SALİHA SULTAN
Yunanistan’ın senfonik death metal devi Septicflesh, 3 Ekim’de Zorlu PSM’de orkestra eşliğinde sahne alacak. Black Label Event ve Vera Müzik imzası taşıyan bu konser öncesi topluluğun kurucu elemanı Christos Antoniou ile konuştuk.

SORU CEVAP
Bu sefer Türkiye’de bir orkestra eşliğinde sahne alacaksınız. İstanbul’da bir orkestra eşliğinde sahne alma fikri nasıl ortaya çıktı?
Bu fikir, Septicflesh’in senfonik yönünü sergilemek amacıyla bizimle organizatörler arasında yapılan görüşmelerden ortaya çıktı. Müziğimizin bu boyutunu her zaman İstanbul’a taşımak istemiştik. İstanbul’da gerçekleştireceğimiz konser, dinleyicilerimizin bunu tam anlamıyla deneyimlemesi için mükemmel bir fırsat.
Konserinizin şefi Eren Başbuğ olacak. Onu önceden tanıyor muydunuz?
Onu önceden şahsen tanımıyordum. Adı gündeme geldiğinde ve çalışmalarını yakından tanıdığımızda, bu iş birliğinin en doğru seçim olduğunu anladık. Onun yönetiminde konserin, yaylı çalgılar ve grubun güçlü bir kombinasyonu olacağına ve dinleyicilerimize gerçekten eşsiz bir deneyim sunacağına eminiz.
Bence Septicflesh’in üç dönemi var. Daha geleneksel doom-death-gothic dönemi, Revolution DNA ile damgalanan modern dönem ve Sumerian Daemons’tan itibaren bu tarzların birleşimi. Tabii ki orkestra kompozisyonlarının entegrasyonu da var. Gelecekte bizi neler bekliyor?
Benim bakış açımdan Septicflesh’in iki dönemi var. Birincisi, aktif olduğumuz ikinci dönemimiz; ikincisi ise ayrılıktan sonra hem diskografide hem de turnelerde en aktif olduğumuz dönem. İkisi de kimliğimizi şekillendirdi. Her zaman olduğu gibi gelişmek, denemek istiyoruz ve bizi tanımlayan saldırganlığı ve atmosferi korurken senfonik unsurlarımızı daha da ileriye taşıyacağız. Her zaman klasik müzik, film müzikleri ve tabii ki ekstrem metalin yoğunluğundan etkileniyoruz.
Turne ve yaratıcılık çatışabilir diye düşünüyorum. Kişi olduğu yerde kalıp beste için düşünmeli ya da müziği canlı olarak aktarmak isteyebilir. Septicflesh hem orkestra besteleri yapıyor hem de turneye çıkıyor. Bu dengeyi nasıl kuruyorsunuz?
Turne ve beste yapmak gerçekten çok farklı zihin durumları gerektiriyor. Her zaman kolay değildir ama birbirlerini tamamlarlar. Beste yapmak sessizlik ve odaklanmayı gerektirir; turne ise gürültülü, adrenalin ve enerji doludur. Stüdyoda bir süre geçirdikten sonra sahneye ihtiyacımız olur. Uzun turnelerden sonra stüdyoya ihtiyacımız olur. Bu bizi dengede tutar.
Yine turneye dönelim... Sotiris, Yunanistan’daki bazı konserlerde canlı çalıyor ve Septicflesh yurt dışında çalarken ise sizinle birlikte değil. Hayat-turne dengesi mi? Turne programı sizi ve hayatınızı nasıl etkiliyor?
Evet, bu bir denge meselesi. Başka sorumlulukları var, bu yüzden mümkün olduğunda, özellikle orkestra eşliğinde olan konserlerde bize katılıyor. Turne zorlu bir süreç ve hayatımızı derinden etkiliyor ama aynı zamanda bize güç veriyor. Dünya çapındaki hayranlarımızla tanışmak, bize neden müzik yaptığımızı hatırlatıyor.
Görsellik Septicflesh için çok önemli. Lütfen son zamanlarda sizi etkileyen şeyleri bizimle paylaşır mısınız?
Görsel sanatlar başından beri ifademizin merkezi bir unsuru oldu. Bu daha çok kardeşimin alanı. O; resim, sinema, mitoloji ve modern sanattan ilham alır. Amacımız, müzik, görseller ve sözlerin birbirinden ayrılamaz olduğu eksiksiz bir evren yaratmak.
Sumerian Daemons çok iyi bir albümdü. O zamanlar bir röportajda “Grubu dağıtabiliriz” dediğinizi okumuştum. Bir süre ara verdiniz ve sonra geri döndünüz. Ondan sonra grup daha da büyüdü. Kariyerinize bakınca, grubun dönüm noktası sizce neydi?
Evet, o dönemi hatırlıyorum. Bizim için dönüm noktası kesinlikle Communion albümümüzdü. Aradan sonra net bir vizyonla daha güçlü bir şekilde geri döndük. O albüm, bugün hâlâ yürüdüğümüz yolu belirledi.
Yunanlar ve Türkler birbirine çok benziyor. Türkiye’yi ziyaret ettiğinizde ne gözlemliyorsunuz?
Evet, her ziyaretimizde benzerlikleri hissediyoruz. Yunanlar ve Türkler arasında ortak bir sıcaklık, tutku ve misafirperverlik var. Bu yüzden Türkiye’de çalmak her zaman tanıdık geliyor.
