Olmayacak bir şey yerli sol

Olmayacak bir şey yerli sol

Doğan Kitap’tan çıkan ‘Eskiden Gelecek Güzeldi’ romanında okurlarını 1970’lerdeki ilk gençlik yıllarına taşıyan şair Adnan Özer: Kutsalı da bilip kabul eden bir yerli sol heyecanıyla döndüm. Olmayacak bir şeymiş.

SALİHA SULTAN / KARAR

Doğan Kitap’tan çıkan ‘Eskiden Gelecek Güzeldi’ romanında okurlarını 1970’lerdeki ilk gençlik yıllarına taşıyan şair Adnan Özer: Yerliliği dünyanın çok öte bir bucağında keşfettim. Fikir geliştirmek için bazen kafayı dışarı çıkarmak gerekir derler. Küba ne kadar slogan atarsa atsın yerliydi ve milliydi. Kutsalı da bilip kabul eden bir yerli sol heyecanıyla döndüm. Yaşam sevinci sonradan bana dert oldu. Çünkü burada yaşam sevinci yok. Yerli sol ise olmayacak bir şeymiş.

Şair Adnan Özer, yıllar önce bir sohbetimizde “Çocukluğumun bir bölümü Zeytinburnu’nda geçti” dediğinde çok şaşırmıştım. Sonrasında o günleri yazmak istediğini söylemişti…

Özer’in bu anlattıklarına niçin şaşırdığımı ancak her milletten İstanbul’a göçenlerin ilk durağı Zeytinburnu’nda büyüyenler ya da şairin 2020’de nihayet okurlarıyla buluşturduğu ‘Eskiden Gelecek Güzeldi’ romanını okuyanlar anlayacaktır.

O şehirde doğmuş, büyümüş, o her şeyin güzel olduğu zamanlara şahitlik etmiş kuşaktan biri olarak şairin satırlarını kendi iç sesimi okur gibi okudum. Arka fonda 40 yıllık şairin şiirsel müziğini daima duymak ise muhteşemdi… 

Romanda, bir sinemanın önünden aldığı ilk kitabını, bir atlası göğsüne bastıra bastıra demir yolları lojmanlarındaki evine taşıyan bir çocuğun, o atlasa baktıkça dünyaya açılan gözlerinin şahit olduğu güzelliklere tanık oluyoruz. Bu şahitlikte 12 Eylül’ün yarattığı korku atmosferi de var, yoksulluk da, kendine güvenmemek de.

Çok uzaklarda, Küba’da aradığını bulduğunu sanmak da var, en yakınında aradığını bulamamak da. En kötüsü sevdiğine kavuşamamak da var.

Ama bütün bunları kuşatan, güzelleştiren bambaşka bir şey daha var: Gençlik ve umut. Şair Özer romanda bu gençliği “Bana göre gençlik bir kazadır, bedenin zorunlu olarak koşulduğu yolda kaçınılmaz bir kaza”  diye tanımlıyor ve ekliyor: “Güzeldi ama…”  

Salgınla kuşatıldığımız bu günlerde, her şeyin gittikçe daha kötü olacağı kaygısıyla dolan zihinlerimize ilaç gibi gelecek ve geleceğe yeniden güzel bakmamızı sağlayabilecek duyguları hatırlatan romanı bitirir bitirmez şair Özer’le KARAR okuyucuları için konuştum.  

‘ŞİİR KISKANÇ BİR KADIN GİBİYDİ’ 

Sizi hep şair olarak bildik, nereden çıktı bir roman yazma fikri? 

Benim bir folklorik anlatı, bir de çocuk öykü kitabım var, yayınlanmış. Ancak onlar itibariyle düzyazıya girmiş saymadım kendimi. Bu kitap ile adımımı eşiğe koydum sayılır.

Zaman zaman hevesim olmuştu düzyazıya. Ne var ki şiir -kıskanç bir kadın gibi- gelip baskın veriyordu ak kâğıda; ‘benimle oynamazsan ben de bu oyunu bozarım’ diyordu. Onu sakinleştirmeye çalıştım yıllarca.  

Her şeyden öte bu kitabı yazacaktım. Arkadaşlarım bilir, anlatacaktım. Hikâyemin içindeki hatıra zehrini bir nebze olsun atmak için.  

Gerçekten bütün hayatınızı Zengin sinemasının önünden satın aldığınız ve göğsünüze bastıra bastıra eve götürdüğünüz o atlas mı değiştirdi? Öncesinde başka kitap okumuş muydunuz? 

O atlas vizyon getirdi bana. Öncesinde masal kitapları okumuştum, sürüsüne bereket. Ben de bir Andersen çocuğuyum. Çizgi romanlar... Bilmem okumadığım biri var mıdır…  

‘ŞEHİRDE KİMSE EZİKLİĞİ KABUL ETMİYOR’ 

İlk gençlik yıllarınızı anlatırken etrafta karşılaştığınız karakterler üzerinden Türkiye’yi 12 Eylül’e götüren sınıfsal çatışmaları da aktarıyorsunuz bir yandan. Fakat kendinizi hep ‘tıfıl’ bir genç olarak konumlandırıyor, günün deyimiyle adeta ‘ezikliyor’sunuz da. Öyle mi hissediyordunuz sahiden? 

Kitapta anlatıyorum o dönemi… Mülksüz, oradan oraya atılmış bir aile. Eğitimi elinden alınmış bir çocuk. Ne yapsın? Zayıf sayılırdım. Sakallarım da biraz geç mi çıktı ne. O zamanki modayı bilseniz, bıyık, favori; kara yağız, yapılı falan.

Bir de ben hep yaşımdan büyüklerle takılıyordum, teorik formasyonum -öyle denirdi- iyi olduğundan. Sınıf çelişkisini örtecek bugünkü genel şehir lümpenliği de yoktu o zaman. Şehirde bir isyan var ki sorma gitsin, kimse ezikliği kabul etmiyor. Ezikliğin bir tarafında utanma var, terbiye var. Öyle biliyorum…   

‘BURADA YAŞAM SEVİNCİ YOK’ 

Daha 18 yaşında, ödül olarak Küba’ya Uluslararası Sosyalist Gençlik Toplantısı’na gidiyorsunuz. 30 yıl sonra ise aynı yere yeniden gittiğinizde daha önce fark etmediğiniz şeylerle karşılaşıyorsunuz. Bütün yaşamınız 30 yıl sonra yeniden gördüğünüz Küba desem? Neyi vaktinde fark etmek isterdiniz? 

19 yaşında idim. 11. Dünya Gençlik ve Öğrenci Festivali’ydi katıldığımız. 30 yıl sonra tekrar gittiğimde Havana’yı eski ihtişamında bulamadım. Sovyetler Birliği ve sosyalist blok dağılınca desteksiz kalmıştı Küba. Şehir bakımsızdı. Turizm nedir bilmeyen o saf halk bozulmuştu ne de olsa. Doğu tarafından göç olmuş Havana’ya. Onların konuşmaları da başkaydı…

Bunlar bir yana, ben fark edeceğimi daha o zaman fark etmiştim. Neydi o..?! Yerlilik ve gusto. Yaşam sevinci de diyebiliriz. Yerliliği dünyanın çok öte bir bucağında keşfetmek çok tuhaf gelecek ama öyle oldu. Fikir geliştirmek için bazen kafayı dışarı çıkarmak gerekir derler ya. Küba ne kadar slogan atarsa atsın yerliydi ve de milliydi.

Kutsalı da bilip kabul eden bir yerli sol heyecanıyla döndüm oradan. Yaşam sevinci sonradan bana dert oldu. Çünkü burada yaşam sevinci yok. Yerli sol ise olmayacak bir şeymiş. Belki biri olmadığından öbürü olmuyordur, kim bilir..? Ha, bu arada İdris Küçükömer’in ünlü hipotezine nacizane katkıda bulunayım: “Türkiye’de sol sağ’dır, sağ sol’dur” demiş ya; imdi, bu ülkede sol, evet sağdır, ama sağ da sağ imiş.  

Küba’ya ilk gidişinizde tanıştığınız, 30 yıl sonraki ziyaretinizde yeniden bulduğunuz Margarita’ya duyduğunuz aşkın sırrı nedir? Neyi temsil ediyor sizde? 

Her şeyi. Doğallığı ve aşkın olanı. Ritmi. Çocukluğumun ışıklı bahçesini… Yazdıkça yazarım.  

Şair dostlarınızın romana tepkileri nasıl oldu? Başka roman yazmak istiyor musunuz?  

Şaşırmadılar sanki. Metin Celâl biliyordu, başından beri ilgiliydi. Yusuf Alper hemen okuyanlardan, övgüyle karşıladı. Cenk Gündoğdu destekçim oldu. Şair dostlarım bu kadar değil tabii; şair milleti bu, kendine dönüktür. Aslında bir romanı, ilkini yarıda bırakıp buna giriştim. Bu hikâyeyi öne almamın sebebi kadınlar. Onlar yaz dediler. Anlatmaya devam edeceğim. Değişik bir anlatıcı vaat ediyorum. 

HAYAT ALBÜM BIRAKMIYOR

Romanda ‘Ömrüm Oldukça Seveceğim Kişiler Albümü’nüzden bahsediyorsunuz. O albümden çıkardığınız fotoğraflar oldu mu? Ya da en son ne zaman birini eklediniz? Niye? 

Hayat albüm mü bırakıyor..?! Yurtdışından yazayım, oradan tehlike gelmez. San Salvador’da Maria Cristina Orantes ve Buenos Aires’te Leopoldo Castilla, namı diğer Teuco. İkisi de şair. Onları ekledim. Maria Cristina, biraz benim kadın halim. Teuco ise sanki çocukluk arkadaşım gibi… 

İlgili Haberler
Öne Çıkanlar
YORUMLAR (5)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
5 Yorum
Diğer Haberler
Son Dakika Haberleri
KARAR.COM’DAN