Görüşler

Otoriter kalkınma eşitsizliği artırıyor

Otoriter kalkınma eşitsizliği artırıyor

Sayın Daron Acemoğlu ile mülakatımızın ikinci bölümünde “otoriter kalkınma” konularını sordum. Çin’in hem ucuz emek hem de aynı zamanda yüksek teknolojiye dayalı hızlı kalkınması, demokrasi-dışı yollardan kalkınma düşüncesine dünyada belli bir eğilim yaratıyor. Piyasa ekonomisi ile otoriter rejimlerin birleşebileceğini düşünenler de az değil.

Diğer güncel bir tartışma, “liberalizm öldü” tartışması… Putin de AB üyesi Macaristan’ın otoriter başbakanı Orban da böyle diyor. Öldüğünü söyledikleri liberalizmle kastettikleri, kuvvetler ayrılığı ve bireysel özgürlük ilkeleri…

Acemoğlu’na sorularım ve cevapları şöyle:

ÇİN’İN BAŞARISI NEREYE KADAR?

Çin hızla kalkınıyor, teknoloji de üretiyor. Size göre sadece ‘kapsayıcı’ ekonomiler istikrarlı kalkınabilir. Çin rejimi ve kurumları ‘kapsayıcı’ mı?

Hayır, Çin kesinlikle kapsayıcı değil. Mao dönemindeki çok katı verimsiz, kolektif, piyasa dışı ekonomisini son otuz yılda daha kapsayıcı hale getirmeyi başardı. Ancak ekonomik kurumlar hâlâ büyük ölçüde siyasal kurumlara bağımlı. Bu siyasal kurumlar da propaganda ve baskıyla iş gören, Çin Komünist Partisi’nin egemen olduğu dışlayıcı bir sistem.

Otoriter kalkınmanın sorunları nelerdir?

Çin bu sorunuzun mükemmel bir örneği aslında. En başarılı otoriter/dışlayıcı büyüme deneyimi, ancak bunun sınırlarını da gösteriyor. İlk olarak, Çin’de büyüme çok eşitsiz oldu. Küçük bir grup insan bundan yararlandı ve eşitsizlik büyük ölçüde arttı. İkincisi, devasa miktarda yolsuzluğu beraberinde getirdi. Üçüncüsü, araştırmaya ayrılan kaynakların büyüklüğüne, üniversite sistemine ve inovasyona yönelik teşviklere rağmen, Çin’in büyümesi yurt dışından alınan veya çalınan teknolojiye dayanıyor. Şimdiye kadar yaratıcılık ve yenilikten ziyade yatırım ve teknoloji transferinden kaynaklanan büyüme. Dördüncüsü, Çin’in büyümesinin geleceğini sorgulatmaya başlayan bol miktarda verimsizlik ve kaynakların yanlış kullanımı sorunu var.

Çin ve bir dereceye kadar Singapur, sıradışı örnekler. Pek çok otoriter modelin, pek çok dışlayıcı büyüme örneğinin, kısa sürede hızı kesiliyor. Tarih boyunca, yalnızca kapsayıcı politik kurumlar tarafından yönetilen kapsayıcı ekonomik kurumlara sahip büyük ülkeler verimlilik artışına ve teknolojik değişime dayalı olarak sürekli bir büyüme sağladı.

Türkiye ‘otoriter kalkınma’yı deneyebilir mi?

Evet, halen deniyor zaten. 2002-2006 arasında özel teşebbüsün gelişmesi, yurtdışından yeni teknoloji, yeni şirketler, sağlam verimlilik artışı vardı ve bunların hepsi ekonomik kurumların iyileştirilmesine ve demokrasinin güçlendirilmesine dayanıyordu. Bunların hepsi tersine döndü. Bu yüzden devlet harcamaları, devlet bankalarının borç vermesi ve borçlanmayla beslenen otoriter büyümeye yöneldik. Otoriter büyümelerde hep olduğu gibi, az verimlilik artışı, az yenilikçilik, az gerçek teknolojik ilerleme gerçekleşti. Otoriter büyümelerde hep olduğu gibi, verimsizlikler üst üste birikti. Ekonominin bu kadar kırılgan ve derin bir resesyona karşı bu kadar savunmasız olmasının nedeni budur.

TRUMP DEMOKRASİ İÇİN TEHDİT

ABD Başkanı Trump dahil, popülist otoriter akımları eleştiriyorsunuz, neden?

Trump, Amerika Birleşik Devletleri’nin 200 yıl boyunca sahip olduğu en tehlikeli ve en kötü başkan. Bu sadece çok kötü ekonomik politikalara sahip olduğu için değil. Yoz ve beceriksiz olduğu için de değil. En kötüsü, bunun bir otoriter popülizm örneği olması ve ABD kurumlarının ve demokrasisinin geleceği için bir tehdit oluşturması. Otoriter popülistler, oy sandığı yoluyla iktidara gelmeye çalışsalar bile, demokratik normlara saygı göstermiyor ve demokratik kontrol ve dengeleri baltalamaya çalışıyorlar. Trump bu formülü takip ediyor. Otoriter popülistler, zaten dezavantajlı olan gruplara karşı bölünmeleri, nefretleri ve düşmanlıkları körükleyerek kendi tabanlarının sadakatini de güçlendirirler. Trump bunu da yapıyor. Tabii ki, Trump’ın bu kadar tehlikeli olmasını sağlayan şey, ABD ekonomisinde derin sorunlar olması ve işlerinin kaybolduğunu veya ücretlerinin durgun olduğunu gören birçok insanın gerçek şikayetleri olmasıdır. Ancak Trump’ın bu sorunlara çözümü yok. O bir yapıcı değil, yıkıcı.

Bazıları, ABD kurumlarının Trump’a direnecek kadar güçlü olduğunu düşünüyor. Ben emin değilim. ABD kurumlarının birçok ilginç yönü var. Fakat insanların sandıkları kadar güçlü değillerdir. Başkanlık çok güçlü. ABD Anayasasında öyle tasarlandı ve yıllar içinde daha da güçlü hale geldi. Yasama ve yargıyı da etkilemesi mümkün ki, şu an bunun örneklerini görüyoruz.

Elbette Trump gibi otoriter popülistleri durdurmanın tek yolu demokrasiyi ikiye katlamaktır. Bir sonraki seçim Trump’a karşı yüksek sesle konuşmak zorunda. (Ve o zaman bile riskler var, çünkü benzer siyasetçilerin yaptığı gibi, Trump kazanmadığı durumda bile kazanacağını iddia edecek ve büyük olasılıkla  süreçleri gayrı meşru bir şekilde kendi lehine yontmaya çalışacak ).

LİBERALİZM ÖLDÜ MÜ?

Putin ‘liberalizm öldü’ diyor, serbest ticaret, kurallı piyasa ekonomisi, özgürlükçü demokrasi, bunların modası geçti mi? 1930’lar şiddetinde değil ama benzer bir süreçten geçiyoruz. Gelecek için iyimser misiniz, karamsar mı?

Otoriterizmin yeniden dirilmesi konusunda Putin haklı aslında. Ancak piyasa ekonomisinin ve demokrasinin etkili olmadığı konusunda yanılıyor. Kendi araştırmam demokrasinin büyümeye önemli katkı sağladığını gösteriyor ve bu hem orta hem de uzun vadede geçerli. Ancak demokrasi kırılgandır, özellikle de toplumları şikayetleri biriktiğinde ve yetenekli otoriter popülistler onu sömürmenin yollarını bulduğunda.

Henüz kesin yargıya varmak için vakit erken olsa da yeni sosyal medya teknolojileri de demokrasiyi zayıflatmış ve onu baltalama niyetinde olan demagogları güçlendirmiş olabilir.

TÜRKİYE’NİN RİSK VE İMKANLARI

Türkiye’nin ekonomik kalkınma için Avrasya, Şanghay Beşlisi falan gibi alternatifleri var mı?

Sanmıyorum. Avrupa’ya çok yakınız, bu bizim için dev bir pazar. Aynı zamanda teknoloji, girişimcilik ve kurumlar açısından öğrenebileceğimiz bir yer. Çin ile çalışabileceklerini düşünen Afrika ülkelerinin ödedikleri bedelleri görüyoruz. Avrupa’ya sırtımızı dönmemiz, çok büyük ve zarar verici bir hata olacaktır.

Türkiye kalkınmasında kurumların ‘kapsayıcı’ hale gelmesini şart koşuyorsunuz. Bu ne demek?

Yukarıdaki tartışmalarıma geri dönersek, iki şey gerekli. İlk olarak ekonomik kurumları daha kapsayıcı hale getirmek. İkincisi, siyasi kurumları daha kapsayıcı hale getirmek. Ekonomik açından, bu yozlaşmış ve siyasileşmiş yargı sisteminin düzeltilmesi gerekir. Bu, devlet ihalelerinin iyileştirilmesi anlamına gelir, böylece şeffaf olurlar, politik bağlantılara dayanmazlar ve yolsuzluklardan arındırılırlar. Bu aynı zamanda makroekonomik politika ve düzenlemenin iyileştirilmesi anlamına gelir; böylece politikacıların gücünün sınırlı olması, siyasi bağlantıların daha az önemi olması, belirsizliklerin azaltılması ve piyasa mekanizmasının daha iyi çalışması sağlanır. Düzenleyici kurumlar, merkez bankası ve denetleyici kurumlara bağımsızlık sağlamak gerekir. Yeni işletmelerin piyasaya girip rekabet etmesini kolaylaştırmak gerekir. Yeni teknolojilere ve inovasyona daha fazla yatırım yapmak gerekir. En önemlisi, insanların becerilerine yatırım yapmaları, istedikleri meslek ve işlere girmeleri ve bağlantılara ve yolsuzluklara dayanmadan ilerleme kaydetmeleri için daha iyi eğitim fırsatları yaratmak gerekir. Ayrıca insanları korumak ve verimlilik artışının çalışanlara fayda sağladığı bir ortam yaratmak için güvenlik önlemleri ve sosyal güvenlik ağı gerekir. Ancak siyasi kurumlarımızı güçlendirmeye başlayana kadar bunların hiçbiri mümkün olmayacak. Bu, demokrasiyi yeniden inşa etmek, özgür medyayı sağlamak, sivil toplum ve sivil toplum kuruluşlarının gelişmesini sağlamak ve başkanlık sistemini geri çevirerek daha iyi kontroller ve dengeler ve güç sınırlamaları oluşturmakla mümkün olacak.

Dünyada genişlemeci eğilimler görülüyor. Türkiye yeniden 2000-2010 dönemi gibi bol yabancı sermaye çeken, istikrarlı kalkınan bir döneme girebilir mi?

Evet bu hayata geçerilebilir, ancak sadece daha önce bahsettiğim doğru reformlar yapılırsa. Yabancı sermaye şu anda uzun vadeli projeler adına Türkiye’ye gelmek için kendi güvende hissetmiyor. Ve onları kim suçlayabilir? Yargı sistemi bağımsız değil, çok fazla belirsizlik var, makroekonomik politika yanlış yönetiliyor ve yabancı karşıtı bir söylem var.

 

Çin’in büyümesi yurt dışından alınan veya çalınan teknolojiye dayanıyor. Şimdiye kadar yaratıcılık ve yenilikten ziyade yatırım ve teknoloji transferinden kaynaklanan büyüme. Çin’in büyümesinin geleceğini sorgulatmaya başlayan bol miktarda verimsizlik ve kaynakların yanlış kullanımı sorunu var.

 

İlgili Haberler
YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
Bunlar da İlginizi Çekebilir