ÖZEL HABER / ÜRÜN DİRİER
Bayram Ünal, İngiltere Leicester’da çalışırken, Türk çocuklarına gönüllü eğitim veren Gülenciler ile yakınlaşır. Üniversiteden arda kalan zamanlarını Türk çocuklarına Kur’an-ı Kerim ve Türkçe öğretmekle geçirir. 2007 yılında eşiyle beraber Türkiye’ye dönmeye karar veren Ünal, Queen Mary University of London’daki görevini bırakarak, Fatih Üniversitesi’nin öğretim üyeliği daveti üzerine İstanbul’a yerleşir. Burada tamamen kendi çabalarıyla Türkiye’nin ilk Biyo-Nano Teknoloji Merkezi olan BİNATAM’ı kurar. 7 yıl sürecek olaylar silsilesi de işte bu proje ile başlamış olur.
SAHTE ADLA MÜRACAAT
Prof. Ünal’ın, Devlet Planlama Teşkilatı’na (DPT) götürdüğü projesi kabul edilir; rektörlük ise projenin onaylanmadığını söyler. Projeyi de kendilerinden olan bir hocanın adıyla tekrar DPT’ye götürürler. DPT Genel Müdürü Kemal Madenoğlu ile iletişime geçen Ünal, olayın içyüzünü öğrenir ve nedeni kişisel hırslara bağlar. TÜBİTAK’ın da desteklediği merkez, 2010 yılında DPT’nin onayı ve 7 milyon liralık desteği ile Bayram Ünal adına böylece hayata geçirilir. Merkezi kendilerinden birinin adına onaylatamayan üniversite ise, BİNATAM’ı ele geçirmek için kuruluşunun tamamlanmasını bekler.
PUSUYA YATTILAR
Bu süre zarfında merkez, atomik kuvvet mikroskobu, X ışını difraktometresi ve elektron demeti litografi gibi 40’a yakın ileri teknoloji cihazla donatılır. Bu cihazlarla Adli Tıp’a atomik boyutta kanıt inceleme, ilaç firmalarına ilaç muadili araştırması gibi konularda destek vermeye başlanır. Merkezin esas çalışma alanı ise biyolojik ve elektronik ortamları, birbirine nanometre düzeyinde entegre edebilen sistemler üretmektir. Başka bir deyişle DNA, atom ve moleküler düzeyde mühendislik. Ünal’ın en önemli çalışma alanı nokta atışla kanser tedavi yöntemleridir. Bunun yanı sıra yapay kol ve göz üzerine de çalışır.
Ancak çalışmaların en yoğun olduğu dönemde, yani 2013 yılında Ünal, hiçbir gerekçe gösterilmeden merkezin başından alınır. Rektörlüğün, DPT tarafından belirlenen kuruluş süresi tamamlandıktan sonra merkezi istediği isme devretme hakkı vardır. Üniversite de zaten bu sürenin dolmasını beklemiştir. Merkezin başına Rektör Yardımcısı Ayhan Bozkurt getirilir. Dönemin rektörü ise, FETÖ soruşturması nedeniyle yurt dışına kaçan Şerif Ali Tekalan’dır. Ünal ciddi bir şok yaşar.Kendine görev yapabileceği yeni bir üniversite aradığı sırada 17-25 Aralık süreci patlak verir. Hiçbir üniversite Fatih Üniversitesi’nde çalışmış bir hocayı kadrosuna almak istemediği için bir mağduriyet daha yaşar. Zira o sıralarda FETÖ, akademisyenleri bilinçli olarak çeşitli üniversitelere dağıtarak, bu hocaların örgüte bağlı olduklarını gizlemeye çalışmaktadır.
Geçen yıl Sabahattin Zaim Üniversitesi Bilgisayar Mühendisliği Bölümü’ne geçen Prof. Bayram Ünal, 7 yıl boyunca yaşadıklarını şu sözlerle özetliyor: “İyi polis ile kötü polisi, çok profesyonel oynuyorlar. En yakın bildiğim arkadaşım meğer benim kuyumu kazıyormuş. Sonradan bunun sistematik bir şey olduğunu anladım. Benzer sebeplerle bunalıma giren çok arkadaşım oldu. Yaptıkları hiçbir şeyden vicdan azabı duymuyorlar. Çünkü bir kısım Yahudi gibi bunlar da kendilerini seçilmiş insanlar olarak görüyorlar.”
BİNATAM’DA YOLSUZLUK
“Onlardan olmayanları ise ikinci sınıf insan ve köle olarak görüyorlar. FF ile kalan öğrenciyi, sırf ailesini reddedip kendilerine tâbi olduğu için AA ile geçirdiklerine şahit oldum. Eğitim kalitesi çok düşük. Birkaç zeki öğrenci ile reklam yapıyorlar. Mühendislik Fakültesi Dekanı Cevdet Meriç açıkça ‘Bizim zeki değil itaat edecek öğrenciye ihtiyacımız var’ demişti. Şu saatten sonra da değişeceklerine asla inanmıyorum. Çünkü kendilerini Allah’ın seçilmiş kulları sanıyorlar. Kendilerinden olmayan hocanın kitabının basılmasına bile izin vermiyorlar. Onlardan olmayan hocaların yazdığı kitapları, kendilerinden birinin de imzasını koymadıkça basmıyorlar. Bir Bulgar hoca bu sebeple istifa etmişti Fatih’ten.
Bazı yolsuzluklara da şahit oldum. DPT’nin BİNATAM’a cihaz alımı için verdiği paranın bir kısmını, paravan şirket aracılığıyla kendi zimmetine geçiren Fizik Bölümü Öğretim Üyesi Sadık Güner’i ödül olarak üniversite imamı yaptılar. Akademisyenler, çalışmalarıyla değil bölge imamlarına bağlılıklarına göre 2, 3 ve 5 yıldızla sınıflandırılıyordu. Atamalar ise yıldız sayılarına göre belirleniyordu. Güner’in yaptıklarını ortaya çıkarıp itiraz ettiğim için beni sildiler. Zaten ben de bu olaydan sonra orada kalacak değildim. Çünkü o merkez devletin malı, para devletin parası. Yarıda bırakıp gidemezdim.”
