Keskin sirke
14 Mayıs seçim ortamının keskin sirkesi hiç şüphesiz İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’dur.
Ne yazık ki İçişleri Bakanı’dır.
Ve ne yazık ki, bu seçim öncesinde istifa etmeyerek seçimi “Devlet olarak” gölgeleme anlamına gelecek her türlü işin merkezinde yer almaktadır.
Erzurum’daki olay mesela.
İstanbul büyükşehir belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu birçok ilde seçim konuşması yapıyor ve büyük de ilgi görüyor.
Erzurum’a gelecek. Konuşma yapacak. Şehir turu atacak ya da meydan konuşması yapacak. Genellikle konuşma yaptığı biliniyor. Orada devlete düşen görev ne? Güvenliği sağlamak. Büyük kitleler toplanıyor, huzur içinde miting yapılmasını sağlamak.
Valisi, Emniyet müdürü, istihbarat birimleri, diyelim ki “Erzurum Ekrem İmamoğlu ya da Millet İttifakı adayları için hassas bir şehir” diyelim ki “kimi tepkiler olabilir”, öncelikle bunu haber alırsınız, tepki odaklarını mümkünse önceden uyarırsınız, olmadı, miting alanı çevresinde tedbir alırsınız, ön çalışma yapmış mı Valilik, Emniyet Müdürlüğü, öyle olsa kafa göz yaran, İmamoğlu’nun otobüsünün camlarını paramparça eden o taşlar oraya getirilebilir miydi, o militan grubun saldırganlığına müsamaha edilir miydi?
Niye keskin sirke?
Erzurum’da halktan yaralananların olduğu bir olay meydana gelmiş. Böyle bir durum dünyada hangi ülkede olsa gözler güvenlik birimlerine çevrilir. Türkiye’de ise bu konu çok daha büyük hassasiyet üretir. Çünkü bu tür olaylar hem siyasi geçmişte “vahamet” boyutunda sonuçlar üretmiş, hem de utanılası sonuçlar doğurmuştur.
“Yakın lan” diye seslerin duyulduğu vak’alardan birisi de ne yazık ki önceki gün Erzurum’da yaşanmıştır. “Yakın lan” ifadesi Çubuk’ta Kılıçdaroğlu’nun sığındığı eve karşı söylenmiştir. Ve “yakın lan”ın yol açtığı Madımak faciası ülkenin unutulmazları arasındadır.
Ne olacaktı yani Erzurum’da bir İçişleri Bakanı’nın ürkmesi, endişe etmesi için? O taşlardan birisi İmamoğlu’nun başına mı isabet etseydi? İmamoğlu bundan sonra meydanlara başı sargılı mı çıksaydı?
Bu vahim hadiseden sonra bir İçişleri Bakanı kalkıp, “Van’daki olaylardan sonra…..” diye başlayan ve “Erzurum’da” İmamoğlu’nun bunları hak ettiğine dair bir cümle kurar mı? Olayın mağduruna “Asıl provokatör sensin” gibi cümleler sarfeder mi?
Asıl vahim olan şu ki kimse “İçişleri Bakanı” konumundaki Soylu’dan daha farklısını beklemiyor. Yani “Olayları araştırıyoruz, saldırganları kimlerin yönlendirdiğine bakıyor güvenlik birimlerimiz, huzur içinde bir seçim istiyoruz” gibi bir cümle sanki “Soylu için de sürpriz olur” gibi bakıyor herkes. Yooo, o hep üste çıkmalı, o hep saldırmalı. Çünkü o, böyle bir rolde alıcı bulduğunu düşünüyor, öyle geldi, öyle gidiyor.
“Keskin sirke” dedim. O iki kelimenin devamı “küpüne zarar”dır bilinir. Soylu, kendisinin siyasette bu imajla tırmandığını düşünüyor olabilir. Ama şu son hadisenin ortaya çıkardığı şeye bakıldığında bu keskin sirkenin küpe zarar verdiği olgusu ayan beyan ortadadır.
İstanbul’da bir miting yapmışsınız. Mitinge sonuna kadar asılmışsınız. Sonunda gerçekten büyük de bir kitle toplanmış. Belki Tayyip Erdoğan’ın tüm seçim kaygılarını gideren bir manzara çıkmış ortaya. Erdoğan yeniden “İstanbul’u alan Türkiye’yi alır” heyecanına gelmiş.
Tam da böyle bir günde Erzurum’da böyle bir olay meydana geliyor. Acaba bu “İstanbul Mitingini gölgelemek için bizzat İmamoğlu’nun oluşturduğu bir provokasyon” mudur? Acaba o ikiyiz – üç yüz kişiyi İmamoğlu mu topladı Erzurum’da, ellerine taşı İmamoğlu mu verdi, polise “saldırıları seyredin, bize bu taşlar gerekli” gibi bir talimatta mı bulundu?
Böyle bir provokasyon varsa şayet, bunu öngörmek de görevleri arasında değil mi, İçişlerinin, güvenlik birimlerinin?
Akşam ekrana Cumhurbaşkanlığı sözcüsü İbrahim Kalın çıktı. Ona da ilk sorunun “Erzurum” olması çok tabii değil mi? Soruldu tabii ki…Baktım kıvranıyor İbrahim Kalın. Erzurum’da mülki amirlerin ürettiği gerekçeler zevahiri bile kurtarmıyor. Sonuçta çocuklar, kadınlar, gençler, yaşlılardan yaralılar var. İmamoğlu insanların daha çok saldırıya maruz kalmaması için meydanı terk etmese daha çok insan yaralanacak. “Entelektüel kimliği” falan boş vermeden nasıl kılıf üretilebilir ki bu vahim olaya…
İktidar yatsın kalksın, oradan daha vahim görüntüler gelmediği için Allah’a şükretsin. Şunu da söyleyeyim: Bahçeli’nin “Ya müebbed yersiniz ya mermi” cümlesinin, ortaklarının başına daha ne belalar açacağını da herkes aklının bir kenarında tutsun. “Keskin sirkenin küpüne zarar verdiği” gerçeğini de görmezden gelmesin.
YAMAN DOSYALAR
Sedat Peker’le başlayan, Muhammed yakut’la devam eden ve Ali Yeşildağ’ın iddialarının tüy diktiği dosyalar ne olacak? Seçimleri kimin kazanacağı bu dosyaların akıbeti açısından önemli mi? Tayyip Erdoğan nasıl bakıyor bu dosyalara, Kemal Kılıçdaroğlu nasıl bakıyor? Yargı nasıl bakıyor olabilir acaba? “FETÖ işi” denip kapansın mı yoksa tamamı?