Hız’la gelen...
Sadece terakkiyi, gücü, zenginliği ve refahı amaçlayan, geri kalmaktan kurtulmak isteyen insan için ‘hız’a gerek var evet. Bunun insana bir refah sunduğu da kesin. Ama zamanı sadece verimlilik mantığıyla tamamen mesai saati formuna indirgemek ve tüm eylemlerimizde ‘hız’ı gözetmek doğru mu?.. Bence değil! İnsanın, zamanın tüm dilimlerini ‘mesai’ ile doldurması ve tüm eylemlerinde ‘hız’lı olması yanlış. Çünkü bu anlamda hız’ın kazandırdıkları yanında kaybettirdikleri de var. Nitekim Turgut Uyar o ünlü “Göğe Bakma Durağı” adlı şiirinde, işte bu hayat otobüsüne binmiş ve hızla seyreden performans öznesinin bir ara durup “Göğe Bakma Durağı”nda inmesini, yavaşlamasını, nefes almasını ister, hızdan bunalan modern insanın özlemini dile getirir. Aslında Behçet Necatil de “Sevgilerde şiirinde tıpkı Turgut Uyar gibi zamanını tümüyle mesai saati/ iş formuna indirgeyen, dolayısıyla ‘hız’ın önünde sürüklenen, “Bitmeyen işleri” yüzünden sevgisini göstermeye bile vakit bulamayan, “Yılların telaşlarda bu kadar çabuk/ Geçeceğini…” aklına getirmeyen performans öznesinin neyi kaybettiğini dile getiriyor. “Saatleri Ayarlama Enstitüsü”ndeki “İş insanı temizliyor, güzelleştiriyor (…) Fakat iş aynı zamanda insanı zaptediyordu.” (s. 353) cümlesine hak vermemek mümkün mü?..
Bir sorun var belli! Bir yanda geri kalma, refahtan mahrumiyet, hatta ezilme korkusu, diğer yanda insanın sadece üreten bir makine derekesine düşme kaygısı. İkisinde de haklılık payı var.
Byung-Chul Han, “Kapitalizm ve Ölüm Dürtüsü” (Çev. Çağlar Tanyeri, İnka, 2021) adlı eserindeki “Koşuşturma” başlıklı yazısında bu konuyu ele alır. Zamanın bazı formlarına; örneğin dinî, geleneksel ritüellere, doğaya -mevsimlere, geceye gündüze- bağlı eylemlere hız kazandırmak doğru değildir. Çünkü ibadetlerin kendine özgü sabit, yapısal süreleri vardır, bunları bir sayı gibi hızla eylemek, doğru bulunmaz. Aynı şekilde mevsimler de hızlandırılamaz. Ama insan, yapay durumlar yaratarak mevsimlerin, gecenin ya da gündüzün zamanını değiştirmeyi dahi daha çok üretmek ve kazanmak adına deniyor. Hatta dinî ve geleneksel ritüelleri, hızı yavaşlatan, üretimi düşüren bir engel olarak görüyor, Chul Han’ın deyişiyle “verimlilik mantığına boyun eğmeyen tüm zaman formlarını bertaraf ediyor.” (s.96).
Hızın üretim ve kazanç anlamında faydası var elbette ama insan hızlandıkça anlamaksızın eyleyen bir mekanik varlığa da dönüşüyor. Özellikle bugün eğitimde, sınavda hız aramanın getirdiği sonuç, anlamayan, anlatamayan, yorumlayamayan bireylerin yetişmesidir. Performans beklentisi, insanı kümülatif bir zamana tâbi kılıyor… Artık yol değil, sonuç, sonuçların sayısı önemlidir. Oysa Kavafis’in “İthaka”sı bize varılacak menzilin/ hızın değil, mesafenin/ yolun önemli olduğunu işaret ediyor; “dile ki uzun sürsün yolculuğun”, “yolculuğu tez bitirmeye de kalkma sakın” diyordu. Bu şiirde zaman, bir ‘kemal/ bilgilenme süreci’, yeni dünyada ise bir ‘performans süreci’, bir kazanma parkuru…