Kreşin önü, kreşin arkası…
Hatırlayın, okullar açıldı, temizlik görevlisi yoktu.
Koridorları çöp dağlarıyla kaplı okullardan paylaşılan görüntüleri hepimiz izledik.
Bu ülkenin, “kimi belediyelerin kreşlerinde çocuklara LGBT propagandası yapılmakta, gereği yapılacak” diyen Milli Eğitim Bakanı, okulların temizliğini yapmayı bile beceremeyen kurumun başındaki o bakan işte.
Siyasi iklime bağlı dayatmalara göre şekillendirilen yaşantımızda, algı operasyonu hamlesinde sıra kundaktaki bebeklerimize geldi anlaşılan… Utanma kalmadı.
Bakanın sözünü ettiği o “kimi” belediyeler, tartışmasız CHP’li belediyeler.
AKP yerel seçim mağlubiyeti sonucu kaybettiği belediyeleri “kayyum” atamalarıyla geri alırken, CHP’li belediyelerin başarılı kreş ve gündüz bakımevlerinin halkta yarattığı memnuniyetin önünü kesmek için çareyi yeni kreşler açtırmamakta ve mevcutları kapatmakta buldu anlaşılan.
Burada bir taşla iki kuş vurmak da var.
Birincisi… CHP’li belediyeleri LGBT vs gibi absürtlüklerle gözden düşürmek…
İkincisi ise o “kimi” belediyelerde çocuklara verilen eğitim öğretimi kontrol altına almak.
Yeni eğitim modeli Maarif Model’de şekilci ve ayrımcı bir yaklaşımla sıklıkla dini ve milli ögelere vurgu yapılırken, Atatürk’ün adının kullanılmadığını ve laiklikten bahsedilmediğini görmüştük.
O “kimi” belediyeler çocuklara nasıl bir eğitim veriyor acaba? Ya Atatürk çok sık anılıyor ise…
Halkın çok memnun olduğu kreşleri kapatmaya kalkışmanın yarattığı tepkiyi görünce geri adım attılar, güya belediyelere “kreş” değil “anaokulu-anasınıfı” için yazı gönderilmiş.
Kreşleri açtırmamak için dayanak gösterilen bir AYM kararı var.
2005 yılında Cumhurbaşkanı Ahmet Nejdet Sezer ve CHP’li milletvekillerinin yaptıkları başvuru sonucu verilen bir iptal kararı.
Başvuru dilekçesinden aktarıyorum:
“…… eğitim ve öğretimin merkezi yönetimin görevleri arasında kalmasının zorunlu olduğu, uygulamada okul öncesi eğitimde belediyelere görev verilmesinin, eğitimin laikleşmesini ve tek elden yürütülmesini amaçlayan eğitim birliği ilkesiyle, ulusal birlik amacıyla, demokratik, laik, eşitlikçi, adil, işlevsel ve bilimsel temellere dayalı eğitim anlayışıyla, Anayasanın Atatürk ilke ve devrimlerini temel alan ruhuyla bağdaşmadığı” ….
AKP’nin bugün “Atatürkçülüğün ve laikliğin” öğretilmesinden çekindiği gibi o günkü yönetim de “dinci ve şeriatçı” bir eğitimden çekinmiş belli ki…
AYM bu başvuruyu yerinde görüyor ve Belediye Kanunu’nda belediyenin görev ve sorumlulukları arasında sayılan “Okul öncesi eğitim kurumları açabilir” cümlesinin iptaline karar veriyor.
Ama AYM 2007 yılında verdiği bu karardan 8 yıl sonra bugünkü tartışmaya nokta koyacak bir hüküm de daha bulunuyor.
Ve diyor ki bu kararında:
“…..belediyelerin açabilecekleri kreş ve benzeri çocuk bakım ve koruma mekânlarını kapsamamakta, yalnızca ‘anasınıfı’ ve ‘anaokulu’ olarak somutlaştırılabilmektedir…… İptali istenen ibarenin, yalnızca ‘anaokulu’ biçiminde anlaşılması gerektiği sonucuna ulaşılmaktadır.”
Hukuksal sonuç net, belediyeler kreş ve benzeri çocuk bakım ve koruma evi açabilir ama anaokulu açamaz.
Fark nerede? Ona da ilgili yönetmelik üzerinden bakalım.
Kreş: 0-36 aylık çocuklara hizmet veren kuruluş.
Gündüz bakımevi: 37-66 aylık çocuklara hizmet veren kuruluş
Anaokulu: 36-66 ay arası çocukların ilk öğretime hazırlanmasını sağlayan eğitim kurumudur.
Siyasi iktidar 36-66 ay arasındaki çocuklara o “kimi” belediyelerde verilen eğitimin peşine düşmüş.
Baskı ve denetimlerin burada yoğunlaşacağı anlaşılıyor.
O kimi belediyeler “anaokul” gibi bir eğitim veriyor ise ve hele bir de Atatürk sıkça anılıyorsa o Bakan “gereğini” yapacaktır.
Bunun için de dün “kendilerine” yönelik olan eski AYM kararından yararlanmak istiyor.
AYM’nin o dönem verdiği iptal kararı, şimdi AKP’nin o “kimi belediyeler” dedikleri CHP’li belediyelere karşı elinin altında hazır bekliyor.
Siyasal bölünme, laiklik anlayışıyla “dindar ve kindar” kuşak yetiştirme ikilemini aşıp, çağın gereği ortak bir noktaya gelemedi.
Dün “laiklik” ekseninde alınan hukuksal bir karar, şimdi dar gelirli vatandaşa karşı bir tehdit silahına dönüşüyor…
Keşke siyasal ayrılıklarımız, sadece “daha fazla özgürlük ve refah nasıl üretilir” tartışması noktasına gelebilseydi… Ama gelemiyor.
Henüz tüm toplumun sahip çıkması gereken ortak noktalarda bile mutabık değiliz.
Bir AYM kararı, her siyasal iktidar değişikliğinde başka bir partinin belediyesini vurmak için silah olabiliyor.
Biz de bu sığlıkta boğulmaya devam ediyoruz.