Bapheus ile Yalak Ovası savaşı aynı değildi

Bizanslı Pachymeres’in anlattığı şekliyle Bapheus savaşının Osmanlı kroniklerinde herhangi bir yansımasını göremiyoruz.

Osman Bey’in 1299-1300 yılındaki hurucundan sonra Osmanlıların Doğu Roma merkezi ile ilişkileri giderek yoğunlaşmıştır. Bithynia’da Osmanlı ilerlemesini durdurmak isteyen İstanbul’un ordularıyla biri Osman Bey diğeri Orhan Bey zamanında olmak üzere en az iki defa orta büyüklükte savaşlar olmuştur. Her ikisi de Bizans yenilgisiyle biten bu savaşların ilki olan 1302’deki Bapheon / Bapheus, Osman Bey’in Bithynia’dan sökülemeyecek bir güç haline geldiğini göstermiş, ikincisi olan 1329’daki Pelekanon savaşı ise Doğu Roma’nın Osmanlı vassali olmasına yol açan süreci başlatmıştı.

Tarihçilerin yakından bildikleri üzere Osmanlı kronik geleneğinde bu iki önemli savaş hakkında, birincisinin kaynağı olan Pachymeres’in ve ikincisinin en önemli kaynağı olan Kantakouzenos’un kronikleriyle örtüşen anlatımlar bulunmamaktadır. Öyle ki, bu savaşların Osmanlı kroniklerinde bir şekilde yer aldığı bile şüphelidir. Öte yandan, Osmanlı kroniklerinde doğrudan “İstanbul tekfurunun” gönderdiği askerler ile yapılan birtakım çarpışmalardan bahsedilmektedir.

Osmanlı ve Bizans kroniklerini uzlaştırmak yolundaki en kapsamlı denemelerden biri, Bapheus savaşı hakkında Halil İnalcık merhum tarafından yapılmıştır. İlk kez 1991’de Resmo’da yapılan bir sempozyumda sunduğu tebliğde konuyu ayrıntısıyla ele alan İnalcık, daha sonraları görüşlerini geliştirerek Osmanlı devletinin kuruluş tarihinin 1299 değil 1302, kuruluş yerinin de Söğüt değil Yalova olduğu şeklinde özetlenebilecek ve kamuoyunda geniş yankılar uyandıran yeni bir tez ileri sürmüştür. İnalcık, Diyanet İslâm Ansiklopedisi’ndeki Osman maddesinde şöyle diyor:

“Bapheus savaşı Osman’a hânedan kurucusu bir bey ünü kazandırmış, kendisinden sonra oğlu Orhan rakipsiz beylik tahtına geçmiştir. Böylece 27 Temmuz 1302 tarihi Osmanlı hanedanının, dolayısıyla Osmanlı Devleti’nin kuruluş tarihi olarak kabul edilebilir.”

Söz konusu maddede, Osman Bey’in bağımsız olarak beylik yaptığı yıllar bu tezle uyumlu bir şekilde 1302-1324 olarak gösterilmektedir. Modern öncesi dönemde, bir devletin bağımsızlığını kabul eden veya onaylayan bir uluslararası hukuk yapısı veya kurumu mevcut olmadığı için bu 27 Temmuz 1302 tarihi de ancak sahadaki de facto durumu yansıtan sembolik bir nitelikte olabilir. Öte yandan, İnalcık’ın Bizans’a karşı kazanılan bu zafere böyle bir değer atfetmesi Osmanlıların kime karşı veya kimden bağımsızlık kazandıkları ve bir güç oluşlarının hangi komşuları tarafından tanındığı bağlamında tabii ki önemlidir.

Önemine rağmen Pachymeres’in Nikomedeia / İzmit yakınlarında olduğunu söylediği Bapheus / Koyunhisarı savaşının tam nerede cereyan ettiği hususu bugün hâlâ tartışmalıdır. Şöyle ki şimdiye kadar, biri İzmit’in 5 kilometre kadar kuzeydoğusunda, biri Bursa – İznik arasında, Kestel’in 10 kilometre kadar kuzeydoğusunda ve biri de İnalcık’ın ileri sürdüğü gibi İznik’ten İzmit Körfezi’ne inen vadi / yol üzerinde, Karadere ve Ayazma köyleri arasında olmak üzere üç tane Bapheus / Koyunhisarı eşleştirmesi yapılmış durumdadır.

Bunlardan, Joseph von Hammer’den beri Osmanlı tarihçilerinin yaptığı ve merhum Uzunçarşılı tarafından da kabul edilen eşleştirmeyi, İnalcık’ın yaptığı gibi hemen eleyebiliriz. Uzunçarşılı, Bursa, Adranos, Kite ve Kestel tekfurlarının, Osman Bey’le yaptıkları savaşı Bapheus / Koyunhisar olarak niteliyor ve Pachymeres’in anlattığı savaşın bu olduğunu düşünüyor. Âşıkpaşazâde’ye göre tekfurların saldırısını Koyunhisarı’nda karşılayan Osman Bey çarpışa çarpışa Dinboz’a gelmiş ve orada onları yenmiş. Ona göre adına “Dinboz gazası” denen bu savaş 702 / 1302- 1303’te olmuş. 702 tarihini, Pachymeres’in verdiği tarih ile uyumlu görebiliriz ama savaşın başka hiçbir yönü onun anlattığı savaş ile örtüşmüyor.

İznik doğumlu tarihçi Pachymeres’in anlattığı savaşa gelince, “megas hetaireiarches” Mouzalon bir kısmı Alan’lardan bir kısmı da yerli Rumlardan oluşan 2.000 kişilik ordusuyla İzmit yakınlarında, 27 Temmuz günü Osman Bey’in 5.000 kişilik ordusuna yenilmiş. İznik dolaylarından ayrılan Osman, dağların arasından geçerek aniden Halizon topraklarında belirmiş. Mouzalon’un hareketlendiğini görünce de 100 kişilik bir birlik göndermiş. Bu birlik, Telemaia’da, Mouzalon’u uykuda bastırmış ama sayı azlığından dolayı bir şey yapamayarak yüksek bir yere çekilmiş. Orada kuşatılınca da ok atarak kendilerini savunmuş ve Mouzalon’un atını yaralamışlar. Menderes bölgesinden kendisine katılan savaşçılarla ordusunun sayısı artan Osman iyice cesaretlenmiş.

Yerli Rum askerleri, kısa bir süre önce atları ve gelirleri kendilerinden alınıp imparatorluk ordusuna henüz katılan Alan savaşçılarına verildiği için savaş konusunda pek hevesli değilmiş. Yalnız savaş sırasında Osman’ın süvarisi saldırıya geçip genel bir bozgunluk yarattığında Alanlar devreye girmiş ve kendilerine gösterilen güvenin boş olmadığını kanıtlamışlar. Alanlar, ok atışlarıyla atları yaralayarak Osman’ın süvarisini duraklatmayı başarmış, Bizans yayası da bu fırsattan yararlanarak geri çekilebilmiş ve yakındaki İzmit’e sığınabilmiş. Ne var ki, bu fedakârlıkları Alan’lara pahalıya mal olmuş, onlar da yenilmiş. Zaferi kazanan Osman Bey geniş yağma hareketlerine girişmiş.

Şimdi de İnalcık’ın, Pachymeres’in anlatımını Osmanlı kaynaklarıyla nasıl birleştirmeye çalıştığına bakalım. Ona göre, Bapheus / Koyunhisarı savaşı Yalak Ovası’nda olmuştur ve amacı kuşatma altına alınan İznik’i kurtarmaktır. Bu savaşı en iyi anlatan Osmanlı kaynağı ise Anonim Osmanlı Kroniği’dir. Hem Pachymeres hem de Anonim’in Osman’ın İznik civarındaki hareketlerinden bahsettiğine dikkat çeken İnalcık’a göre Pachymeres’teki “Halizon” yöresi, Osmanlı kaynaklarında Yalova- Karamürsel arasındaki Yalak Ovası’dır. İznik’ten Hersek’e ulaşan anayolu kontrol edebilecek bir konumda olan Çoban Kale de, Osmanlı kaynaklarındaki Koyunhisarı (dolayısıyla da Bapheus) olmalıdır.

İnalcık, Bizans ordusunun, İzmit Körfezi’nin kuzey kıyısı boyunca Dil iskelesine (Aigialoi) kadar ilerlediğini ve oradan teknelerle Hersek’e (Kibotos) geçtiğini ve savaşın Hersek dolayında, Yalak Ovası’nda olduğunu düşünmüştür. Ona göre, her iki kaynak da savaşın İzmit Körfezi’nin güney kıyılarında, İzmit’ten gelen anayolun sahildeki ovaya kavuştuğu bir yerde olduğu konusunda mutabıktır. Dolayısıyla, Anonim’in anlattığı Yalak Ovası savaşıyla Pachymeres’in anlattığı savaş, aynı savaştır.

İçerdiği sorunlardan dolayı İnalcık’ın bu özdeşleştirmesi ikna edici değildir. Öte yandan, İnalcık’ın Resmo tebliğinin basılmasından bir yıl önce, 1992’de, Mark C. Bartutis tarafından yayımlanan geç dönem Bizans ordusu hakkındaki kapsamlı bir çalışmada, İnalcık’ın çıkarımlarını destekler nitelikte ifadeler olduğunu da belirtmeliyim. Bartutis şöyle diyor:

“Mouzalon Nikomedeia’yı savunurken, göçebe kabilelerden toplanmış 5.000 kadar hafif süvariden oluşan bir ordu Nikomedeia ve Nicaea arasında göründü. [Bu ordu] Bithynia’nın Türk emiri Osman’ın komutası altındaydı. Mouzalon’un ordusu, orada, Bapheus Ovası’nda yenildi.”

Bartutis bir şekilde doğrudan İnalcık’tan mı etkilendi bilmiyorum ama İzmit Körfezi’nin güney kıyılarında “Bapheus Ovası” diye bir ovaya kaynaklarda rastlayamadım. Hoş, Rudi Lindner, diğer Bizans kaynaklarında “Bapheus” diye bir hisara da rastlanmadığını not ediyor. Her hâlükârda, Pachymeres, Bizans ordusunun körfezin güney kıyısına çıktığını söylemiyor ve çok daha önemlisi, savaşın İzmit’in çok yakınında olduğunu vurguluyor. Diğer türlü, yaya Bizans askerleri, Alanların, Osmanlıları ok yağmuruna tutmasının yarattığı boşluktan faydalanarak nasıl İzmit’e sığınabilirlerdi ki?

Anonim’de anlatılan savaş, İnalcık’ın da kabul ettiği gibi Pachymeres’in anlatımından çok farklıdır. Buna göre, Osmanlıların kuşatmasından bunalan İznikliler, İstanbul tekfuruna haberci gönderip “Üzerümüze Türk geldi. Bizi zebun etdi. Taşra çıkartmaz oldu” diyerek yardım istemişler. İmparator durumu öğrenince pek çok gemiler hazırlatmış, içlerine askerler doldurmuş, güvendiği bir adamının komutasında Yalak Ovası’na çıkmalarını ve İznik üzerine giderek habersizce gazilere baskın vermelerini emretmiş.

Fakat Osmanlıların, İstanbul’da casusu varmış. Casus, hızla gelerek gazilere haber vermiş. Onlar da gelmiş, İstanbul ordusunun sahile çıkacağı yerde gizlenmiş ve pusuya girmişler. Bizans askerleri Yalak Ovası’nın sahiline iskele kurmuşlar ve bir gece atlarını ve savaş araçlarını çıkarmaya çalışırlarken gaziler aniden baskın yapmış. Bizanslılar bu saldırıdan dolayı çok kayıp vermiş, çoğu denize dökülüp boğulmuş, şanslı olanlar güçlükle gemilere binerek İstanbul’a dönmüş. Tekfur çok üzülmüş. Haber, İznik’te kuşatma altında olanlara ulaşınca onlar da bir süre yas tuttuktan sonra kaçabilenin kaçmasına, kaçamayanların da kaleyi verip itaat etmesine karar vermiş. Kaynak, İznik’in böylece düştüğünü, gazilerin doyum olduğunu söylüyor ve şehrin fetih tarihi olarak da 731 / 1331 yılını veriyor.

Görüldüğü gibi, savaş gece oluyor ve sahilde geçiyor. Süvariyle süvari veya süvariyle yayalar arasında, bir meydanda geçmiyor. Pachymeres’in hiç bahsetmediği bir deniz seferi ve çıkarma harekâtı söz konusu, o da baskına gidenlerin baskına uğramasından dolayı olamıyor. Tabii ki İzmit kalesine sığınanlar da yok. Yenilenler ancak geldikleri gemilerle İstanbul’a geri kaçıyorlar. Bu haliyle Yalak Ovası savaşının, İznik’e deniz yoluyla gelen bir yardımın püskürtülmesinden ibaret olduğu anlaşılıyor. En önemlisiyse, Anonim, bu çarpışmada Osman Bey’den hiç bahsetmiyor. Savaş sadece İznik’e yardıma gelen Bizanslılarla “gaziler” arasında oluyor. Ayrıca anlatımdan, bu kurtarma girişiminin İznik kuşatmasının başlarında değil sonuna yakın bir tarihte, kentin tesliminden biraz önce olduğunu çıkarsamak da mümkündür.

Aynı çatışmayı Neşrî de anlatıyor. Osman Bey’in Bilecik’i fethettikten hemen sonra İznik’e seğirdim ettiğini, yolları kestiği için şehre dışarıdan yiyecek giremediğini söylüyor. Kıtlıktan dolayı bunalan İznik’liler göl üzerinden gizlice İstanbul’a “medetci” gönderip yardım istemişler. İstanbul’dan yardımın yola çıktığını duyan Osman ise gazilere şöyle diyor:

“İstanbul’dan bî-kıyâs leşker geleyörür. Eğer ayrılırsavuz, üzerimize hücum idüb etrâf Rum’ınun kâfirleri bize şîr-gîr (aslan yakalayan) olurlar. Bu gelen kâfirlerin sınmasına bir çare olsa.”

Bunun üzerine gaziler, sayılarının azlığını ileri sürerek kendilerinin de Sultan II. Alaeddin’den yardım istemelerini öneriyorlar. Hemen Konya’ya adam gönderiliyor. “II. Alaeddin” (aslında III. olması gerekir) fetihleri öğrenip çok seviniyor. Hemen davul, sancak, at ve hilat gönderiyor ve “Sahibün Kara-Hisar’dan bir nice bin halk muavenete varalar” emrini veriyor. Fakat sultana giden haberci henüz geri dönmeden İstanbul’dan gelen ordu Dil’den geçiyor. Bizanslılar, “Türk kaçtı” diye gafletle otururlarken, Osman, Yalak Hisar’ından dil (esir) alıp durumu öğreniyor. Dil’den geçenlere gece baskını düzenliyor. Bazıları kılıçtan geçiriliyor, bazıları denizde boğuluyor, henüz geçmeyenler de İstanbul’a dönüyor. Osman, İznik’in fethi için hiç uğraşmıyor. Muzaffer bir şekilde kendi üssüne dönüyor.

Görüldüğü gibi Neşrî’nin anlatımı İnalcık’ın kurgusuna daha çok hak verdirecek niteliktedir. Burada savaşın komutanı Osman’dır. Ayrıca, Pachymeres’deki Menderes vadisinden Osman’a yardıma gelenler olduğu yolundaki bilgiyi doğrularcasına, teşebbüs aşamasında kalsa da Afyon Karahisar’dan Osman’a yardım gitmesi faslı var. Fakat benzerlikler de bu kadardır.

İnalcık, benzemezlikleri ise, Bizans ve Osmanlı kaynaklarının aynı savaşın “farklı bir safhasını” anlattıkları ihtimaliyle açıklamaya çalışmıştır. Ona göre, Osmanlılar gemiyle gelen Bizans askerlerine saldırmış ve yerel Bizans milis kuvvetleri panik içinde İzmit’e doğru kaçarken, Alanların koruması altındaki düzenli Bizans kuvvetleri kıyıda bekleyen gemilerine çekilmiş olmalıdırlar. Görüldüğü gibi, İnalcık, Bapheus savaşının anlatımında, Pachymeres’ten sadece Bizans askerlerinin İzmit’e sığındığı hususunu almış, geri kalan bütün unsurlar içinse Osmanlı kroniklerini esas olarak kabul etmiş durumdadır. Atlı Alan savaşçılarının Bizans askerlerine kalkan olduğu bilgisi de tabii ki Pachymeres’te var ama orada, düzenli veya milis oldukları belirtilmeksizin, askerlerin gemilere değil İzmit’e sığındıkları söyleniyor. Dolayısıyla bu da, bu hâliyle Pachimeres’ten ilham almış bir yorum olarak kalıyor.

Sonuç olarak şunu rahatlıkla söyleyebiliriz ki Osmanlı ve Bizans anlatıları hiçbir şekilde birleştirilemez durumdadır. Daha doğrusu, Osmanlı kroniklerinde Pachymeres’in anlattığı şekliyle Bapheus savaşının uzağından yakınından geçen bir anlatım yoktur ki aynı savaşın iki farklı cepheden iki farklı anlatımı birbirleriyle uzlaştırılabilsin.

YORUMLAR (6)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
6 Yorum