Galiba sadrazam da katil değildi

Muhterem hocamız Kemal Beydilli’nin “Fatih’in zehirlenmesinde Şehzade Bayezid + Halvetiye töhmeti Prof. Kissling’in tezidir” hatırlatmasıyla, Babinger’in öğrencisi Hans Joachim Kissling’in 1953’te Halvetiye tarikatı hakkında yayımladığı makalesine baktım. Herhalde Kissling de hocası Babinger’in, Fatih’in zehirlendiği yolundaki görüşlerinden etkilenmişti ama hiç olmazsa bunu, ona verdiği referanslarla gösteriyor. Babinger ise, kitabında Kissling’i hiç anmıyor. Eğer, Babinger’in kitabının İngilizcesini yayıma hazırlayan ve orijinalinde olmayan notları metne yedirmeye çalışan William C. Hickman’ın çabası olmasaydı Kissling’in, Fatih’in zehirlenmesinde Halvetiler ve Bayezid’e başrolü verdiğini Babinger’den hiç öğrenmeyecektik. Anlaşılan o da bizim bazı tecrübeli yerli müntehiller gibi “Bir hocanın talebesinin eserine atıf yapması talebe için bir şereftir” diye diye o şerefi öğrencisinden esirgeyenlerdenmiş.

Tabii ki burada Kissling’in yazdıklarından ikna olduğum izlenimi vermek istemem. Bilakis, o da birkaç yerde kaynakları hakkında eleştirel olsa bile (mesela Hekim Lârî’nin, Fatih’in ölümünden dört sene kadar sonra Bayezid tarafından yüksek dozda afyon yemeğe zorlanarak ortadan

kaldırıldığı yolundaki rivayetleri, ‘Birisi niye bu kadar yıl beklesin ki?’ diyerek şüpheyle karşılıyor) yazdıkları fazlasıyla spekülatif bir zeminde kalıyor. Ama madem ki hocasını ikna etmiş, biz yine Babinger’in yazdıklarına dönelim.

Babinger’in, Fatih’in zehirlendiği yolundaki görüşlerini Şaka’ikü’n-Numaniyye, daha doğrusu onun Mecdî Mehmed tarafından yapılan Hadâikü’ş-Şakaik adındaki tercümesine dayandırdığını ama bu kaynağını da ciddî bir şekilde çarpıttığını söylemiştim. Ayrıca, Taşköprizâde / Mecdî’nin asıl yakıcı iddiaları Hekim Yakup değil Hekim Lârî bahsinde yaptığını da söyledim. Oradan devam edelim. Mecdî’nin Lârî hakkındaki ifadeleri aynen şöyle:

“Bilâd-ı Acem’den diyâr-ı Rum’a irtihal edip bûm-ı Rum’un a’zam-ı kurûmu Sultan Mehmed Han Gazi merhumun hidmet-i vâlâ-yı rütbetine ittisal eyledi. İlm-i tıpta gayetle mahareti var iken padişah-ı mağfiret destgâhın mualecesinde vezir-i vüzera Karamanî Mehmed Paşa’nın re’y-i fâsid ve kâsid ve fikr-i âtıl ve bâtılına mütâbaat edip bazı ağraz-ı fâside tama’iyle merkum-u müşarünileyhin katline mutâvaat eyledi. Lîk bu hususta hata edüp gayet kabahat eyledi. (…) Müellif-i Şaka’ik bu kıssa-i pür gussa ve dâhiye-i vahiyeyi Eba Eyyubi Ensarî Hazretlerinin mezarı civarında mutavattın olan Amasyalı Seyyid İbrahim’den istima eyledim deyü nakl eyledi.”

Lârî, Acem ülkesinden gelerek II. Mehmed’in hizmetine girmiş. Tıpta gayet mahareti varmış ama padişahın tedavisinde Veziriazam Karamanî Mehmed Paşa’nın bozuk, değersiz ve çürük görüşüne uymuş ve bazı bozuk niyetlerden ötürü tamah ederek padişahın öldürülmesi işinde ona boyun eğmiş. Bu konuda hata yapıp, çok kabahat etmiş. Şaka’ik müellifi (Taşköprizâde) bu çok üzücü hikâyeyi Eyyüb Ensarî türbesi civarında oturan Amasyalı Seyyid İbrahim’den işitmiş.

Feridun Nafiz Uzluk’un zamanında tartıştığı gibi Şaka’ikü’n-Numaniyye’nin orijinal metninde “katl” kelimesi hiç geçmiyor. Lârî’nin bazı bozuk niyetlerden dolayı tamaha düştüğü gibisinden bir ifade de yok. Sadece, Lârî’nin, Fatih’in tedavisinde Karamanlı Mehmed Paşa’nın görüşüne uymak ve onun arzusunu yerine getirmekle hata yaptığı söyleniyor.

II. Bayezid- Cem Sultan mücadelesinde Cem taraftarı olan Karamanlı Mehmed Paşa’nın, Bayezid taraftarı Osmanlı kaynaklarında iyi bir dille yâd edilmediğini söyleyebiliriz. Mesela, İbn Kemal, onun için, “Sâbıka zikr olunan vezir ki mekr ü tezvirde bî-nazîrdi, Şehriyâr-ı cihânun ‘inân-ı ihtiyârı anun elinde olmağın âyîn-i saltanata ve kavânîn-i emârete uymaz çok bid‘at vaz‘ etmişdi” diyor. Yani, Karamanlı, hile ve yalanda benzersizmiş. Padişahın iradesi ve arzusu onun elinde olduğu için saltanat usullerine ve devletin kanunlarına uymaz pek çok bidat koymuş… Fatih’in ölümünün hemen ertesi günü İstanbul’da yeniçeriler tarafından katledilen bir kişiden, saltanat mücadelesinde kaybeden hizipten bahsediyoruz.

Taşköprizâde’nin de sözlü bir kaynağa dayanarak Mehmed Paşa’nın suçları arasına Fatih’e yanlış bir tedavi uygulanmasını ve buna Lârî’yi alet etmesini eklediğini söyleyebiliriz. Mecdî ise Karamanlı eleştirisini bir derece daha keskinleştirmiş ve bu ölüm olayına bir de kasıt boyutu katmış gibi. Tabii ki bu ölümün şeklinin zehirlenme olduğunu Mecdî bile söylemiyor ve tam ne demek istediği her zaman için tartışılabilir, ama bu kadarı kâfidir. Nasıl yorulursa yorulsun, sözleri Fatih’in ölümüne birilerinin neden olduğu, başkalarının da buna göz yumduğu yolunda yeterince şüphe uyandıracak niteliktedir. Her hâlükârda, Fatih’in ölümünden bir asır sonra olsa da bir Osmanlı metninde, onun öldürüldüğü anlamına gelen ifadeler görüyoruz. Önemlidir. Kaynağın zayıflığını ileri sürerek göz ardı edemeyiz.

Babinger de etmemiş zaten. Fakat sorunlar da asıl o zaman başlıyor. Hekim Yakup’a Fatih’in tedavisinden el çektirip Lârî’ye sorumluluk veren Karamanlı değil miydi? Lârî, kime uyarak, kimin isteklerine boyun eğerek Fatih’e iyi gelmeyen bir tedavi uygulamıştı? Daha kestirme gidelim; Taşköprizâde / Mecdî’nin düz bir okumasıyla Lârî’ye Fatih’i öldürtenin Karamanlı Mehmed Paşa olduğu yeterince açık değil mi? Karamanlı, Bayezid’in değil de Cem Sultan’ın adamı değil miydi? Başka bir deyişle, zayıf bir kaynağı Babinger olduğu gibi, hiç eleştirisiz kullansa ve oradan yola çıkarak bir spekülasyonda bulunsa, Fatih’i zehirleten şehzade olarak Bayezid’i değil, Cem Sultan’ı görmesi ve göstermesi gerekirdi. Oysa Babinger, Fatih’i öldürtenin / zehirletenin Karamanlı Mehmed Paşa olduğu yolunda hiçbir şey söylemiyor ve kaynağında hiç anılmadığı ve en ufak bir işaret bile olmadığı hâlde Bayezid’in adını veriyor.

Bırakın, Fatih’i zehirletenin Mehmed Paşa- Cem Sultan cephesi olduğu yolunda bir şey söylemeyi, Yakup- Lârî menkıbelerini anlatırken dayandığı Taşköprizâde / Mecdî’de geçen ve yukarıda gördüğümüz gibi Karamanlı Paşa’nın gayet aleyhinde olan tüm kayıtları dikkatli bir şekilde temizliyor. Sebebi de çok basit. Paşaya daha önemli bir rol veriyor kurgusunda da ondan. Kissling’in araştırmalarına da dayanarak (ve onları içererek) Bayezit ile babasının arasının fevkalade bozuk olduğunu, hatta Fatih’in son seferinin Amasya’daki oğluna karşı olduğu görüşünü (de) işlemiyor muydu? İşte Karamanlı Mehmed Paşa, Babinger tarafından burada devreye sokuluyor. Bayezid, 1481 Nisanının başlarında, Karamanlı’nın, kendisini ortadan kaldırarak yerine Cem’in “müstakbel sultan” olarak tayin edilmesi hususunda Fatih’i ikna ettiğini bildiren mektuplar almıştı ya. Bayezid’in Halvetî dervişlerinin yardımıyla veziriazamdan kurtulma planları içinde olması ve bunların aynı zamanda babasına da yönelmiş olması normaldi ya... Kissling de, Bayezid’in tek başına Karamanlı’ya karşı önlem almasının Fatih yerinde durduğu sürece hiçbir anlamı olmadığını tartışıyor… Dolayısıyla, gelsin Fatih’i zehirletenin Bayezid olduğu yolundaki spekülasyonlar…

Meseleye bir de Karamanlı Mehmed Paşa açısından bakalım. Fatih, Babinger’in dediği gibi Bayezid üzerine sefere gidiyorsa, Karamanlı Mehmed Paşa onu niçin zehirletecekti ki? Tahta çıkarmak istediği Cem’in ağabeyi ve rakibini Ordu-yu Hümâyûn vasıtasıyla ve Fatih eliyle bertaraf etmek daha akıllıca bir strateji olmaz mıydı? Hem padişahı, Bayezid’e karşı sefere çıkarıp hem de daha yolun başındayken onu zehirletmek ne demek olurdu? Geçmişte, gerçekten de ne olduğu meselesinden bağımsız olarak söylüyorum; bu, Babinger’in kitabında geliştirdiği kurguyla bütünüyle çelişirdi! Kısacası, hem Fatih’in, Bayezid üzerine gittiği hem de Fatih’i zehirletenin Karamanlı Mehmed Paşa- Cem Sultan hizbi olduğu spekülasyonları aynı anda geçerli olamazdı. Bayezid’in devreye sokulması bu komplo teorisine mantıkî bir inandırıcılık kazandırma kaygısındandır ve söylediğim gibi, tutarlılık uğruna, kaynakta Fatih’in ölümünden dolayı Karamanlı Mehmed Paşa’ya atfedilen rolü görmemeyi gerektirmektedir.

Eski öğrencilerimden sevgili Hasan Karataş’ın, Berkeley’de yazdığı ve henüz yayımlamadığı doktora tezi 15. ve 16. Yüzyıllarda Amasya kenti ve Halvetiye tarikatı hakkındadır. Karataş, bu çalışmasında, Fatih’in, oğlu Bayezid nezdindeki bir casusunun yazdığı ve bugün Topkapı Sarayı Arşivi’nde bulunan bir mektuba dayanarak, padişahın son seferinin Amasya’da büyük kaygı yarattığını söylüyor. Bu mektuba göre Bayezid’in damadı olan Anadolu Beylerbeyi [Sinan Paşa] ve onun taraftarı olan diğer komutanlar Sultan’ın Anadolu vilayetlerine geçmesini engellemeye çalışıyorlarmış. Konya’da padişahı karşılamaları emrini aldıklarında Bayezid büyük bir yeise kapılmış. Üstelik bu haberleri işitmeleriyle beraber Bayezid’in hizbindekilerin çoğu onun aleyhine dönmüş ve babasının tarafına geçmişler.

Fatih’in sağlığının iyice bozulduğu ve oğulları arasındaki saltanat mücadelesinin şiddetlendiği bir zamanda, üstelik babası tarafından tercih edilmediğini bilen Bayezid’in korkuya kapılması ve alabileceği her desteği almaya çalışması tabii ki şaşırtıcı olmazdı. Halvetîlere başvurması bu kapsamda değerlendirilmelidir. Öte yandan, Karataş’ın çalışması, Halvetîlerin hepsinin Bayezid’in yanında olmadığına, Habib-i Karamanî gibi bazılarının da Cem Sultan’ı desteklediklerine dikkat çekmektedir.

Bayezid’in desteğini aldığı Halvetîler, kendisinin çocukluğundan beri vali olarak bulunduğu Amasya / Rum Halvetîleridir. Babası, Şehzade Bayezid’in Amasya’daki adamlarından olan Tacizade Cafer Çelebi’nin Nefahâtü’l-Üns tercümesi sahibi Lami‘i’ye aktardığı ve Taşköprizade’nin de biraz daha ballandırarak anlattığı bir rivayete göre, Bayezid’e, Çelebi Halife olarak da bilinen Mehmed Cemalî Efendi yardım etmiş. Bayezid, Cafer Çelebi’nin babası Taci Bey’i, Çelebi Halife’ye üç bin akçelik bir hediye ile gönderip bir arzusu olduğunu ve Çelebi’nin bunu keşfederek gereğini yapmasını istemiş. Çelebi Halife de bir gün sonra Taci’ye, bu arzunun Karamanlı Mehmed Paşa’nın yok edilmesi olduğunu keşfettiğini açıklamış. Ama Mehmed Paşa, ünlü Karamanlı Şeyh İbn Vefa tarafından hazırlanan bir koruyucu tılsımı (vefk) sarığında taşıdığı için kendisine bir şey yapılamıyormuş. Buna rağmen, Bayezid’e 33 gün içinde büyük bir hadisenin olmasını beklemesini söylemiş. Dediği gibi olmuş, sürenin bitiminde, 12 Mayıs 1481 günü bir haberci gelerek Fatih’in ölüm haberini vermiş. Bayezid, İstanbul yolundayken de, tam 39. Günde başka bir haberci gelip Karamanlı Mehmed Paşa’nın öldürüldüğü haberini getirmiş.

Yerim kalmadı, bu menkıbenin, Sufî şeyhlerin gayb âleminde birbirlerine ateş topları atmaları ve Karamanlı’nın, Fatih’in ölümünden sonra sıkıntıdan aşırı terlemesinden dolayı yazıları silinen vefkini İbn Vefa’ya tamir için gönderdiğinde korumasız kaldığı için öldürüldüğü yolundaki ilginç ayrıntılarını hızlıca geçiyorum. Karataş’a da katılıyorum, Çelebi Halife’nin hikâyesi aslında yerleşik bir Sufî tarikatıyla (Zeyniyye) onun yerini almaya hazırlanan bir diğeri (Halvetiye) arasındaki başkentin sosyal ve dinî ortamını kontrol etme mücadelesi hakkındaydı. Fakat bunlar bize asıl amaçlananın Karamanlı’nın ortadan kaldırılması olduğunu söylemiyor mu? Fatih’in ölümü bu anlatımlarda amaçlanan bir şey değil, sadece asıl amacın gerçekleşmesi için beklenen o büyük olay olarak geçiyor. Böyle olması da hiç mantıksız değil. Yıllardır hasta olan Fatih her an ölebilirdi. O öldüğünde devletin kontrolünde Cem Sultan taraftarı bir sadrazamın olması Bayezid için en büyük tehlikeydi.

Karamanlı Mehmed Paşa, gerçek dünyada, kendi divanhanesinde yeniçeriler tarafından öldürülmesine ve bu herkes tarafından bilinmesine rağmen, ölümü Halvetî çevreleri tarafından Çelebi Halife’nin gücüne ve mânâ âlemindeki çabalarına yorulmuştu! Yani demem o ki, Karamanlı bile gerçekler dünyasında Halvetîler tarafından öldürülmüyor, hiç kimse aksini iddia etmiyor da bu menkıbelerden yola çıkan Kissling ve Babinger, Fatih’in gerçek hayatta Halvetîler, dolayısıyla Bayezid tarafından zehirlenerek öldürüldüğünü nasıl söylüyor?

YORUMLAR (6)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
6 Yorum