Fıtrat
Birkaç hafta önceki “Tevazu Değil Kibir” başlıklı yazımda, 1970’lerde Afrika’nın Kalahari çölünde yaşayan !Kung kabilesinden bahsetmiştim. Rutger Bregman’ın Çoğu İnsan İyidir kitabından yaptığım alıntıda, kabilede büyük bir av yakalayan avcının nasıl, “Anlatmaya değmez. Küçük bir şey.” diyerek tevazu gösterdiği anlatılıyordu.
Yazıma gelen yorumlardan birinde “Hayreti Mucip” müstearıyla yazan okuyucum şöyle demiş: “Yani Hocam bu konuyu anlatmak için taa eski zaman insanlarına kadar uzanmak, onlardan örnek almak mı lazım! Neden günümüz gerçekleri üzerinden tartışmıyoruz ki !” Hayreti Mucip haklı. Gerçi !Kunglarda yapılan tespit çok eski zamanlardan değil, 1970’lerden ama bu önemli değil, çünkü o araştırmanın o kabilede yapılmasının sebebi, araştırıcının !Kung’u eski insanların bir örneği diye ele alması. Yorumcumun haklılığı, benim olan biteni eksik anlatmamdan kaynaklanıyor. O halde niçin !Kunglar?
MEĞER FITRAT VARMIŞ
1975’te Edward O. Wilson’un Sosyobiyoloji kitabı ile başlayan, sonra hızla önem kazanan bir bakış var. Buna önceleri sosyobiyoloji denirken son zamanlarda “evrim psikolojisi” adı veriliyor. Evrim psikolojisi artık çok yaygın kullanılan bir çerçeve.
Geçen asrın ikinci yarısında sosyolojide, görecelik denilebilecek bir bakış hâkimdi. Görececilere göre toplumların her türlü özelliği, icat edilmiş şeylerdi. Ahlak, fertler arasında olumlu bulunan veya yasaklanan davranışlar, adalet duygusu, cinsiyet kuralları ve tabuları… Velhasıl toplumu toplum yapan her şey o topluma has icatlar ve kabullerdi. Dolayısıyla bir toplulukta yasaklananlar başka bir toplulukta olağan sayılabilirdi. Başka bir anlatımla, insan tabiatı, insan fıtratı diye bir şey yoktu.
İşte evrim psikolojisi bu sosyal göreceliğe karşı çıktı. Aradan yarım asır geçti ve hızla çoğalan araştırma ve yayınların sonucunda evrim psikolojisinin görecelik sosyolojisine açık ara galip geldiğini söyleyebiliriz. Evrim psikolojisi konusunda edindiğim kitaplar; yine Wilson’dan Dünyanın Sosyal Fethi; Derek Bickerton’dan Adem’in Dili – İnsan Dili, Dil İnsanı Nasıl Oluşturdu; Robert Wright’dan Ahlaklı Hayvan: Niçin Böyleyiz: Yeni Evrim Psikolojisi Bilimi; Nicholas A. Christaki’ten Blueprint- The Evolutionary Origins of a Good Society ~ Şablon- İyi Bir Toplumun Evrim Kökenleri ve yine yukarıda tekrarladığım Bregman’ın, Çoğu İnsan İyidir’i.
İNSAN TEK BAŞINA YAŞAMAZ
Bunların hepsinde şu tema var: İnsan hayatta kalmak için toplum hâlinde yaşamak zorundaydı. Yoksa ilk ayağa kalktığı savanada yırtıcılara yem olması işten bile değildi. Âdem’in Dili’nde bu bir film gibi anlatılıyor. Kaplana, aslana yem olan bir insan, iki insan, üç insan… Buna karşılık 40 – 50 insanın hep beraber yırtıcıya doğru koşup ellerindeki baltaları fırlatması… Şimdi kaçma sırası yırtıcıda. Gerçekten çok eski hayvan kalıntılarında önce yırtıcıların diş izleri, sonra insanların balta izleri gözleniyor. Fakat zaman ilerledikçe sıra tersine dönüyor. Önce insanlar avın etini baltalarıyla sıyırırken yırtıcılara sıra, insandan sonra geliyor.
Biyoloji, sosyoloji gibi bilimlerde bir buluş, o bilimlerin sınırları içinde kalmıyor. Chomsky, bütün dillerin insan zihnindeki organik alt yapısını keşfediyor. Nörologlar sosyalleşmemizi sağlayan ayna nöronlarını buluyor.
FITRATA BUGÜN GENETİK DİYORUZ
Çarpıcı bir örnek, siyaset biliminden. Francis Fukuyama’nın Siyasî Düzen serisinin ilk kitabının başlığı şöyle: Siyasi Düzenin Kökenleri: İnsan Öncesi Çağlardan Fransız İhtilali’ne (Panama Yayıncılık 2023). Başlıktan da anlaşılacağı gibi Fukuyama işi, !Kung’lara değil, insan öncesine kadar uzatıyor. Sonuç bölümünden bir başlık da şöyle: “Siyasetin Biyolojik Temelleri”.
!Kung’la başladık… Hayreti Mucip okuyucumun sorusunun cevabına döneyim. Bir toplumda gözlediğiniz bir tutum, bir davranış, sonradan icat edilmiş, öğrenilmiş midir; yoksa insan fıtratına mı dayanır? Fıtratın yeni adı genetik bu arada!.. Bu soruya cevap aramak için sosyologlar, biyologlar, siyaset bilimciler bir başka soru soruyor: Soruşturduğunuz davranış, dünyadaki çeşitli kültürlerde yaygın mı? Yaygın değil de birkaçına has ise, öğrenilmiştir diyebiliriz. Yok, hepsinde görülüyorsa onun insan genetiğine, fıtratına işlediğini düşünebiliriz. Mekân üzerindeki yaygınlığa bakabiliriz. Fakat belki daha da değerli yaygınlık, zaman içindekidir. Bugün çoğu insan toplumunda gözlediğimiz bir tutum eğer çok eskiden de varsa bu, onun fıtrata, yani genlere işlendiğine işarettir.
Zaman makinemiz yok. O yüzden erişebildiğimiz ilkel toplumları, zaman içinde geri gitmenin bir yolu gibi kullanıyoruz. Onun için !Kung. Çünkü çağdaş toplumlardaki müşterek davranış, genetiğin bir sonucu değil, çağın geniş iletişim imkânlarıyla bir birinden kopya olabilir…