Yüzde 85 acaba niye geçinemiyor?
Bir ülkede bütün partilerin seçmenleri “geçinemiyoruz” feryadında buluşuyorsa ve bu 22 yıllık kesintisiz iktidar döneminde oluyorsa, ortada büyükten daha büyük bir problem olduğu aşikardır. Metropol şirketinin anketine göre AK Parti seçmeninin yüzde 66’sı, MHP seçmenini yüzde 68’i, İyi Parti seçmeninin yüzde 77’si, DEM seçmeninin yüzde 82’si ve CHP seçmenini de yüzde 85’i geçinememekten şikayetçidir.
İyi yönetilmediği sır olmayan ekonominin hiç de şaşırtıcı olmayan bir yansıması…
İktidarın iyi ekonomi yönetiminden anladığı şeyin de son günlerinde olduğumuz 2025 yılı için yüzde 30 enflasyon olduğunu unutmayalım. Bu hedef de tutturulamadı ama tutturulmuş olsa bile bütün Avrupa’nın yıl enflasyonunun üzerinde bir yerde kalacaktık. Ve bu da Türkiye’yi ekonomide başarılı yapacaktı! Zincirler kırılmış olacaktı, dış güçlerin bütün oyunları boşa çıkmış olacaktı ve gelecek zaten bizim olacaktı. Gerçi hedef tutmadı diye bütün bunları söylemekten imtina eden de yok. Başta Cumhurbaşkanı olmak üzere, yardımcısı, ekonomi bakanı ve iktidar namı hesabına konuşan herkes işlerin yolunda olduğuna dair sözlerinden milim geri atmış değiller. Yani gelecek hala bizim!..
Peki, insanlar neden geçinemiyor gerçekten biliyor muyuz?
Hukuk yok, demokrasi eksik, şeffaflık hak getire ve hesap verebilirlik çoktan unutuldu ama başka sebepler de olabilir mi? Ülkeyi bütün bu temel değerlerin uzağına taşıdıktan sonra iktidar, hiç olmazsa insanların geçimini temin etmek için elindeki kaynakları daha akıllı ve stratejik kullanmayı neden düşünemedi? Sebebi, elde gerçek bir plan ve program olmamasıdır. Yani, “çok güçlü, çok muktedir ve çok kararlı bir iktidar görüntüsü” olmasına rağmen konu insanların refah ve huzuruna geldiğinde bu alanları yönetecek bir anlayış bulunmamasıdır. Böyle olduğu için de Türkiye, defalarca ekonomi yönetimi ve Merkez Bankası başkanları değiştiği halde sekiz yıldır ekonomik krizden çıkamıyor.
Adli emanetteki malların çalındığı, gümrükteki malların memurlar eliyle piyasa sürüldüğü, büyük şirketlerin kara parayla iç içe yönetildiği bir ülke haline gelmek de aynı gerekçeye bağlıdır. Kişisel verilerin pazara düşmesi, sahte diploma çeteleri veya bahis vesaire skandalları da öyle… Bilhassa da servet transferi; yani, paraya erişimi kolay olan küçük bir zümrenin 85 milyonun sırtından zenginleştikçe zenginleşmesi… Bütün partilerin tabanı geçinemezken gayet iyi geçinen ve servetlerinin kaynağından sual olunamayan yeni bir kitle yanı başımızda büyüyor. Bol para harcıyor, lüks mekanları dolduruyor ve hatta fiyatları tek başına artırıyor.
Muhaliflerine odaklanmış, kendisine siyasi risk oluşturan bütün siyasetçileri hapse atan ve sosyal medyadaki çatlak sesleri gayet profesyonelce takip eden devlet ise, asli sorumluluklarını ifaya bir türlü gelemiyor. Ekonomik krizin devamlılığı da yolsuzluk, yozlaşma ve yeni suç alanlarının kolaylıkla filizlenmesi de bu odaklanma probleminin sonuçlarıdır. Önemli olan iktidarın devamlılığı olunca diğer bütün üniteler kaçınılmaz şekilde sahipsiz ve önemsiz kalıyor.
Tıpkı şu sıralarda sahipsizliği iyiden iyiye göze batan çözüm süreci gibi… Ekonomi, asayiş, eğitim, finans gibi çözüm süreci de odaklanma problemi yaşıyor. Bir İmralı görüşmesi, bir Barzani ziyareti süreci sarstı ve MHP Lideri’nin amansız takibi olmasa işe sahip çıkan da yok. İktidar sorumluluk almak istemiyor ve artık bunu gizleme ihtiyacı bile hissetmiyor. Mesai harcanmadan, eller taşın altına sokulmadan süreç kendi kendine menzile erişecekmiş gibi davranıyor.
Siyasi rekabet hariç hiçbir şeye odaklanmamak, sorumluluktan kaçınmak ve dikkat eksikliği bütün alanların ortak problemi haline geldi. Geçinemeyen, asayişi, yolsuzluğu, yozlaşmayı önlemeyen ve bu gidişle çözüm sürecini de heba etme tehlikesiyle karşı karşıya bulunan Türkiye’nin temel meselesi budur.
