Koronavirüs süreci

Hiç kuşkusuz koronavirüsün dünyayı nasıl değiştireceğini söylemek için henüz çok erken. Hâlihazırda salgın süreci ve sonrası ile ilgili birçok yorum, öngörü yapılıyor.

Bu noktada, salgının neden olduğu ciddi sağlık ve insani kriz ile birlikte, dünya çapındaki yöneticiler de büyük iş zorluklarıyla karşı karşıya kalıyor. Bu zorluklar, müşteri talebinin çöküşü, tedarik zinciri kesintileri, işsizlik, ekonomik durgunluk ve artan belirsizlik olarak belirtilebilir. Dolayısıyla, krizin sağlık ve insani yönleri gibi, iş dünyasının da iyileşme yollarına ihtiyacı var doğrusu…

The Economist Dergisi’nin son sayısında Microsoft’un kurucusu Bill Gates’in, “Covid-19 sonrası dünya” isimli bir makalesi yayımlandı. Gates, özetle, koronavirüs ile mücadele kapsamında virüsü yok edecek bir aşı bulunmadığı takdirde hayatın normale dönmeyeceğini belirtiyor. O zamana kadar, hükümetler yasağı ve ihtiyati tedbirleri kaldırsa ve hatta kurumlar yeniden açılsa bile havaalanlarında büyük kalabalıkların olmayacağını, spor müsabakalarının boş stadyumlarda oynanacağını, talebin genel olarak düşük kalacağını, insanların daha tutucu bir şekilde harcama yapacaklarını ve dolayısıyla dünya ekonomisinin bunalımda olabileceğini ifade ediyor.

Diğer taraftan da, gelişmiş ülkelerde salgın yavaşladıkça, gelişmekte olan ülkelerde hızlanabileceğini belirtiyor. Zira salgınla mücadele etmenin tek yolun etkin tedavi yöntemleri geliştirmekten geçtiğini ve aşının 2021'in ikinci yarısına kadar üretebileceğinden ümitli olduğunu belirtiyor. Bu bağlamda, aşının bulunması ile ilgili ilerlemenin yanı sıra, teşhis alanında ve virüslerle savaşmak için antiviral ilaçların geliştirilmesi konusunda da tıbbi atılımların olabileceğini ifade ediyor. Ayrıca, bu süreçte liderlerin olabilecek sonraki salgınları önlemek için yeni kurumlar oluşturabileceğini ve 2021'den sonraki yılların 1945'ten sonraki yıllara benzeyebileceğini belirtiyor. Anlaşılan o ki, neredeyse 2022 yılına kadar dünya olarak pek rahat olamayan bir dönemden geçilecek gibi görünüyor.

Bu bağlamda, en son yazımda belirttiğim üzere salgın süreci ve sonrası ile ilgili kalem oynatmaya devam etmek isterim:

Bu dönemde ülkelerin halk sağlığına çok daha fazla kaynak ayırması gerekliliğinin ortaya çıkabileceği,

Teşhis ve tedavi ve aşı geliştirme becerisinin ulusal savunmanın temel taşı haline gelebileceği,

İlaç endüstrisinde ciddi gelişmelerin yaşanabileceği,

Hane halkının daha tedbirli hale gelmesi ve mağaza - tesis kapanışlarının tüketici seçeneklerini sınırlaması sebebiyle özel tüketim harcamalarının azalabileceği,

Özellikle de lüks mallar olmak üzere gıda dışı ürünlere yapılan harcamaların azalabileceği,

Bütçelerin toparlanması konusuyla günümüzün politikacılarının henüz yüzleşmeye başlamadığı ve salgın sonrasındaki süreçte bunun en önemli konuların başında gelebileceği,

Bazı ülkelerde salgın sürecinde, özgürlük güvenlik dengesinde güvenliğin tercih edilebileceği gözlemleniyor. Zira Tayland’da yakın zamanda sağlığın özgürlüklerden önce geldiği ve buna göre daha sıkı önlemlerin alınabileceği belirtildi.

Bu süreçte yabancı düşmanlığının artabileceği belirtiliyor. Ve dolayısıyla hükümetlerin bu konuda önlemler almasının önemli olduğu,

Gelecekteki salgın hastalıklara karşı korunmak için yeni politikaların ve kurumların şimdiden oluşturulması gerekliliği ve bu noktada atılacak ilk adımın ise, yaşanabilir bir geleceğin yalnızca kişisel çıkarlarla yönlendirilebileceği kurgusunu reddetmek olarak belirtilebilir.

***
Bu dönemde yaşanan ve yaşanabilecekler ile ilgili dikkat çekici söylemler ise şu şekildedir:

Volkswagen’in CEO’su Herbert Diess, özellikle düşen petrol fiyatları, ucuz ikinci el araç bolluğu ve nakit sıkıntısı çeken hükümetlerden elektrik satın almak için daha az teşvik alınabileceği sebebiyle, koronavirüsün elektrikli araçları yavaşlatabileceğini fakat raydan çıkarmayacağını belirtiyor.

Singularity Üniversitesi'nin kurucu ortağı Peter Diamandis, “Şimdi yıkıcı bir şekilde inovasyon yapmıyorsanız, işiniz bitebilir” diyor.

Son olarak, Paris'teki Girişimcilik Merkezi Station F'in Direktörü Roxanne Varza ise, Airbnb, Spotify, Uber ve Adyen gibi firmaların çoğunlukla kriz döneminde doğduğuna dikkat çekiyor ve bu süreci teknoloji sektörünün yakalaması gerektiğini özellikle vurguluyor.

NE DE GÜZEL OLURDU!

Değişime yatkın olmayan bir zihin yapımız var belki de… Zira ne kadar dirençler gösterilse de konfor alanlarımız terk edildi bir kere… İster istemez olayların içinde bulduk kendimizi ve bulmaya devam edeceğiz gibi görünüyor…

Belli ki yeni gelenin sancıları yaşanıyor… Bilinmeyenin ayak sesleri bizi biraz ürkütüyor olabilir tabii…

Anlaşılan o ki, bir dönüşüme şahit oluyoruz ve olacağız… Ve fakat bu kadar önemli zamanlardan geçilirken nelerle uğraşılıyor, inanılacak gibi değil…

Gene kutuplaşmadan dem vuracağım tabii…

Solunum cihazlarının seri üretime geçirilmesine ne kadar gururlandıysak, siyasetçilerin bir araya gelmemesi bizleri bir o kadar düşündürmektedir.

Sağlık sistemiyle ne kadar övünüyorsak, tüm seslerin dinlenilmemesi, tüm renklerin görülmemesi bizleri bir o kadar derinden yaralamaktadır.

Oysaki tam da bu dönemde, ortak akıldan süzülen kararları görebilmek ne de güzel olurdu!

Geleceğe yürüdüğümüz bu dönemi hep birlikte atlatabilmek ne de güzel olurdu!

Velhasıl bu dönemin ruhunu içselleştirebilmek ne de güzel olurdu!

YORUMLAR (5)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
5 Yorum