Sürecin kavramları?
PKK’nın silah bırakması, ağızdan kolay çıkan güzel bir söylem. Fiiliyatı o kadar kolay olmadı gibi sonra ne yapılacağı konusunda da fikirler çok farklı.
Partilerin Meclis’e sunduğu raporlarda bu açıkça görülüyor. Hiçbir parti, Öcalan’ı ve DEM’i tatmin edecek bir rapor ortaya koymadı.
DEM’in raporuna Öcalan’ın zihni hakim; o zihin de olağan hayat tecrübelerinden ziyade, izole bir hayatın tasavvurlarıyla oluştu.
DEM raporundaki şu cümleye bakar mısınız:
“Türkiye’nin geleceğini kökten dönüştürebilecek siyasal, toplumsal ve ekonomik bir yeniden kuruluş…”
Sadece ölçüsüz derecede radikal ve maksimalist değil, dahası, son derece muğlak...
Öcalan bunu “Rejim değişikliği…Tanzimat, Meşrutiyet, Cumhuriyet, 1950 çok partili hayata geçişten çok daha önemli, hepsinden daha derinlikli” diyerek tarif etmişti! (28 Şubat 2013, İmralı Zabıtları)
Böyle bir radikalizm, korkunç bir kaostan başka bir şey getirmez.
Evet, Türkiye’nin Kürt sorunu vardır. DEM raporunda da belirtildiği gibi “en karmaşık” bir sorundur. Bu sebeple çözümü de böyle total ve radikal tasavvurlarla değil, adım adım “basitten mürekkebe doğru” geliştirilebilir. Devrim değil, evrim…
AF VE BARIŞ
Öcalan ve PKK “af” istemiyor, “barış” istiyorlar. Çünkü yaptıklarını suç görmüyorlar, aksine övünüyorlar, silah yapacağını yaptı, yeni bir aşamaya geçiyoruz diye ifade ediyorlar.
Silah bırakıldıktan sonra “yeni bir mücadele dönemi”nden bahsediyorlar.
Meşru iki devletin savaştan sonda barış antlaşması yapmasına denk görüyorlar meseleyi.
Devlet ve iktidar da “af” istemiyor çünkü “af” genel olur, hukuken belli bir örgüte af çıkarılamaz. Mesela MHP’li Feti Yıldız, TCK’nın 221. Maddesindeki “etkin pişmanlık” formülünü öneriyor. Ayrıca devlet ve iktidar “terör örgütü” diyor; gerçek de budur.
Evet, insani bakımdan isabetli olan “barış” kavramı, hukuki bakımdan bu soruna uygun değildir.
Öcalan ise daha ilk açıklamasında bu sürece “Barış ve Demokratik Toplum” adını koydu. Yurt içinde ve dışında sürekli bu kalıbı kullanıyorlar.
Kelimelere takılmayarak süreç devam edebilir. Mesele bakış açılarındaki farkı yansıtması bakımından önemli.
YASANIN ADI NE OLACAK?
Adalet Bakanı Yılmaz Tunç, 41 yıllık terörle mücadeleyi ve şehitleri hatırlatarak, çıkarılacak kanun konusunda şöyle konuştu:
“O günleri unutmadık. Bir daha o günlere geri dönmek istemiyoruz. Terör örgütünün tasfiyesi ile ilgili hukuk devleti çerçevesi içerisinde yasal düzenleme gerekiyorsa bunu Meclis yapacaktır. Ama bunun adı ‘Barış Yasası’ olmaz. ‘Geçiş Yasası’ da olmaz. Çünkü nereden nereye geçiyoruz? Burada rejim değişmiyor. Dolayısıyla terör örgütünün tasfiyesiyle ilgili ihtiyaç duyulan tasfiye yasaları söz konusu olacaksa olur.”
DEM, böyle bir kanun için “barış yasası” diyor. Pervin Buldan Bahçeli’yi ziyaretinde “barış yasası” diye konuştu. Bahçeli “imzamı atarım” dedi; eminim kelimeden aynı anlamı kastetmiyorlardı. Nitekim DEM Eşbaşkanı Bakırhan, “MHP raporundan hayal kırıklığına uğradık” diye konuştu.
‘GEÇİŞ SÜRECİ’
Bir de “geçiş” kavramı var, “geçiş yasaları… geçiş kanunları” deniliyor. DEM’in bazı açıklamalarında ve 12 Aralık’ta Meclis’e sunduğu Rapor’da bu kavram kullanılıyor.
Cumhurbaşkanı Başdanışmanı ve Beştepe’deki Hukuk Politikaları Kurulu Başkanvekili Mehmet Uçum, 14 Eylül’de X hesabından yaptığı açıklamada 9 defa “geçiş süreci” kavramını kullanıyor, çıkarılacak kanunu da “geçiş süreci kanunu” olarak adlandırıyordu.
AA için 16 Kasım’da kaleme aldığı makalede yine 4 defa “geçiş süreci” kavramını kullanıyor, “geçiş süreci kanunu” diyerek 1928’de Şark Vilayetlerinde belli fiilleri soruşturma dışı tutan kanunu örnek veriyordu.
Örnek doğru fakat “geçiş süreci” kavramına ben ihtiyatla bakıyorum. Adalet Bakanı Tunç’un kavramlar hakkındaki titizliğini doğru buluyorum:
“Geçiş Yasası’ da olmaz. Çünkü nereden nereye geçiyoruz? Burada rejim değişmiyor…”
Hele de DEM raporundaki gibi “Türkiye’nin geleceğini kökten dönüştürmek” söz konusu değil.
Türkiye, Kürt meselesini radikal ya da devrim-davranışlarıyla değil, “reform”larla çözebilir. Cevdet Paşa’nın deyişiyle “usul-i tedriç.”
NOT: Leyla Zana’ya ve de Abdullah Öcalan’a küfretmeyi, hakaret etmeyi tasvip etmiyorum. Bu davranışlar Türkiye’nin birliğine hizmet etmez. Karşıt duyguları körüklemekten sakınmak lazım. Eleştiri evet; küfür, hakaret hayır.
