Ortadoğu kışında İsrail-Suud baharı

Ortadoğu kışında İsrail-Suud baharı

ABD’de önceki Başkan Obama’nın İran açılımıyla temelleri atılan İsrail-Suud yakınlaşması, Donald Trump ve Prens Muhammed döneminde daha görünür hale geldi. Tel Aviv, Riyad’la görüşmeleri ilk kez üst düzeyden doğruladı.

Ortadoğu’da son dönemde en çok tartışılan konulardan biri, İran’ın artan nüfuzu. Suriye’de IŞİD’in alan hakimiyetinin büyük ölçüde bitirilmesiyle Tahran, Bağdat, Şam ve Beyrut arasında kesintisiz bir hatta sahip olan İran yönetimi, Yemen’deki savaşla beraber bir dönem Suudilerin ‘arka bahçesi’ konumundaki ülkede Husi hareketiyle ilişkileri üzerinden nüfuz edindi. ABD’nin önceki Başkanı Barack Obama’nın öncülüğünde yapılan nükleer anlaşma ise İran’a ekonomik açıdan büyük rahatlama getirdi. BM Güvenlik Konseyi üyesi beş ülke ve Almanya ile İran arasında imzalanan anlaşma, Tahran yönetiminin nükleer programını BM denetimine açması karşılığında bu ülkeye uygulanan ekonomik yaptırımların kaldırılmasını öngörüyordu. Obama’nın nükleer açılımı, Suriye’de İran’ın desteklediği Esad rejimine askeri müdahalede bulunmama kararı ve Filistin konusunda İsrail’e yaptığı baskılar, Tel Aviv ve Riyad’da büyük rahatsızlığa neden oldu. Eski Başkan’ın, görev süresinin sonlarında BM’de yaptığı Filistin konuşması sırasına Suudi ve İsrail temsilcilerinin diyalogu hala hafızalarda. Aynı dönemde yaptığı Riyad ziyaretinde de Suudilerin endişelerini belirtmesine karşılık onlara ‘İran’la anlaşmayı’ önermesi de. Yine Obama döneminde Suudilerle İsrail’in ortak paydada buluştuğu bir başka konu, Arap Baharı’ydı. 2011 yılında diktatörlüklere karşı başlayan isyanların ardından Tel Aviv, Arabistan’ı istikrarın güvencesi olarak gördüğünü belirtmişti.

Suudilerle İsrail arasındaki yakınlaşmanın temelleri böyle atıldı. ABD’de İran karşıtlığıyla bilinen Donald Trump’ın işbaşına gelmesi ise Riyad ile Tel Aviv arasındaki ‘normalleşme’ sürecinin rayına oturmasını beraberinde getirdi. Suudi Arabistan’da Prens Muhammed bin Selman’ın, babası Kral Selman bin Abdülaziz tarafından veliahtlığa atanmasından sonra ise iki ülkenin birbirlerine üst üste sıcak mesajlar verdiği görüldü. Bunun son ve en önemli örneği ise İsrail Enerji Bakanı Yuval Steinitz’den geldi. Steinitz, önceki gün İran tehdidine karşı Suudilerle gizli görüşmeler yaptıklarını doğruladı. Böylece son dönemdeki yakınlaşma, ilk kez İsrailli üst düzey bir ağızdan tescillenmiş oldu. Steinitz’in, Arap ülkeleriyle  gizli görüşmeler yaptıklarını, ancak burada ‘utanan tarafın kendileri olmadığını’ belirtmesi de dikkat çekiciydi. Riyad ve Tel Aviv arasındaki yaklaşmanın adım adım öyküsü şu şekilde:

* 7 Kasım: Filistin’e çözüm dayatması

Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas, beklenmedik bir davet üzerine Riyad’a giderek Suudi Kralı Selman ile görüşmüştü. İsrailli Channel 10 televizyonu, bu görüşmeye dair haberinde, Selman’ın Abbas’a, Suudi Arabistan, İsrail ve ABD arasında uzlaşılan çözüm planını kabul etmesi yönünde baskı yaptığını öne sürdü. Habere göre Selman, Abbas’a “Ya planı kabul et, ya da istifa et” demişti. Planın ayrıntılarına ilişkin bilgilerse Arap medyasında yer aldı. Lübnan’da yayımlanan El Ekber gazetesi ve Katar merkezli Middle East Eye sitesi, plana göre Kudüs’ün uluslararası yönetime bırakılacağını, Ürdün’deki Filistinli mültecilerin geri dönüş haklarının ellerinden alınacağını ileri sürdü.

10 Kasım: ‘Suudiler için lobi yapacağız’

İsrail’de yayın yapan Channel 10 televizyonu, ülkenin Dışişleri Bakanlığı’nın, yabancı ülkelerdeki misyonlara gönderdiği bir talimatnameye ulaştı. Bakanlık, Lübnan Başbakanı Saad Hariri’nin istifa etmesinden sonra ortaya çıkan krizde, misyonlara Suudiler lehine lobi yapılması yönünde talimat veriyordu. Hariri, 4 Kasım’da sürpriz Riyad ziyareti sırasında televizyonlarda canlı yayınlanan bir açıklama yaparak istifa ettiğini duyurmuştu. Ancak Suudiler, uluslararası kamuoyu tarafından Hariri’yi alıkoymakla suçlanmıştı.

14 Kasım: ‘İsrail’le savaşmak caiz değil’

Bu açıklamalar, Suudi Arabistan Müftüsü Abdülaziz Al-i Şeyh’e atfediliyor. Anadolu Ajansı’nın haberine göre, Şeyh ülkesinde katıldığı bir televizyon programında, bir izleyicinin Mescid-i Aksa’daki İsrail ablukasıyla ilgili sorusu üzerine “İsrail’e karşı savaşmanın caiz olmadığını, Hamas’ın terör örgütü olduğunu ve Hizbullah’a karşı İsrail ordusuyla iş birliği yapılabileceğini” ifade etti. Bu haber, Riyad tarafından ne doğrulandı, ne de yalanlandı. İsrail ise bu açıklamayı ciddiye alarak müftüye teşekkür etti. İsrail İletişim Bakanı Eyüp Kara, Şeyh’i tebrik ederek ülkesine davet etti.

18 Kasım: Hizbullah’a savaş senaryoları

Lübnan’da Başbakan Saad Hariri’ye istifa baskısı yapan Suudilerin, ülkedeki yönetimin Sünni unsurunu aradan çıkararak İran destekli Hizbullah’ı izole etmek istediği konuşuluyordu. Suudi Dışişleri Bakanı Adil Cubeyr ise Lübnan’da tek çözümün ‘Hizbullah’ın silahsızlandırılması’ olduğunu söylemişti. İsrail ve Arap medyasında, Tel Aviv ve Riyad’ın, Hizbullah’a ortak askeri operasyon için hazırlık yaptığı yönünde haberler dolaşmaya başladı. Kuveyt merkezli El Rai’den deneyimli Ortadoğu muhabiri Elijah J. Magnier, konuya ilişkin haberinde, Hizbullah’ın ‘kırmızı alarm’ konumuna geçtiğini ve Suriye’ye yönelik silah sevkıyatını durdurduğunu yazdı.

18 Kasım: ‘İsrail kardeşimiz, AMERİKA ABİMİZ’

İsrail’e bir destek de Suudilerin ‘uydusu’ konumundaki Körfez ülkesi Birleşik Arap Emirlikleri’nden geldi. BAE Hava Kuvvetleri’nden General Abdullah el Haşimi, ABD’de yayın yapan Savunma ve Havacılık Ajansı ile gerçekleştirdiği mülakatta BAE ve İsrail’in iki kardeş ülke olduğunu açıkladı. BAE’nin askeri kabiliyetini arttırmasının İsrail için tehdit olup olmadığı sorusuna cevap veren el Haşmi, “BAE ve İsrail iki kardeş ülkedir. ABD ise iki ülke arasındaki farkı denetleyen abidir” dedi. Haşmi ayrıca ABD ile ülkesinin sadece müttfik olmadığını, iki ülke arasında kazan-kazan durumunun olduğunu belirtti.

19 Kasım: ‘Evet RİYAD’LA gizlice görüşüyoruz’

İsrail Enerji Bakanı Yuval Steinitz, Suudi Arabistan ile ülkesinin İran’a karşı ortak endişeler taşıdığını ve bu nedenle ‘gizli iletişim halinde olduğunu’ söyledi. İsrail ordu radyosuna konuşan Steinitz, bu iletişimin neden gizli tutulduğu yönündeki soruyu, “Bizim birçok Müslüman ve Arap ülkesiyle kısmen gizli bağlantılarımız var ve genellikle bu bağlantıdan utanan biz değiliz. Bu ilişkilerin gizli tutulmasını isteyen karşı taraflar. Bizim için sorun değil ancak karşı tarafın isteğine saygı gösteriyoruz. Bu nedenle gizli tutuyoruz” şeklinde yanıtladı. Steinitz, ülkesinin diplomatik ilişkisi bulunmayan Suudi Arabistan ile İran’a karşı ‘ortak endişeler’ taşıdığını belirterek, bu nedenle ‘gizli iletişim halinde olduğunu’ ifade etti.

 

İlgili Haberler
Öne Çıkanlar
YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
Diğer Haberler
Son Dakika Haberleri
KARAR.COM’DAN