Görüşler

M. Bahadırhan Dinçaslan yazdı: Ataların çağrısı

M. Bahadırhan Dinçaslan yazdı: Ataların çağrısı

Kırım Haber Ajansı’ndan gazeteci-yazar M. Bahadırhan Dinçaslan, ‘halk ozanları’ temasından yola çıkarak kültür kavramını kaleme aldı.

M. BAHADIRHAN DİNÇASLAN

Yıllar önce, bendeniz liseli ve öyle olmamaya çalışsa da önyargılı bir ülkücüyken, lisemizde çalışan ve solcu olduğunu bildiğim bir Nazım Abimiz vardı. Solcu diye biraz, nasıl desem, kaş kaldırırdım. Bir gün, sınavlarla karne günü arasındaki o mükemmel bir haftada çay-sigara yaparken, eli kulağa atıp “Ağ Gelin” türküsünü söyledi. İran Türkleri’nin ulu ozanı Şehriyar, meşhur Heyder Baba’ya Selam şiirini yazma sürecinde tekrar ederken, içeri odadan bir kadın koşup, “vallahi sen bizim oralardan bir türkü söylüyorsun” demiş. Ben de tam olarak o hissi yaşayıp, o anda ısındım Nazım Abi’ye. Sonra fark ettim ki, sağcı-solcu, beni ülkemin abi, abla, teyze, amca, kardeş dediğim insanına bağlayan şey türkülerdir. Dini, siyasi görüşü ne olursa olsun aşina olduğum ya da babamın aşina olduğu türkülere aşina olan adam bir şekilde “benden”dir. Şehriyar’a o tepkiyi veren kadına şaşmamalı, zira Heyder Baba’ya Selam da bir epifaninin ürünüydü, “Türki dedim, oxusunlar özleri” diyen şair, mezhebin, coğrafyanın, siyasetin değiştiremeyeceği en derin ve eski mayasına ulaşmaya çalışıyor, onu bulduğunu da içerden koşup gelen o kadın sayesinde anlıyordu.

MİLLET MÜHENDİSİ

Birkaç yıl sonra, internette Orta Asya müziklerini araştırırken, Huun Huur Tu grubunun “Ancestor’s Call” yani “Ataların Çağrısı” isimli şarkısına denk geldim. “Kargıra” dedikleri türkü tarzını yaratan atalar balballara dönüşse de, Tuva’da hala Kargıra söylendiğinden dem vuran bir şarkı. Kulaklığı babama verdiğimi hatırlıyorum: Gözlerini kocaman açarak “İşte! Türk!” demişti. Tuva lehçesini bilmez, hatta Ancestor’s Call modern müzik unsurlarını da barındıran, saf bir “halk türküsü” de değil. Ama babam, Şehriyar’ı Tuva dağlarına bağlayan o hassayı bir Avşar kocası irfanıyla sezip sevebiliyordu. O zaman Altaylı ozanların Kezer Taş şarkılarında neden Telenge dilinde konuşulduğunu duyunca “hala yaşıyoruz demek” diye ağlayan bir taştan bahsettiklerini anlamıştım. Ataların çağrısının peşine düşmeliydim.

Sıklıkla duyarız, “millet, Fransız İhtilali ile ortaya çıktı…” Bu lafı söyleyen, beşeri bilimlerden hiç anlamıyor demektir. Yunan filozofları farklı ırkların özelliklerinden dem vurup “biz ve öteki” diyorsa, Zenta mağlubiyetini bize tattıran Prinz Eugen’e yakılan bir Alman halk şarkısında “Deutschen Brüder” yani “Alman kardeşler” ifadesi geçiyorsa, hatta çok öncesinde, ta 9. Yüzyıldan kalma Hildebrandslied şiirinde yabancıya “Sen yaşlı, kurnaz bir Hun’sun” diyen bir Alman’la karşılaşıyorsak… Yahut Orhun Abideleri’nde Çin Kağanı’na kimseden emir almadan düşman olan, Çinçe ad alıp kıyafet giyinen beylerini sorgulayan bir budun görüyorsak… Herhalde millet Fransız İhtilali ile ortaya çıkmamıştır. Bunu gören sosyal bilimciler, etno-sembolizm denen bir nazariyeyi geliştiriyorlar: Millet, son haliyle evet, modern bir müessesedir ancak kökleri modernizm öncesine dayanır. Bir nevi, her sosyal kurum gibi millet de, modernizmle dönüşmüş, gelişmiştir demek bu.

Yeniçağ ve modern çağda evet, millet mutlaka devlet ile ilişkilidir. Millet devleti kurar, devlet de milleti tesis, sevk ve idare eder, dönüştürür. Bu karşılıklı ilişki özellikle kitle iletişim araçlarının gelişmesiyle modern anlamda milleti doğurur: Artık köylerde yaşayan, yakın çevresinden başka kimseyi tanımayan insanlar, büyük bir coğrafyada kendilerine benzeyen insanların olduğunu ve o coğrafyanın da ötesinde düşmanların yaşadığını okur, öğrenirler. Peki, modern öncesi dönem? Milliyetçilik karşıtı görüşleriyle tanınan Hobsbawm, “Bandits” yani “Haydutlar” eserinde mealen şöyle diyor: “Çok azı dışında, doğdukları yerin otuz mil ötesinde kimse onları tanımazdı, ama her biri kendi insanları için birer Napolyon ya da Bismark idi, neredeyse kesinlikle gerçek Napolyon ya da Bismark’tan daha önemliydiler.” Milliyetçiliğin modern bir mesele olup milletin hakim zümreler ve devlet tarafından inşa edildiğini düşünen Hobsbawm, oldukça iyi tahlil ettiği eşkıyalık kurumuna dair böyle bir tespit yapıyor. Tespit doğrudur, ancak bir etno-sembolistin, Azar Gat’ın tespitiyle birleşince ortaya bambaşka bir şey çıkıyor: “…Bu yüzden, okuryazarlığa yapılan vurgu genellikle yanıltıcı oluyor, zira ümmi cemiyetler geniş bir kültürel aktarımı gerçekleştirmek için kendi etkili yöntemlerine sahiptiler. (…) Gezgin ozanların tanrılardan, krallardan, kahramanlardan ve insanlardan –her zaman bizimkilerden- bahseden sözlü destanları kültürel yayılmanın bir diğer ana aracı olarak işlev kazandı.”

Yani evet, bugün bildiğimiz anlamıyla millet, bir modern kurumdur ama, modern öncesi dönemde de, modern öncesi bir millet vardı. Ve bu milleti inşa eden, kesinlikle ozandı. Gezici ozanlar, hem havadis yayıyor, hem de ortak kültürün motiflerini aktarıyor, önceki nesillerden tevarüs edenle, yeni doğanı aynı anda muhataplarına ileterek bir ortaklık, bir aidiyet yaratıyorlardı. O çağlardaki bir birey, benzer efsaneleri dinlediği, benzer biçimde dans ettiği yahut benzer türküleri söylediği insanları kendinden sayıyordu. Türk Dünyası’nın büyük bir bölümüne yayılan “Köroğlu” efsanesi, türkü ve müziklerini, hatta danslarını, bir de bu gözle yeniden değerlendirmek lazım. Dini bilgiyi yayan papaz anlamında “minister” ile, ozan anlamında “minstrel”in İngilizce (ve Latince) etimolojik akrabalığı da, bu yüzden tesadüf değil.

“Sizin iller ile şu bizim ilin

Bir iki türkülük arası, kardaş!”

Amerika’da popüler kültür meselesi üzerine çokça kafa yormuş Herbert J. Gans, hükümet eliyle toplumu dönüştürecek ya da etkileyecek politikalar üzerine, şöyle bir laf ediyor: “Kullanıcılarından soyutlanıp da bağımsız olarak yargılanırsa, yüksek beğeni kültürleri daha beğenilesi olabilirler, ama gerçek dünya soyut değildir, yani, yüksek kültürlerin seçilebilmesi için olmazsa olmaz sosyoekonomik ve eğitimsel fırsatlara aşağı beğeni kamularınca erişilemediği sürece, yüksek kültürlerin daha beğenilir olması politikayı belirleyecek bir rehber olarak kullanılamaz.” Karşımızda iki tip kültür var demek, yüksek beğeni kültürü ve kitle kültürü, yahut popüler kültür. Gans, popüler kültürün insanları “yukarıya taşıyacak” bir araç olabileceğinden dem vuruyor.

VE BUGÜN…

Modern öncesi çağlarda, popüler kültürden değil, halk kültüründen söz edebilirdik. Yüksek kültür, halk kültürü ile etkileşim içindeydi ancak her zaman paralel yahut uyumlu olmak zorunda değildi. Bu ikilik, modern zamana da yansıdı: Bir popüler kültür var, hatta alt kültürler var kitle kültürü içinde. Bir de, önceki soylu, merkezi yahut seçkin sınıfların kültürünü miras alan “yüksek kültür”. Bu en çok müzik alanında karşımıza çıkıyor: Kültür Endüstrisi tespitini yapan Adorno, halk ozanlarından örnek verir: Bir gezici ozan köye gelip türkü söylediğinde, özgün ve tekrar edilemez, kaydedilip yeniden satılamaz bir icra gerçekleştiriyor. Türkü, her defasında yeniden ve özgün olarak icra ediliyor. Ancak plak, kaset, cd yahut dvd kaydı öyle değil, bir icra kaydedilip, milyonlarca çoğaltılabiliyor, artık kültür de bir endüstri meselesidir. Üstelik ulusal bir popüler kültür olduğu kadar, küreselleşme çağında bir de global popüler kültür, bunu etkileyen endüstri merkezleri ve etkilenen pazarlar var.

Gündelik hayata en çok dokunan ve en çabuk tüketilen kültür endüstrisi ürünü olarak şarkılar, ozanların millet inşacısı yahut yıkıcısı özelliklerini devam ettirdiklerinin bir delili olarak karşımızda duruyorlar. Bugün, bir toplumun şarkılarında işlenenler ve şarkıların kazandığı beğeni, o toplumun kolektif bilinçaltına dair bize veriler sağladığı gibi, toplumun neye yönlendirilmek istediğini de ortaya koyuyordur. Artık bir “kültürlerarası etkileşim”den çok, çok güçlü bir kültür endüstrisinin diğer küçük “el tezgahları”nı yok etmesi yahut satın alıp kendine çalıştırması fenomeniyle karşı karşıyayız. Herhangi bir ülkenin asli ve özgün müziğinden beslendiği iddia edilemeyecek bir “küresel pop”, bütün dünyada yaygın ürünleri ve yerel taklitleriyle insanlığı kişiliksizleştirerek milletsiz bir global güruha dönüştürüyor. 2 milyar izlemeyle rekor kıran YouTube femoneni “Gangnam Style”, bunun çok güzel bir örneği: Şarkıda Kore’ye ait olan tek şey, söyleyenin çekik gözleri.

Fakat gözlemim odur ki, bu “öncesiz ve sonrasız” endüstri ürünleri, beğenisi biraz yükselmiş insanları tatmin etmiyor ve hala “popüler” olsa da, bu denli kişiliksiz olmayan müzik türleri, ekseriyetle esin yahut usul kaynaklarını özgün, eski ve yerli müzik türlerinden alarak ortaya çıkıyorlar. Bu “müspet popüler” sınıfına rock, jazz, blues, metal gibi tarzlar girer, kimisi Afrika müziğinden esinlenmiş, kimisi farklı hibrit alt-türler yaratarak folk formlarını içeriğine dahil etmiştir. Bu tarzlar, Gans’ın “kültürel olarak daha yukarıya taşınacak kitleler için” önerdiği türde “popüler” sınıfına giriyorlar; bizdeki Anadolu Rock çıkışı da buna örnek verilebilir. Ki Barış Manço, şarkı sonlarında “Kozan yaylasından geldim Barış’tır adım” şeklinde adını söyleyerek, “levent boylu kırk yiğit”, “sırma saçlı kırk güzel”den bahsederek bir ilginç modern çağ ozanı olarak karşımıza çıkmıştı. Bu ikinci tür, her zaman arasında uçurum bulunacak “entelektüel birey” ile “vasati ortalama” arasındaki uçurumu azaltmaya hizmet edebilecek güzel denemeler barındırıyor. Ancak birinci tür popüler kültür, neredeyse distopyacı Marksistleri haklı çıkaran, Matrixvari  bir yanılsamanın içine günübirlik bir kimlik ve ruhsuzlukla hapsolmuş milyonlarca tüketiciyi bir illüzyonun elinde oyalayarak “toplumun en altı”na hapsetmekten öteye gitmiyor. Ulusaşırı şirketlerin kıtaları kaplayan pazarlarına şüphesiz böyle milliyetsiz, aidiyetsiz ve özelliksiz bir kültürle aynılaşmış, “seri malı” bir güruh gerekiyorsa, bunun yolu bugünün popüler kültüründen geçmekte. Buna karşı koymanın yolu da, “milli” olanı endüstrileştirmekten ve belki Röpke’nin düşündüğü gibi kapitalizmin menfi yönlerini törpüleyecek “erdemli insanlar” yaratan, onları “daha iyi”ye yönlendirip milli, dolayısıyla maşeri bir kimlik kazandıran modern halk ozanlarından geçiyor.

YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
Bunlar da İlginizi Çekebilir