Görüşler

Patrick Kingsley yazdı: Derecelendirme kuruluşları dünyayı nasıl yönetiyor?

Patrick Kingsley yazdı: Derecelendirme kuruluşları dünyayı nasıl yönetiyor?

Moody’s’in Türkiye’nin kredi notunu düşürmesi tepkilere neden oldu. Peki, 2008 finans krizinden bu yana ‘şüpheli’ görülen derecelendirme kuruluşları neden güvenilmezler? İşte bu sorunun yanıtını The Guardian’da Patrick Kingsley kaleme aldı.

PATRICK KINGSLEY

Moody’s’i aradığınız için teşekkürler” diyor telefondaki otomatik sekreter. “Kalite standartlarımız doğrultusunda konuşmanız kaydedilecektir. Derece öğrenmek isterseniz lütfen bire basınız.” Bire basıyorum. Araya müzik giriyor. “Merhaba, Moody’s. Hangi konuda derece öğrenmek istiyorsunuz?”

Anlayabileceğiniz gibi Moody’s Yatırımcı Servisi’ni arıyorum. Fitch ve Standard&Poor’s (S&P) ile birlikte Moody’s en büyük üç kredi derecelendirme kuruluşundan biri. İsimleri kulağa üç ciks giyim markası gibi geliyor ancak esasından bu şirketler, küresel finans sisteminin en güçlü aktörleri. Spesifik olarak şirketlerin ve para birimlerinin “kredilendirilebilirliğini” derecelendiriyorlar. Bu derecelendirme sürecinin de yatırımcılara en güvenli yatırımın nereye olacağına dair fikir vermesi umuluyor.

Escherian merdiveni döngüsü

“Merhaba, Moody’s!” diyorum ben de, “İngiltere için kamu borcu derecelendirmesini öğrenmek istiyorum.” Bu tipik bir soru. Euro bölgesindeki krizden ötürü kıtanın dört bir yanındaki ülkelerin dereceleri düştü. Bakan George Osborne’nun itibarı İngiltere’nin aynı akıbete uğramamasına yardım edip edemeyeceğine bağlı. Benim danışmanım da bana ne iyi şekilde, üç adet harfle geri dönecek: AAA. Bu, Moody’s’in verdiği en yüksek derece. Sonra AA1 geliyor ve skala C’ye kadar gidiyor. BBB’nin altındaki herhangi bir şey “atık yeri” olarak görülüyor.

“İngiltere’nin derecesi AAA’dır” diyor Bayan Moody’s. Fakat daha sonra balyoz darbesi geliyor: “Fakat İngiltere hususunda negatif bir beklentimiz de var.” Bu negatif beklenti, AA1’e düşüleceği anlamına gelmese de bu durumun girizgâhı gibi. Moody’s’in beklentisi olumsuzlaştıkça muhtemelen İngiltere hükümetinin borçlarını ödeyeceğini ve -daha az muhtemel şekilde- benim gibi insanların devlete borç vermek isteyeceğini düşünüyorlar. Borç verenlerin de paralarını geri alacakları bir manzaranın ortaya çıkıp çıkmadığı konusunda gerginlikleri artacak ve böylece faiz oranları yükseltilecek. Faiz oranları yükseldikçe devlet geri ödemeleri yokuşa sürecek ve muhtemelen temerrüde düşecek. Ve böyle sürüp gidecek…

Derecelendirme kuruluşları bizzat derecelendirdikleri şirketler tarafından finanse ediliyorlar. Ayrıcalık istiyorsan 1500 ile 2.500.000 dolar arası ödeme yapmalısın.

Bu bir Escherian merdiveni döngüsü gibi… Kredi derecelendirme kuruluşlarının içerisinde çok güçlü rol oynadığı bir döngü. Almanya eski Ekonomi Bakanı Rainer Bruederle, S&P’nin aralık ayında 15 AB ülkesini not düşürmekle tehdit etmesinin ardından “Komplo teorilerinin taraftarı değişim ancak kimi zaman bazı Amerikan derecelendirme kuruluşlarının ve fon yöneticilerinin euro bölgesi aleyhine çalıştığını görmemek güç oluyor” diye konuştu. Ayrıca bu duruma ateş püskürenler sadece Avrupalılar değil. S&P’nin, Amerika’nın AAA kredi notunu ağustosta düşürmesi üzerine ABD Hazine Sekreteri Timothy Geithner de “ABD’nin mali durumu hakkında hayret verici bilgisizlik sergilediler” diye konuştu. 

Kuruluşlar, tam olarak durumu ortaya koyduklarını öne sürüyor. Nihayetinde, ABD kongresi geçen yazı Amerikan ekonomisini nasıl kurtaracağı telaşıyla geçirdi. Kış boyunca Avrupalı liderler, euroyu nasıl kurtaracaklarına dair hop oturup hop kalktı. S&P’nin öne sürdüğü kadarıyla bu iki çıkmaz durum, devletleri mantıken borçlarını ödemekten caymaya daha müsait hâle getiriyor.

Parayı ver, puanını yükselt!

Son zamanlar bu denli yanlış yapmasalardı insanlar derecelendirme kuruluşlarına güveneceklerdi. Ekonomi bakanları vaziyetin ciddiyetini vurgulayarak bu kuruluşların her şeyi daha kötü hâle getirdiğini iddia ediyor, çünkü onların derece düşürmesi yatırımları yavaşlatıcı etki yapıyor. Aralıkta Bank of France yönetcisi Christian Noyer, “Derecelendirme kuruluşları 2008 krizini körükledi ve mevcut krizde de bunu yapıp yapmadıklarını sorgulayabiliriz” demişti. Noyer’in görüşü, derecelendirme kuruluşlarının kendilerini içinde buldukları paradoksal konumun altını çiziyor. The Guardian’ın Ekonomi Direktörü Larry Elliott’a göre “Yüksek faizli mortgage krizi yaşanırken derecelendirme kuurluşları işi savsaklamıştı.”

Herkesin anlayabileceği dilden açıklarsak 2008 krizi, ABD’deki binlerce ev sahibi mortgage faizlerini ödemeyi durdurunca başladı. Binlerce banker ve fon yöneticisi de o mortgage’ları ahmakça desteklediği için kriz yayıldı ve onlara büyük miktarda para kaybettirdi. Bunu bir ölçüde kendi öngörüsüzlükleri sebebiyle yaptılar fakat derecelendirme kuruluşlarının yaklaşan risk konusunda onları uyarmaması da önemli nedendi. 2008’e varana kadar aslında birer “atık yerine” dönüşmüş olmalarına rağmen AAA olarak derecelendirildiler. Aynısı Enron, Lehman Brothers ve AIG gibi şirket grupları için de oldu. Bu şirketler iflas etmeden birkaç gün önce Moody’s, S&P ve Fitch, batmakta olan şirketleri hâlâ güvenli yatırım yeri olarak niteliyordu. Ekonomist Sukhdev Johal’in araştırmasına göre şok edici bir şekilde derecesi son 7 yılda düşürülen borç içindeki şirketlerin yarısından fazlası, S&P tarafından AAA olarak derecelendirilmişti. 

Problemin bir parçası şu ki derecelendirme kuruluşları, bizzat derecelendirdikleri şirketlerce finanse ediliyor. Derecelendirilmek istiyorsan, ayrıcalık için bu kuruluşlara şirketinin büyüklüğüne göre 1500 ile 2.500.000 dolar arası bir ödeme yapmalısın. Teoride bu durum menfaat çatışması doğuruyor çünkü bu ödemeler derecelendirme kuruluşunu şirketlerin istediği dereceyi vermeye teşvik ediyor. Bu durum da geçtiğimiz 10 yıl boyunca neden derecelendirme kuruluşlarının bankaların aldığı riskleri yahut muhasebelerinin güvenilirliğini sorgulamak istemediğini açıklıyor.

Kural altına alınması gereken güç

İşin bir diğer yönü daha var; iddia edildiği kadarıyla bu kuruluşlar kendilerine ödeme yapan şirketlerle yeterince güçlü anlaşma yapmıyorlar. Öte yandan ödeme yapmayan şirketlere karşı oldukça agresifler. Washington Post’tan Alec Klein’in araştırmasına göre, 1998’de Moody’s,  Alman sigorta devi Hannover Re’ye bir yazı yazdı. Hannover, Moody’s’in müşterisi olmamasına rağmen kuruluş derecelendirme işini ücretsiz yapma gibi bir düşüncesinin olmadığını söyledi. Kaygı verici şekilde Moody’s, Hannover’in gelecekte bu hizmet için ödeme yapmakla ilgileneceğini umuyordu. Hannover’in Başkanı Wilhelm Zeller de “Buna tavır almalıyız” demişti. Maalesef Hannover yeterince çabuk davranamadı. Moody’s, Hannover’in borç durumunu derecelendirmeye başladı ancak sigorta şirketi zaten S&P ve AM Best’ten hizmet almak için başvurmuştu. 2003’te Moody’s şirketin borç durumunu “atık” statüsüne düşürdü ve Moody’s’in değerlendirmesine duyulan güvenden ötürü pay sahipleri panikledi, paylarını sattı ve Hannover Re bir öğlen vakti 175 milyon dolar kaybetti. Bu olay borçların neredeyse %95’ini derecelendiren “Büyük Üçlü”nün gücünü iyi gösteren bir örnek. Dünya çapında 150’den fazla derecelendirme kuruluşu var ancak güvenilirlik kazanmak için şirketler Moody’s, S&P veya Fitch’ten en az birini yanına çekmek zorunda; tercihen de üçünü. Moody’s ve S&P piyasanın %40’ını kontrol ediyor. Fitch’in payı %15 ve genelde S&P ve Moody’s bir borcun derecelendirmesi hususunda ayrılık yaşadığında devreye giriyor. Bu da genelde oluyor çünkü S&P borçlunun temerrüdünün ne kadar muhtemel olduğunu ölçerken Moody’s borcun ne kadar süre kalacağını dikkate alıyor.

Dünya çapında 150’den fazla derecelendirme kuruluşu var ancak güvenilirlik kazanmak için şirketler Moody’s, S&P veya Fitch’ten en az birini yanına çekmek zorunda...

Bu 3 kuruluş hâlâ Amerika merkezli çalışsa da Hannover Re’nin bizzat deneyimlediği hızlı yayılmacı taktikleri sayesinde artık yüzlerce ülkede ofisleri var. 

İngiltere, ABD, Fransa gibi ülkeler için derecenin düşmesi diğer ülkeler kadar ciddi sonuçlar doğurmuyor. Moody’s’in negatif beklentisi poundu veya devlet tahvillerini sert bir şekilde vurmadı, ayrıca Londra Hisse Senedi Piyasası çok az etkilendi. Hatta İngiltere’nin notu AA1’e düşse bile çok fazla etkisi olmaz çünkü diğer ülkeler de aynı durumda ve nihayetinde yatırımcılar paralarını bir yere yatıracaklar. The Observer’ın Ekonomi Editörü Heather Stewart da “Bu bakımdan AA1, yeni çeşit AAA gibi oluyor” diyerek bu durumu özetliyor.

Fakat başka birçok bölgede bu kuruluşlar hâlâ büyük güce sahipler. Birçoklarının kural altına alınması gerektiğini düşündüğü bir güç!

ÇEVİRİ: DENİZ BARAN

YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
Bunlar da İlginizi Çekebilir