Sanatkâr ve politikacı…

Sanatla politika, doğası gereği, birbirinden oldukça farklıdır. Bir defa, kullandıkları araç ve usûller ayrı. Evvelâ, sanat eseri bir fikir, his ve heyecan fırtınası içinde doğar; dolayısıyla sanat bir teheyyüc, tahayyül, tahassüs ve tefekkür hâlidir… İşte bu sebeple sanatkârlar, eserin doğuş sürecinde, olabildiğince içe kapanıp dış dünyadan kopar ve edilgen bir hâle bürünürler. Bu durum ise onları bir eylem adamı olmaktan çok tefekkür/tahayyül adamı yapıyor. Ama politikacı öyle değil! Heyecan ve hislerle hareket etmemeli, toplumla daima iç içe olmalı, toplumsal refleks ve talepleri yakından takip etmeli, hamlelerini ona göre ve hızla yapmalı… Hâsılı politika, pratik ve pragmatiktir, tahayyülü değil, tahakkuku esas alır.

İşte Çiçero, sanatkâr mizaç, fikir adamı!.. Politik bir mantığa sahip olsaydı kellesini kaybetmez, Roma’nın hükümdarı olurdu. Oysa Caesar öldürüldükten sonra kader ona özlediği Cumhuriyet’e kavuşmak için büyük bir fırsat sunmuştu, tüm imkânlar elindeydi. Ama bir türlü ‘gerekli politik hamle’yi yapamadı. Niçin? Çünkü politikacı değil! Stefan Zweig, “Çiçero” başlıklı yazısında, bu konuda şu müthiş tespitleri yapıyor:

“… fikir adamları zamanı gelince, dava adamı olma sorumluluğunu üstlenmekte zorlanırlar ve pek nadir durumlarda harekete geçerler. Fikir dünyası zengin, yaratıcı insanlarda bu tereddüt her zaman ortaya çıkar: (…) bir coşku ânında, kendilerini büyük bir tutkuyla siyasî mücadelenin içine atarlar, ama öte yandan da zorbalığa zorbalıkla karşılık vermekten çekinir, tereddüt ederler. Duydukları sorumluluk, onları şiddete başvurmaktan alıkoyar; o bir anlık tereddüt, saygılı geri duruş, şiddeti teşvik ederek onların elini kolunu bağlar ve tüm güçlerini yok eder.”

***

Ve neticede Çiçero, politik hamlenin kurbanı olmuştur. İşte politik hamle ile poetik etkinlik arasındaki fark bu!.. Politikacının, -sürekli rakibi kolladığı ve hamlelerini muhatabının reflekslerine göre ayarladığı için- tefekkür ve tahayyüle vakti yoktur… Politikada aslolan aksiyon ve hız!..

Sanatla politikanın amaçları da farklı. Sanatın amacı güzellik, politikanınki iktidar!.. Politika, müsabaka mantığıyla işler ve galibiyeti hedefler. Sanat ise içten gelen bir duygu ve düşünceyi samimî olarak, kendine has teknik ve formlarla ‘güzel’ bir şekilde ifade etmenin peşinde… Sonra aradıkları ‘haz’ da farklı!.. Biri ‘estetik haz’zın diğeri ‘müsabaka hazzı’nın derdinde.

Gelelim bir başka önemli farka: Samimiyet!.. Sanatın vazgeçilmez şartlarından biri bu. Çünkü sanat eseri, samimiyeti nispetinde kalplere dokunur. Politikada ise içinden geçenleri belli etmemek bir meziyet!.. Hâsılı, politik mantıkla, poetik mantık, politik heyecanla poetik heyecan, politik hazla poetik haz arasında dağlar kadar fark var!..

Neticede, bir sanatkâra, ilim adamına politik arenaya atılmasını tavsiye etmem. Politikayı kötü bulduğumdan değil; asıl görevinin topluma ilim ve sanatıyla hizmet etmek olduğuna inandığımdan! Çünkü tarihte de görüldüğü gibi politika, sanatkârı, ilim adamını yıpratıyor. Meselâ, Namık Kemal, Ziya Paşa, Refik Halid, hayatlarının büyük bir kısmını sürgünde geçirmişler, Rıza Tevfik, bir zamanlar İttihatçılarla beraberken, onlardan ayrılmış, hatta bir seçimde Gümülcine’de eski yoldaşlarından dayak yemiş, Necip Fazıl, siyasete atılmaya çok teşebbüs etmiş, ama politikacılarla bir türlü anlaşamamış, onları “Rapor”larla yerden yere vurmuş… Allah’tan Sezai Karakoç, parti kursa da ‘politikacı’ olmadı ve İsmet Özel’i kimse politikayla aynı hizaya getiremiyor!..

Hâsılı, sanatkâr ve ilim adamı seçimini doğru yapmalı; ya politika, ya ilim ve sanat!..

YORUMLAR (2)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
2 Yorum