Esrafil-i Şark, Kuzgun Acar ve Kuşlar

Beşir Ayvazoğlu

İstanbul Manifaturacılar Çarşısı’na yolum düştükçe Kuzgun Acar’ın bu çarşının cephesindeki “Kuşlar” adlı soyut heykelini bir müddet seyrederdim. 1967 yılında yapılan ve madeni olduğu için zamanla ciddi bir şekilde yıpranan bu güzel heykel, meğerse üç yıl önce yerinden indirilmiş, İMÇ’nin katkıları ve Fatih Belediyesi’nin lojistik desteğiyle Kültür Bilincini Geliştirme Vakfı tarafından ciddi bir şekilde restore edilmiş. Kısa bir süre önce Sakıp Sabancı Müzesi’nde sanatseverlerin ilgisine ve dikkatine sunulan “Kuşlar”, 23 Ekim tarihine kadar sergilendikten sonra İMÇ’deki yerine yeniden monte edilecek.

***

Kuzgun Acar’ın tam ismi Abdülahet Kuzgun Çetin Acar’dır. Bu ilgi çekici ismin hikâyesine geçmeden önce, babası Nazmi Acar’ı, ondan söz etmeden önce de Esafil-i Şark’ı (Şarkın Sefilleri) kısaca anlatmalıyım. Aslında Ahmet Hamdi Tanpınar’ın o harika romanını, Saatleri Ayarlama Enstitüsü’nü okumuş olanlar, Esafil-i Şark’ı iyi bilirler. Kendiliğinden oluşmuş bir aydın topluluğudur bu; aralarında profesörler, şairler, yazarlar, doktorlar, hukukçular, eğitimciler, hatta işsiz güçsüzler vardır.

Esfil-i Şark’ın sohbet toplantılarına zaman zaman Yahya Kemal de katılılırdı. Oturanların soldan birincisi Nazmi Acar, üçüncüsü Hammamizade İhsan’dır.

Balkan ve Birinci Dünya Savaşlarıyla Mütareke devrinin bütün acılarını yaşamış ve zamanla hayata mizahın penceresinden bakarak rahatlamayı itiyat edinmiş bu aydınların her biri aslında bir ayaklı kütüphanedir; fakat hiçbir ciddi mesele onların masasında sonunda şakaya ve mizaha bulanıp ortaoyunu muhaveresine dönmekten kurtulamaz. 1930’larda ve 40’larda yazları Beyazıt’taki Küllük kahvesini, kışları da Şehzadebaşı’ndaki Darüttalim Kıraathanesi’ni mekân tutan bu toplulukta kimler mi var? Mesela Mükrimin Halil Yınanç, Emin Âli Çavlı, Rıfkı Melûl Meriç, Mustafa Şekip Tunç, Hamamizade İhsan, Ahmet Hamdi Tanpınar, Faruk Nafiz Çamlıbel, Orhan Seyfi Orhon...

Kuzgun Acar, babası Nazmi Acar’la birlikte.

Tanpınar’ın anlattığına göre, Esafil-i Şark’ta ciddi fikirler sadece nezaket icabı dinlenirmiş; zekâsı ve muhayyilesi mizah yönünde sürekli uyanık olan Esafil, anlatılanları şakaya en müsait tarafından yakalayana kadar... Artık nüktenin bini bir para... Önemli meseleler üzerinde ciddiyetle konuşanlara “Nizâm-ı Âlemciler” denir, kavga çıkaranlar, şehir hayatına intibak edememiş, kaba içgüdülerini yenememiş “Şiş Taifesi”nden sayılırmış. Bir Esafil-i Şark mensubu yahut Nizâm-ı Âlemci, ancak Şiş’liği tutarsa kavga edebilirmiş.

Esafil-i Şark mensuplarından çoğunun tuhaf lâkapları vardır ve hemen hepsi Nazmi Acar tarafından verilmiştir: İbil, İbiş, Hödük, Çamur, Kırtıpil, Yangeldi, Koyundede gibi... Kırtipil, bilindiği gibi Tanpınar’ın lâkabıdır ve büyük ihtimalle Nazmi Acar’ın damgasını taşır.

Adnan Giz ve Midhat Sertoğlu, 1977 yılında Hayat dergisinde tefrika edilen “Gülmek İçin Kurulmuş Bir Topluluğun Hikâyesi: Esafil-i Şark” başlıklı yazı dizisinde anlatırlar:

Esafil-i Şark’ın neşe kaynağı ve en zeki üyelerinden bir olan Nazmi Acar, definecilikten kahve ve meyhane işletmeciliğine kadar bir yığın işe girip çıkmışsa da, aslında bir “muhteşem işsiz”dir. Katılmadığı ev ve kahve buluşmalarında da hep onun tuhaf maceraları anlatılarak gülüşülür. Bazıları da aleyhinde konuşur, kusurlarını sayıp dökerler; çünkü gizli kalmasını istedikleri günahları onun tarafından dile düşürülmüştür.

Kuzgun Acar

Hayatı hafife alan ve en ciddi meseleleri bile neş’e kaynağı haline getirmeyi bilen Acar’ın en büyük tutkusu tarihtir: Naima veya Hammer Tarihi’ni yüksek sesle okutup dinlemeye bayılır. Evliya Çelebi’yi defalarca başından sonuna kadar okumuştur. Osmanlı Türkçesini çok iyi bilir ve istediği zaman rahatlıkla mesela on yedinci asrın devlet ve medrese adamları gibi konuşabilir. Arkadaşlarına lâkap takarken kullandığı metotlardan biri de Türkçe kelimelerde Arapça kaidelere göre kelimeler türetmesidir. Mesela Hödük lâkabını taktığı arkadaşının evi onun dilinde “mehdek”tir, yani “hödüğün yeri”. Zamanla arkadaşları da onun gibi konuşmaya başlamış, böylece Esafil-i Şark, Nazmi Acar’ın Türkçesinden beslenen bir çeşit argoya sahip olmuştur.

***

Nazmi Acar, Şehzadebaşı’nda kahve ve meyhane işletirken burada çalıştırdığı Habeş güzeli bir hanımla evlenir. Hamamizade İhsan Bey’in nükteli bir tarih düşürdüğü bu evlilikten 28 Şubat 1928 tarihinde, Nazmi Acar gibi beyaz değil, annesi gibi kapkara bir oğlancık dünyaya gelir. Şimdi Esafil-i Şark’ın halletmesi gereken önemli bir meselesi vardır: Bu şirin çocuğa bir isim bulmak... Tarihçi Mükrimin Halil Yınanç, heybetli bir Arap ismi bulmak için bütün önemli lügatleri karıştırdıktan sonra “fillerin en büyüğü”, “aslanların en korkuncu” gibi anlamlara gelen isimler teklif ederse de Nazmi Acar’a beğendiremez. Sonunda Abdülahet isminde karar kılınır ve bir de Türkçe isim bulunur: Çetin... Fakat “Kuzguna yavrusu anka görünür” sözünden hareketle çocuğu Kuzgun diye çağırmaya başlarlar.

Böylece minik siyahi, üç isme birden sahip olur: Abdülahet Kuzgun Çetin...

***

Nazmi Acar ikinci bir evlilik yaptığı için annesinin yanında yoksulluk içinde büyüyen Kuzgun Acar, amcasının öğretmenlik yaptığı Sultanahmet Ticaret Lisesi’nde okumuştur. Hocaları, ondaki sanat kabiliyetini fark edince Güzel Sanatlar Akademisi’ne yönlendirirler.

Kuzgun Acar’ın halen SSM’de sergilenen “Kuşlar” adlı soyut heykeli.

Türkiye’de çağdaş heykel sanatının öncülerinden sayılan ve bütün eserlerinde demir, çivi, tel gibi metal parçalarını ve akla hayale gelmedik atık malzemeleri kullanan Kuzgun Acar, bir duvar rölyefi üzerinde çalışırken merdivenden düşmüş ve 4 Şubat 1976 günü, yani kırk yıl önce beyin kanamasından ölmüştür.

Yolunuz Sakıp Sabancı Müzesi’ne düşerse, Kuzgun Acar’ın gerçekten güzel bir soyut kompozisyon olan “Kuşlar”ını mutlaka görün.

Yorum Yap
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
Yorumlar (1)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.