Sıfırdan bir anayasa yapılsa…

İbrahim Kiras

Şimdilerde AK Parti ile MHP’nin Meclis’te iş birliğine yönelmeleri sonucunda “Başkanlık” konusu geçmiştekine oranla çok daha ciddi bir gündem maddesi. Dün Meclis’te başlayan 18 maddelik yeni anayasa değişiklik paketiyle ilgili görüşmeler siyasi tarihimiz açısından çok önemli bir dönüm noktası. Sadece siyasetin değil, kamuoyunun da başlıca gündemi bu konu. Bir yandan Meclis’te 330 evet oyunun çıkıp çıkmayacağını veya referandumda hangi kesimin hangi tutumu gösterebileceğini hesaplıyoruz; öbür yandan da nasıl bir sistem getirilecek, ileri sürülen sakıncalar nasıl önlenebilecek diye düşünüp tartışıyoruz. Gelgelelim bizim aydın kesiminin “sıfırdan yeni bir anayasa metni yazılması” beklentilerini yalnızca başkanlık düzenlemesi kesmeyecek gibi görünüyor!

Yıllardır bu “yeni anayasa” tartışmalarını takip eden bir vatandaş olarak, bir gün çıkıp da “hadi yeni anayasa yapalım” dense ne yapılabileceğini ben kestiremiyorum. Tamam, başkanlık konusu fiili durumun yasallaştırılması bakımından anlam taşıyor. Yani reel bir karşılığı var. Mevcut problem için başka çözüm yolları da önerebilirsiniz elbette ama Başkanlık sistemine geçme fikri nihayetinde reel bir problem için ortaya atılmış reel bir çözüm önerisi. Buna mukabil, eldeki anayasa metnini toptan kaldırıp atmayı ve yepyeni bir metin kaleme almayı gerektiren şartların neler olduğu konusunda herkesin hemfikir olması mümkün mü?

***

Fransız siyasi tarihinin en büyük beyinlerinden General de Gaulle, her konuda olduğu gibi, ülkesinin kurucu ortağı olduğu Avrupa Birliği konusunda da ilginç görüşleri olan bir devlet adamıydı. “Hollanda Dışişleri Bakanı Luns Avrupa Birliği’ni Anglo Saksonların bir truva atı olsun diye, Belçika Dışişleri Bakanı Spaak Belçika’nın iç sorunlarını dıştan saracak ve zaptedecek bir kelepçe olsun diye, Adenauer ise Batı Almanya’yı AB’ye sokup Doğu Almanya’yı dışarıda bırakarak Almanya’nın birleşmesini engellemek için istiyor” demişti 1960’lı yılların başında…

Benzetmek gibi olmasın, kime sorsanız yeni bir anayasa istediğini söyleyenler ülkesinde de benzer bir durum var. Biri yeni bir anayasanın yazılmasını ülkeyi bölme ümidiyle istiyor; bir diğeri ülkeyi dıştan saracak bir kelepçe olsun diye… Bir diğeri de yeni anayasa isteyenlere şantaj yapabilmek için…

Bir başkası ise herkes yeni anayasa istediği için istemiyor, görünmemek için istiyormuş gibi yapıyor!

***

Birkaç yıl önce de yazmıştım, “halkın veya aydınların yeni bir anayasada neler olmasını istediğine baktığımız kadar, yeni bir anayasa yaparak bütün sorunlarımızı çözeceğimizi düşünmenin ne kadar sağlıklı bir yaklaşım olduğunu da değerlendirmek lazım” diye...

“Anayasa gelecek dertler bitecek” fikri bizde çok yeni bir yaklaşım değil; bilakis epeyce gerilere giden bir tarihe sahip. Sözgelimi 1908 Devrimi’ne öncülük eden kadroların temel amacı 1876 Anayasası’nın yeniden yürürlüğe girmesini sağlamaktı. Ancak bizzat kendilerinden öğrendiğimiz kadarıyla bu iyi niyetli anayasacı aydınlar arasında geri getirmek istedikleri 1876 anayasanın metnini görüp okumuş olan neredeyse hiç kimse yoktu!

Bugün de yine çoğunluğunun iyi niyetinden kuşku duymadığımız aydınlar “sıfırdan yeni bir anayasa yapılsa hiçbir derdimiz kalmaz” fikrini savunuyorlar. Oysa ülkede yeni bir anayasaya ihtiyaç olduğunu düşünmek başka bir şey, “yeni anayasa yapılmazsa ölürüz biteriz” diye düşünmek veya “yeni anayasa gelecek bütün dertler bitecek” itikadına saplanıp kalmak apayrı bir şey.

Bazı aydınlarımızın bu konudaki saplantısı toplumun genelini de etkiliyor. İnsanlar ne olduğunu bile bilmedikleri bir yazılı metnin geçerlik kazanması halinde sorunların çözüleceğine inandırılıyorlar. Mesela yapılan bir araştırmaya göre, toplumun yüzde 53,4’ü Kürt meselesinin, yüzde 40,7’si ekonomik durumun yeni bir anayasa yapılması halinde çözüleceğini düşünüyor... Bu kadar yüksek beklentiyi karşılayacak anayasayı nereden bulacağız?

Diyeceksiniz ki zaten anayasanın ruhu, asıl anlamı bu değil midir? Toplumun farklı kesimlerinin her birinin kendi çıkarlarını ve beklentilerini önceleyerek bir anayasa talebinde bulunması kadar normal bir şey olamaz. Önemli olan farklı beklentilerin hepsine olmasa da birçoğuna cevap verebilecek bir ortak noktada uzlaşmaya varabilmek. Evet, doğrusu bu; ama realite öyle olmuyor. Herkesin ve her kesimin kendi özel çıkar hesaplarının önceliği var. Bunlardan fedakârlık hiç kimse için kolay değil. Meselemiz bu…

Yorum Yap
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
Yorumlar (4)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.