Hukuk, koruma altına aldığını koruyamazsa
İşte böyle bir durum gerçekten çok üzücüdür.
Konu yine kentsel dönüşüm hikâyelerinden biri. Bir binada vesayet altına alınmış bir birey yaşıyor. Bina da öyle 60-70 yıllık bir bina değil ama 40’ı bulmuş. İlçede başlayan kentsel dönüşüm seferberliğinden binada yaşayanlar da etkileniyor. İmkânları kentsel dönüşümü karşılamaya müsait olanlar kentsel dönüşümü hemen gündeme alıyorlar. Binada oturan bazı kat maliklerinin fiilî durumlarını göz ardı ederek hatta bazı haklarına tasallut da ederek “biz çoğunluğuz” diye diye binayı kentsel dönüşüm sürecine adeta sürüklüyorlar. Bu süreçte vesayet altındaki kişinin maliki olduğu daire çeşitli baskılarla hak kayıplarına uğratılmaya çalışılıyor vb ama bunlar insanın insana yapmaktan korkmayacağı zulümler sınıfına giriyor, onlardan söz etmeyeceğim çünkü daha önce kentsel dönüşümle ilgili yazdığım “Geçmişin yükleri ve kul hakkı “ başlıklı yazılarda biraz söz ettim öyle şeylerden. Bugün kul hakkından ziyade kamu boyutu ile ilgili bir durumdan söz edeceğim.
Dediğim gibi sürecin başlarında olan bitenler kulun kula ettiği zulümler kabilinden ve bu süreçte vesayet altında olan bireyin vasisi başka durumları da göz önünde bulundurarak daireyi satmanın en iyi çözüm olacağına karar veriyor. Vasi, böyle bir durumda daireyi ha deyince satamaz çünkü vesayet altındaki bireyin işlerini yürütüyordur ama her adımda mahkemeye bilgi vermekle, izin almakla vb yükümlüdür. Nitekim dosyanın olduğu sulh hukuk hâkimliğine başvuruyor, daireyi satmak istediğini belirtiyor, gerekenin yapılmasını istiyor. Hâkimlik, bilirkişi tayin ediyor, bilirkişi eve geliyor, fiili durumu gözleriyle görüyor, anlıyor, dinliyor ve tapu, proje vb kâğıtlara da bakıyor tabi ve evin satışı için alt limit olacak bir bedel belirliyor, durum vasiye tebliğ ediliyor. Bedel semtin gerçekliğine uzak gibi duruyor ama şeriatın kestiği parmak acımaz, ayrıca belirlenen bedel alt limit, daha üstüne satamazsın diye bir şart yok.
Vasi, evi emlakçılara vererek müşteri aramaya başlıyor. Bu arada kentsel dönüşüme girme istekleri iyice belirginleşmiş, apartmandaki diğer kat malikleri nereden ne kazanabilirler, onun peşine düşmüş. Vesayet altında olan bireyin dairesinin kentsel dönüşüme girecek maddî gücünün olmadığı belli olduğu için, daireyi ucuza nasıl kapatırız hesapları da yapılmaya başlanmış. Vasi ve çevresi bunların da farkında ve dairelerini bir an evvel satmak istiyorlar, sonunda bir müşteri ile anlaşıyorlar. Vasi, sulh hukuk hâkimliğine dilekçe yazıyor. Kalemden dilekçesi hakkında bilgi almak istediğinde kalem, hâkimin bir hafta boyunca yerinde olmadığını söylüyor, bir hafta sonra dilekçesinin akıbetini öğrenmek istediğinde iki gündür Uyap sisteminin çalışmadığını söylüyor. Daha sonra kaleme gidilip sorulduğunda da aynı cevaplar, hatta Türkiye’nin yıllar önce terk ettiği “Bugün git, yarın gel.” cümleleri duyuluyor. Hangi çağdayız, o da ayrı konu da bu arada apartmandaki çoğunluk binadan karot aldırma aşamasına gelmiş, yani müteahhitle anlaşmak üzereler. Dairenin satış işlemlerinin tamamlanmasının geciktiği her gün, vesayet altındaki bireyin dairesinin değerinin daha da düşmesi riskini taşıyor içinde. Durumu kime anlatacaksınız, hâkim yerinde yok, Uyap çalışmıyor, kalemdekiler ise sadece memur, memura iki dakikada derdinizi anlatsanız işe yarar mı?
Bir de hâkimin “Bilirkişinin raporunun tarihi eskiymiş, yeni rapor isteyeyim.” deme riski varmış, gerçi muhtemelen bu raporların geçerlilik süresi kanunlarda bellidir ama yine de vasi ve çevresi bu durumu vesayet altındaki bireyin evinin değerinin daha da düşmesine sebep olacak bir risk olarak algılıyor çünkü alıcı vazgeçerse, müteahhitle anlaşma aşamasındaki dairelere piyasada daha düşük değer belirlendiği söyleniyor. Bir yandan da, binada vesayet altındaki bireyin dairesi iyice değer kaybetsin de bedavaya kendi kapatsın diye el ovuşturanlar var.
Bu durum güzel ülkemin bugününden bir kare ve konu ceza davası bile değil.
