“Türkiye’nin iç bünyesiyle oynanırsa…”

Anayasaya göre vatandaş olarak kimliğimiz -dünyanın medenî ulus devletlerinde olduğu gibi- tektir. Fransa’da vatandaş olan herkes Fransız, Almanya’da Alman, Amerika’da Amerikan, Türkiye’de de Türk’tür. Şu veya bu kimlikler bu ana kimlikle kavga etmeye kalkamaz. Kalkarsa anarşi doğar ve gereği yapılır. Türkiye Cumhuriyeti, egemen bir devlet olarak her türlü teröre, kanunsuzluğa karşı çıkar. Kural budur. Budur da, ya tam tersi bir yola giriliyorsa? İşte orada tam bir kaos doğar. Ortadoğululaştırılmaya çalışılan Türkiye, şimdi bu cehenneme sürüklenmiş görünen bir ülkedir.

Devlet güçleri, PKK ile anayasa çerçevesinde mücadele etmiş ve bugüne kadar sonuç almaları önlenmiştir. Şartlara bakılırsa dünyaya karşı büyük güvenlik başarısıdır. Peki şimdi ne oldu da devleti dize getirmiş gibi eskilerinden beter sonuçlar doğuracak bir açılımın yolu açılıyor?

TBMM’deki meşruluğu tartışmalı komisyona sunulan Dem Raporu’na bakarsanız görürsünüz. Açılımlarla bölücülüğe sunulan imkânlar bu rapordaki dile yol açacak kadar –bugün için- imkânsızı yokluyor. Elli yılda elde edemeyecekleri bir psikolojik zemin sağlandı. PKK’ya mesafeli duran, “Biz Türk devletinin eşit vatandaşlarıyız” diyen vatandaşlar ne yapacağını bilemez hale getirildi. Sosyal ayrışma hedefine kapı açıldı.

HAVADA UÇUŞAN TALEPLER

Olanı dosdoğru görelim: Bu yeni açılım, PKK’ya devletin karşısında pazarlığa oturacak güç pozisyonunu kazandırdı. Meclis üyelerinin İmralı’ya gidişi bu pozisyonun somutlaşması için gerekliydi. Nasıl oldu da razı olunuyor derseniz, iş orada çatallaşıyor. Yine bütün yollar Trump’a ve İsrail’e mi çıkıyor? Takip edenler diyorlar ki, “Onlar istedi”. Peki biz niye kabul ettik veya hangi yanlışlarla zora düştük? Cevabı aranacak soruların başında zaten bu geliyor.

Olan açık: PKK kendisini feshediyor derken tersini yaşıyoruz. PKK kendisini feshetmiyor, statüsü olmayacak yere yükseliyor. Gün yirmi dört saat “barış”tan söz ederseniz savaştığınızı kabul ettikleriniz muhatabınızdır. Kastınız PKK’yı masanın diğer yanına oturtmak değilse adını doğru koyacaksınız. Onların dilini benimseme yenilgisine düşmeyeceksiniz. Barış devletler arasında olur. Baksanıza Apo, partisi Dem tarafından “Baş Müzakereci” ilan ediliyor. O da şart üstüne şart dayatıyor. Olacak iş mi?

Apo’nun manifestosoyla ayrı bir devlet olmak fikrini bir defa daha ertelediler. Niye erteledikleri açık: Henüz halkın ayrılığa evet demeyeceğini biliyorlar. İkinci sebep daha önemli. Türkiye içinde kalarak semirmeye devam edecekler. Tabii fırsat verilmeye devam edilirse.

OLANI ANLAYALIM

Türkiye’de Kürtlerle Türkler arasında bir çatışma yaşanmadıkça ayrışmanın olmayacağı anlaşıldı. İnsanlar bu zamana kadar yaşadıklarına baktılar. Türk’le Kürd’ün farkı yok. İnandıramadılar ki çatışma da yok. Ancak bundan sonra olmayacağı garanti edilemez. Çünkü açılımlar içerde can çekişen PKK’yı diriltiyor. Halka, benim olduğu gibi senin muhatabın da PKK’nın Dem’i deniyor.

Eşit yurttaşlık dedikleri yurttaşlık değil, devlete ortaklık talebiydi, Dem raporunda açık ettiler. Ortaklık talebiyle bölünelim demekten daha tehlikeli bir yol açıldı. Yine söyleyeyim, bir kadınla iki erkeğin evlenmesi ne ise bu ortaklık fikri de odur. Egemenlik paylaşılmaz. Batı Türklerinin tarihinde kısa manda dönemleri vardır, bu yoktur. Yani bu durumda kavga kaçınılmaz. Bunu biliyorlar.

Bu son açılımın birincisinden beter sonuçları olacağını yazmıştık. Doğrudan PKK’yı muhatap alır ve “Hadi gel konuşalım” derseniz, onun dili değişmez. İyice şımarır ve tepenize çıkmaya kalkar. Azgınlığı artar. Nitekim artıyor, görüyoruz. Halk tedirgin olur. Doğu’da panik, Batı’da bağımsızlığa saldırı endişesi başlar.

HALKA “İŞ BAŞA DÜŞTÜ” DEDİRTMEMEK LAZIM

Devletin kuralları açıktır: Etnik aidiyetler üzerinden ortaklık iddia edilemez. Birliği dinamitler. Ülkeyi parçalama sonucunu doğurur. Açılımcılar, orayı geçtik diyorlarsa, onu da söylemelidirler. Yalnız, bilsinler ki milletin karakteri açıktır. Bursa Stadyumu’nda işaretleri görülen değişmeyecek şeyler var. Onları da unutmamak lazımdır.

Milletin devletin yanlış yaptığı algısına kapılması dehşettir. Devleti yönetenlerin rehin alındıkları algısı büsbütün dehşettir. İş başa düştü düşüncesine yol açar. Şimdi oraya epeyce yakın görünüyoruz. Benim korkum ve endişem budur.

Süleyman Demirel’in “Türkiye’nin iç bünyesiyle oynanırsa.. “ ifadesiyle başlayan bir video kaydı dolaşıyor. Süreçle ilgilenen herkesin seyretmesi ve düşünmesi lazım. https://www.youtube.com/watch?v=0QYWhctb0TwTürkiye bomboş bir ülke değildir” diyor. Türk Milliyetçiliği büyük bir güçtür; sabırla gözler, ülkeyi tehlikede gördüğü yerde harekete geçer diyor. Buna yol açılmamasını ihtar ediyor. Her cümlesi tarih bilen bir devlet adamının süzülmüş sözleridir.

Demirel’in dediklerini yaşadıklarımızdan da biliyoruz. 12 Eylül öncesinde bizim duygumuz tam da buydu. Büyük millete mensubiyet, tarihin heybetli gerçeğidir. Duygusu halkın bağrında saklıdır ve büyüklüğünü kritik dönemlerde şaşılacak fedâkârlıklarla gösterir. Biz de hatırlatalım: İşi oraya vardırmamak aklını göstermemiz gerek.

YORUMLAR (9)
9 Yorum
YORUM YAZ
İÇERİK VE ONAY KURALLARI: KARAR Gazetesi yorum sütunları ifade hürriyetinin kullanımı için vardır. Sayfalarımız, temel insan haklarına, hukuka, inanca ve farklı fikirlere saygı temelinde ve demokratik değerler çerçevesinde yazılan yorumlara açıktır. Yorumların içerik ve imla kalitesi gazete kadar okurların da sorumluluğundadır. Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar içeriğine bakılmaksızın onaylanmamaktadır. Özensizce belirlenmiş kullanıcı adlarıyla gönderilen veya haber ve yazının bağlamının dışında yazılan yorumlar da içeriğine bakılmaksızın onaylanmamaktadır.