Başarılı dindarlar 'Mutsuz İslamcı erkekler'den rahatsız

Başarılı dindarlar 'Mutsuz İslamcı erkekler'den rahatsız

İsmail Kılıçarslan'ın "Nargile kafelerde dünyayı kurtarmaya çalışıyorlar" dediği İslamcı erkekler konuştu. Kılıçarslan'ı haklı bulan da var, görüşüne katılmayan da... Kimi ise İslamcı kızlara kızgın.

Yeni Şafak gazetesi yazarı İsmail Kılıçarslan, geçtiğimiz günlerde sosyal medyada çokça konuşulan ve paylaşılan "Neşeli dindar kızlar, mutsuz İslamcı delikanlılar" başlıklı yazısıyla yeni bir tartışma başlattı.

Kılıçarslan, dindar kızların neşe ve yaşam kültürü bakımından erkeklerden fersah fersah ileride olduğunu iddia ediyordu.

Dindar erkeklerin nargile kafelerde dünyayı kurtarmaktan konuşurken, kızların çoktan kurtarmaya başladığını söylüyor, erkekleri kendini bile ifade edememekle tenkit ediyordu.

Kılıçarslan, kendini İslami kesimden olarak gören binlerce erkeğin kalbinin kırılmasına yol açan yazıda, dindar kızlar öğrenmek ve harekete geçmek konusunda erkeklerden çok daha ileride olduğunu savunuyordu. 

Biz de dindar, genç ve başarılı olan, yani hayatını sadece nargile kafede dünyayı kurtarma planları yaparak geçirmeyen erkeklere sorduk: 

100 yıllık yara hemen iyileşir mi?

Yavuz Fettahoğlu (MÜSİAD Gençlik Kurulu Başkanı)

İslami camia yakın tarihte çok ciddi bedeller ödedi. Bu bedellerin en büyüğü ise şüphesiz kadın-erkek ayrımı yapılmaksızın eğitim alanında verildi. İHL’lerin ve İslami eğitim merkezlerinin yok edilmesiyle ilmi, vicdani, itikadi anlamda kara borsaya düşen gençler oldu. Çok boyutlu müthiş bir öğütme, kalıplama ve soyutlaştırma operasyonuna maruz kaldı bu ülkenin gençleri. Kimi ‘proje merkezlerinde’ asimile oldu, kimi yurt dışına gitti dönmedi, kiminin hayat enerjisi kayboldu.

Belki en büyük hatamız, 13 yılını dolduracak bir normalleşme sürecinden çok şey bekliyor olmamız. 100 yılı aşan korkunç bir harekatın yaralarının hemen tedavi edilmesini beklemek hata.

15-07/24/yav.jpgYavuz Fettahoğlu: "İster Büyük Doğu ister Asım’ın nesli diye tanımlayın, altın bir nesil yetişti."

Vesayet rejimi sayesinde diriliş nesil yetişti

Diğer taraftan tüm bu olumsuzlukları, hesapları alt üst edecek bir diriliş nesli de yetişti. Bu nesli ister Büyük Doğu ister Asım’ın nesli diye tanımlayın. Üstelik bu gençler teşkilatlı. Bir çok farklı sivil toplum kuruluşunun, vakfın içerisinde yıllardır birikiyorlar. 100 yılı aşan bu vesayet rejimi bu neslin oluşumunu destekledi, bir anlamda kabuk oluşturma refleksi doğurdu camiada ve baskı altında kalan, ötekileştirilen ve kafeslenen farklı fraksiyonlardan küçük gruplar bu kabuk içerisinde korundu.

Tablo kötü ama...

Korunmakla kalmadı, zararlı dış etmenlerin etkisine girmeden doğal bir olgunlaşma, derinleşme süreci yaşadı. Hasılı kelam genele bakacak olursak tablo çok kötü gözüküyor olabilir lakin tablo bu diriliş neslini gizleyemez, yok sayamaz. Camiada çok kaliteli gençler var. Hanım ve beyefendi ayrımı olmaksızın... Önemli olan bu samimi, fedakar, feraset sahibi, donanımlı kitlenin popülize edilmesi, rol model olarak bahsi geçen problemli kitlelerin önüne konulması.

Müslümanlar olarak mutsuzuz

Konunun kız-erkek olarak ayrıştırılmasını doğru bulmuyorum. Davası olan genç dertlenir. Dertlenirse durmadan öğrenmeye, ilerlemeye çalışır. Bahsettiğim bu altın nesil içerisinde bu farkındalık ve pratiğe ulaşmış ne kadar erkek varsa bir o kadar da hanım kardeşim var.

'İslamcı erkek sendromu'na katılmıyorum

Gerçekleşmeyen hayaller, kana bulanmış bir İslam coğrafyası ve bu coğrafyada uzun süredir devam eden kaosun neticesinde mutsuzlaşan hem erkek, hem de kızlarımız var. Bunları Mutsuz İslamcı Erkek Sendromu olarak tanımlamak doğru olmaz. Müslümanlar olarak mutsuzuz. Ama asla ümitsiz değiliz, çünkü biz her şeye gücü yeten Allah’a iman ediyoruz elhamdülillah.

Kimmiş bu mutsuz İslamcı erkekler

Ahmet Öznaneci (Genç Birlik Genel Başkanı)

Hangi dindar kızlar ve hangi İslamcı erkeklerden bahsedilmekte? Bu gençler hangi lokasyonlarda “pinekliyor”, “dünyayı kurtarmaya” çalışıyor ve “neşe-yaşam kültürleriyle” birbirlerini alt ediyorlar?  Bu soruların mezkur yazıda zemin bulamaması, yazıyı esastan incelemeye imkan vermemekte.

İlk başta yazar, günümüzde dindar kızların İslamcı erkekleri her haddiyle aştığını ifade etmekte. Bu durumu ifade ederken de erkekleri iğdiş etme çabasıyla yol almıştır. Sonuç ise tenkit üslubunun maksadını aşmasıdır.

15-07/24/11165254_10153849990718574_8544915614672411307_n.jpgAhmet Öznaneci: "Müslüman kadınlar sadece şimdi değil
herzaman önde olmak için gayret sarfetti."

Erkekler Mars'a gitsin demedikleri sürece dünyayı kadınlar kurtarsın farketmez 

Büyüklerimizden, annelerimizden, ablalarımızdan bildiğimiz bir hakikat vardır ki, hayır namına Müslüman kadınlar her zaman önde olmak için üstün gayret göstermişlerdir. Bu durum 70’lerde de böyle imiş şimdilerde de. Kadınlar arası ilmi, sosyal çalışmaların günümüzde arttığı söylemi bu itibarla kadük kalmakta. Sadece o dönemde yapılan çalışmalar sosyal medya gibi enstrümanların olmayışından dolayı duyurulamamıştır. Hayır namına yapılan çalışmaların cinsiyet temelli bir ayrıma tabii tutulması ise biraz art niyet ürünüdür. Esas mesele “dünyayı kurtarmak” ise kimin kurtardığından ziyade dünyanın kurtulmuş olması önemli değil midir? Eğer kadınlar dünyayı kurtardıktan sonra “Erkekleri özellikle tembel, mutsuz İslamcı erkekleri bu dünyada istemiyoruz, Mars’a gitsinler” demedikten sonra ister kadınlar kurtarsın ister erkekler kurtarsın ne fark eder?

Görülmüyoruz diye, yok değiliz

Panellerde, konferanslarda ise erkeklerin varlığının az olmasının sebebi o ortamları hazırlayanların erkek kardeşlerimiz olmasındandır. Bizler panel ve konferanslar için saatler öncesinden gelir hazırlıkları yapar ve konferans sırasında da perde arkasından lüzum olan diğer işleri hallederiz. Perde arkasına bir gün geçerlerse orada çalışanları görebilirler. Görülmedikleri, olmadıkları anlamına gelmez!

Hülasa, Müslüman erkekler hakkında atıp tutulan mezkûr yazıda yine devam eden görüşler bir nevi “At Pazarı Sosyolojisi” kıvamında seyretmiştir. Müslüman erkeklerin politikadan-hayattan anlamaması, kendisini bile tanımak ve ifade etmekten uzak, kendi öz duygularından bihaber olması ve sair menfi söylemler genci, sosyal ortamı, icraatı bilmemekten kaynaklıdır. Yazar, arzu ederse Vakıf’ımıza, gençlik çalışmalarımıza davet ederiz. O zaman yazar, hakikati yakından görme kıvancına erişebilir. Ayrıca namazını kılan, dinine sadık, güzel ahlakla ahlaklanmış ne kadın ne erkek kronik bir mutsuzluk yaşamaz. 

15-07/24/r2.JPGEyüp Beyhan: "20 yıl önceki kadına bakışla bugünü
kıyasladığımızda arasında dağlar kadar fark var."

Genç kadınlarımızın önplana çıkması sevindirici

Eyüp Beyhan (Genç Memur-Sen Genel Başkanı)

Ülkemizin yakın tarihine baktığınız zaman özellikle dindar kitlenin sistem tarafından çok ciddi mağduriyetlere maruz bırakıldığını görebilirsiniz. Bu yaşanmışlıkların yaratmış olduğu tahribatların idrakiyle hareket eden mazlum bir kitlenin ayak sesleri diyebiliriz buna. Hanımların maruz kalmış olduğu mağduriyetlerinden de yola çıkarak; mevcut olan açıkları kapatmak adına ilerleme noktasında daha özverili olduklarını söylemek mümkündür. Genç hanım kardeşlerimizin günümüzde bu aksiyoner yönleriyle konu olmaları sevindirici bir gelişmedir.

Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan AK Partiyi ilk kurduğunda kadın kollarını ve gençlik kollarını çok önemsemiştir. Kadınlar arasında hiçbir ayrım yapmadan özgür bir ortam tesis etmiştir. Bu, toplumda kadına bakış anlayışını da değiştirmiştir. 20 yıl önceki kadına bakışla bugünü kıyasladığımızda arasında dağlar kadar fark var.

Ancak meseleyi erkeklerin sözüm ona “içerisinde bulunduğu garabetten” çok, genç hanımlarımızın günümüzde dünya standartlarına uygun bilgi ve birikime sahip bir şekilde kendilerini geliştiriyor olması üzerinden okursak daha makul bir tavır sergilemiş oluruz.

Kur'an'ın bakışı insidir cinsi değil!

Kur’an’nın önümüze koyduğu bir bakış açısı var oda cinsiyet değil, insaniyettir. Bu bakış açısı üzerine okumayı yaparsak sanırım daha adaletli olur. Kadın veya erkeği merkeze alan kategorik ayrımlar, indirgemeci bir mantığın ürünüdür. İndirgemecilik Kur’an’a değil Batı'ya aittir. Kartezyen felsefe aynı zamanda indirgemecidir. Kategorilerine ayırır, sonra elementlerine indirger.

İnsanı insan yapan değerler erkeklik veya dişiliği değildir. Kur’an’ın ontolojik olarak cinsiyete bakışı diye bir bakış yoktur. Kur’an’nın insiyete/insaniyete bakışı vardır. Kur’an’ın bakışı insidir, cinsi değil. “Adam olmak cinsiyet meselesi değil, Şahsiyet meselesidir” der Necip Fazıl Kısakürek.

İsmail beyin hocalara yönelik eleştirel ifadeleri bana Sezai Karakoç ağabeyin Hızırla Kırk Saat’ten şiirini hatırlatıyor.

Hocalar medeniyetimizin insan modelini yetiştiremedi

"ey yeşil sarıklı ulu hocalar/ bunu bana öğretmediniz/ bu kesik dansa karşı/ bana birşey öğretmediniz/ kadının üstün olduğu ama mutlu olamadığı günlere geldim."

diye başlayan... 

Bu hocalar sadece erkeklere değil genç kızlarımıza da medeniyetimizin tasavvur ettiği insan modelini anlatmadılar veya anlatamadılar. Hiç kimse gücenmesin hakikati söylemek zorundayız. Mensup olduğu cemaati, meşrebi, mezhebi ekseninde bir model öneriliyor, İslam, Kuran’a ve sahi sünnet’in tahayyül ettiği münevver genç modeli ikinci plana maalesef itiliyor. Bu olunca şirazesi kaçmış bir nesil ortaya çıkıyor. Örneğin üniversitenin bahar şenliğinde basına yansıyan bir fotoğraf karesi dikkat çekmişti. Türbanlı genç kızlar, erkek arkadaşlarının omuzlarında eğleniyorlardı. Bu genç kızın nasıl bu ruha haline ulaştığını sorgulamamız lazım. Hocalarımız, velilerimiz, eğitim sistemimiz her kim etkense bunun özeleştirisini yapmamız gerekiyor. İsmail beyin söz ettiği bazı erkek tipolojisinin benzeri bazı kızlarda da bulunduğunu gerçeğini ifade etmeliyim. Bir yanda İsmail beyin takdir ettiği genç hanım kardeşlerimizin takdire şayan eylemlerinden söz ederken eleştirel yönlerini de söylememiz lazım.

Müslüman’ın günümüzde mutlu olduğunu söylemek çok da olanaklı bir durum değildir. “İlim Çin’de bile olsa onu bulup getirin’’ diyen bir peygamberin ümmetinin bugün ilim, irfan, hikmet yolunda geri kalmış olması, derin yaralar açmakta.

15-07/24/sss.jpgSelim Çavuş: "Kafasında hayal ettiklerini, ayaklarına yaptırmayanlar hiç bir şeyi değiştiremezler."

İş harekete geçmeye gelince hanımefendiler daha istekli

Selim Çavuş (Düşün Taşın Derneği Yönetim Kurulu Başkanı)

Sivil toplum alanında gençlerle 10 yıldır yaptığım çalışmalardaki gözlemlerime dayanarak söylüyorum; İş, harekete geçmeye, proje üretmeye gelince hanımefendiler beyefendilere göre biraz daha istekli.

Beyefendiler ise işin uygulamasında çok daha aktif ve iş bitiriciler daha çok. Arkadaş ortamında konuştukları konuları, gece yatmadan önce uykusu gelmesi için okudukları kişisel gelişim kitaplarından ilham aldıkları konuları yarın sabah kalkınca yaparım inşallah deyip uykuya dalan gençlerin yani özetle kafasında hayal ettiklerini, ayaklarına yaptırmayanlar hiç bir şeyi değiştiremezler.

28 Şubat'ın enkazından geçen kızlar, fırsatı iyi değerlendirdi

Yusuf Özkır (SETA Medya Masası Araştırmacısı)

Genelleme yapmadan söylersek sosyalleşme, iş ilişkileri, akademik çaba ve yardımseverlik gibi alanlarda kızlar daha gayretli. Daha fazla dert sahibiler. Mutlaka bir şey yapmak istiyorlar. Faydalı olmak, iyi yetişmek, estetik kaygılar ve ince düşünmek konusunda kafa yoruyorlar. İtiraz etmek, öne çıkmak arzuları var.

AK Parti döneminde 28 Şubat yasakları peyderpey kalktı. Özgürlük alanı eskisinden daha fazla genişledi. Üniversiteye girebilmek ve okuyabilmek normalleşti. İş hayatına girmek kolaylaştı. Daha fazla çalışma imkanına kavuşan yani kendi ayakları üstünde durabilen kadınların hayatın geneli içindeki söylem ve eylemlerinde değişiklikler oldu. Velhasıl 28 Şubat darbesinin enkazından kurtulan kızlar ellerine geçen fırsatı iyi değerlendirdi. Zannımca panellerde, sivil toplum örgütlerinde veya yardım kuruluşlarında kızların daha aktif olarak yer almasında bu faktörler rol oynadı.

15-07/24/screenshot_2015-07-24-13-24-18-1.pngYusuf Özkır: "Özgür ve rahat bir hayatın içinde büyüyen kızlar popüler
kültürün öznesi ve nesnesi olmaktan kaçamadı."

AK Parti döneminde okuyan kızlar kendi mahallesine öfkeli

Ancak özgür ve maddi olarak daha rahat bir hayatın içinde büyüyen kızlar popüler kültürün hem öznesi hem de nesnesi olmaktan kaçamadı. Bu dönemde çıkan moda dergileri, tüketim çılgınlığı ve görünür olmaya dayalı lüks yaşamın yaygınlaşması kızların dışa açılmasına ve sosyalleşmesine katkı sundu. Yeni döneme uygun ortamlarda kızlar daha çok ve daha rahat şekilde yer almaya başladı. Ama yeni dönemin formuna ve normuna uygun bir sosyalleşme oldu bu. Daha dünyevileşmiş, sosyal ama derdi olmayan, sosyal ama bencil, sosyal ama kendi işinin peşinde olan bir tip çıktı ortaya.

Aynı bağlamın diğer sonucu olaraksa bu yeni kuşağın yani AK Parti döneminde üniversite okuyan kızların bir kısmı politik olarak savrulmalar yaşadı. Ya da kendine başka bir yön seçti. AK Parti döneminin sağladığı müreffeh ortamda her türlü konfor içinde büyüyen bu kuşağın kendi mahallesine karşı acayip bir öfkeyle bakmaya başladığını gösteren örnekler oluştu.

Yurtdışında okuyan kızlar, muhalif oldu

Boğaziçi, Bilkent gibi iyi üniversitelerde okuyan veya İngiltere, Amerika gibi kapitalizmin merkezlerinde okur-yazar olan bu kızlardan müthiş bir AK Parti muhalifliği ve sosyal adaletçi retoriği sadır oldu. Bir kısmı AK Parti’ye karşı yapılan Gezi Parkı olaylarına katıldı. Bir kısmı sadece destekledi. Son genel seçimlerde HDP saflarında seçim çalışması yapan veya oyuyla destekleyenlerden de bahsedilebilir. Dolayısıyla Kızlar neşeli ve sosyal dedikten sonra meseleyi biraz daha irdelemek gerekiyor.

İlgili Haberler
Öne Çıkanlar
YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
Diğer Haberler
Son Dakika Haberleri
KARAR.COM’DAN