Görüşler

Çorak ülke: Modern çağa tepkinin şiiri

Çorak ülke: Modern çağa tepkinin şiiri

‘Gerçekliğe ve Geleneğe Karşı’ kitabının yazarı Halil Turhanlı “Çorak Ülke’de geçmiş ve şimdiki zaman iç içe geçmiştir. Bilgeler, kâhinler, falcı kadınlar, şairi geçmişte gezdirir, onu geçmiş bilgisiyle donatarak modern çağı anlamasına yardımcı olurlar” diyor.

T.S.Eliot modernist şiirin doruğunu temsil eden ve modern çağı olanca kasvetiyle anlatan Çorak Ülke’yi Birinci Dünya Savaşı’nın ardından zengin kaynaklara başvurarak, farklı kültürlere göndermeler yaparak yazmış ve şiir 1922’de Dial dergisinde yayımlanmıştı. Eliot’ın şiirine notlar ve açıklamalar da eklemiş olmasına rağmen Çorak Ülke’nin şifreleri bugün dahi tam olarak çözülememiştir. 

Amerikalı şair ve öykü yazarı Delmore Schwartz 1945 yılında “Evrensel Bir Kahraman Olarak T.S.Eliot” başlığı altında yaptığı konuşmada onu “bir kültürel kahraman” olarak nitelediği Prometheus ile kıyaslamıştı. Kimdir kültürel kahramanı? Schwartz’a göre insanlığa armağan sunan, yenilikler getirendir.

Ona göre radyoyu icat edenlerin de kültürel kahraman oldukları söylenebilir; çünkü onlar insanlığı yeni bir deneyimle tanıştırdılar. Schwartz bazı yazar ve şairlerin getirdikleri yenilikler dolayısıyla da kültürel kahramanlar olduklarını ekler. William Wordsworth doğa ile kurduğu ilişkideki, Marcel Proust geçmiş zaman algısındaki yenilik dolayısıyla kültürel kahramanlardır. Keza kafiyesiz şiir yazan Elizabeth dönemi şairleri…

“En iyi yazarlar aynı zamanda birer kültürel kahramandır” der Schwartz. Bu bağlamda T.S. Eliot da modern çağa farklı bakışla, modern insanın içsel boşluğuna koyduğu teşhisle, modern dünya içindeki huzursuzluğumuzun nedenlerini tespit etmekle, varoluşumuza farklı bir gözle bakmakla, şiire getirdiği yeniliklerle bir kültür kahramanıdır. O modern dünyaya ilişkin düşüncelerimizi değiştirmiştir.  

“Dinde Anglo-Katolik, politikada kraliyetçi” olan T.S.Eliot edebiyatta klasikçiydi. Şiiri romantizmin karşısındadır. Kimi kez otantik bir kimliği geri çevirir. “Gelenek ve Bireysel Yetenek” başlıklı denemesinde, “Şiir duyguların serbest bırakılması değil, duygulardan kaçıştır; kişiselliğin ifadesi değil, kişilikten uzaklaşmadır” der. Şiiri duygulardan olabildiğine uzak tutan bu söz Eliot’ın romantik gelenekten kopuşunu çok iyi özetler 

***

Eliot’ın ataları on yedinci yüzyılda (İngiltere) Somerset yöresindeki East Coker köyünden Amerika’ya göç etmiş, Boston’ yerleşmişlerdi. Büyükbabası daha sonra on dokuzuncu yüzyılda ailesini  bu New England kolonisinden St.Louis’e götürmüş ve orada ilk Üniteryen kilisesini  kurmuştu.

Eliot Harvard’da dört yıllık felsefe eğitimini tamamladıktan sonra eğitimini Paris ve Berlin’de sürdürdü, Avrupa edebiyatını tanıdı. Harvard’a döndüğünde Sanskritçe öğrendi; Hint felsefesi ve Budizm üzerine çalıştı. Hint felsefesi Eliot’ın şiirini, şiirsel duyarlılığını besleyen bir kaynak oldu. Çorak Ülke’in son bölümünde bu etki çok belirgindir.

Şiir Upanişad metinlerinde yer alan ve huzur halini ifade eden şanti sözcüğünün üç kez tekrarlanmasıyla noktalanır. Şair böylelikle ruhsal ve zihinsel huzur talebini vurgular. Eliot 1914’de felsefe ve edebiyat konusundaki çalışmalarına devam etmek üzere Almanya’ya bir kez daha gitti. Fakat savaşın patlak vermesiyle ülkeden hemen ayrılmak zorunda kaldı.

İngiltere’ye döndü ve İngiltere’yi yurt olarak seçme kararını da o zaman verdi dönemde Üniteryen inancına sırtını dönmüştü. Agnostik eğilimleri, pagan inançları inceliyordu. James George Frazer’ın Altın Dal’ı temel kaynağıydı. Aynı zamanda Çorak Ülke’yi bir tasarı olarak zihninde taşıyordu. 

Çorak Ülke’nin dizelerine modern uygarlığın beşiği kabul edilen Avrupa’ya ve bu kıtanın kültürüne, geleceğine dair karamsar bir bakış sinmiştir. Çöküş ve çürüme her yerde varlığını duyurur. Eliot’ın seçtiği imgeler çürümenin altını çizer. Ölüm yavaş yavaş hayatın içine sokulur.

Çürümenin asıl nedeni Batılı insanın ruhunu aydınlatacak, ona rehberlik edecek bir ışıktan yoksun kalması ve yokluktan dolayı yönünü kaybetmiş olmasıdır. Söz konusu olan ruhsal boşluğun, inançsızlığın yol açtığı bir çürümedir. Modern insan inanç yoksunudur. Oysa tek tanrılı dinler öncesinde bile inançsız yapamaz insan.

Eliot bunu kanıtlamak için uzak geçmişe, ilkellerin çağına geri gider. İnsanın özünde dinsel varlık (homo religiosus) olduğunu, inanma arzusu taşıdığını, ilkellerin de böyle bir arzuya sahip olduklarını, hatta bu arzunun onlarda çok daha kuvvetli, çok daha yoğun olduğunu bilir.  Sorun söz konusu arzunun modern insanda azalmış olmasıdır;  modern dünyayı çoraklaştıran, modern hayatın kaynaklarını kurutan bu azalmadır. 

***

Esasında şairin kendi de hiçbir yere ait olmadan bir boşluk duygusuyla, bu duygunun neden olduğu korku ve kaygıyla dolaşmaktadır. O, Batının eski ve yeni büyük şehirlerinde gezinir. Atina’dan Viyana’ya, oradan Londra’ya… Leman Gölü kıyısında ağlar, Thames kıyısında şarkı söyler. Gittiği şehirlerde kasvetli bir hava solur, bir mahşer görüntüsüne tanıklık eder.

Yıkıntıya dönmüş bu yerlerde atalarının ruhları ve gölgeleri dolaşır. Maskeli ya da urbalı figürlere rastlar. Şair kimi kez onların sesiyle konuşur. Farklı perspektiflerden bakar, farklı diller konuşur. Söz dağarcığı zengindir. Böylelikle kültürel çoğulluğu kucaklar. 

Eliot, Dial’ın Kasım 1923 sayısında Ulysses hakkında yazdığı bir yazıda James Joyce’un modern insanın amaçsızlığını, boşluğunu anlatabilmek için mitlere başvurduğunu, anlatısını “mitsel metot”la kurduğunu, bunun çağımızın etkili bir ifade biçimi olacağını, bundan böyle Joyce’u izleyen pek çok yazarın modern çağın doğurduğu karamsarlığa meydan okumada bu metoda başvuracağını belirtmişti.

Aslında kendi söz konusu metodu Çorak Ülke’de herkesten ve hatta Joyce’dan önce uygulamıştı. Mitler ona modern çağa direnmede güç vermiş, ruhsal arayışına ışık tutmuştur. Gerçekten Eliot modern çağın krizine teşhis koyabilmek için geçmişe döner. Yaşadığı çağa uzak bir geçmişe ait mitlerin perspektifinden bakar. Böylelikle çağıyla arasına mesafe koyar. Ayrıca Virginia Woolf ve James Joyce’un romanlarında başvurdukları bilinç akışı tekniğine de yaklaşır. 

Faşizm üzerine çalışmalarıyla bilinen İngiliz tarihçi Roger Griffen anti-modernist tavrı, Batı kültürünün yakın bir tehlike ve tehdit altında bulunduğu, çürüme sürecini girdiği ve çöküşe doğru sürüklendiği düşüncelerini, modern çağ karşısında duyulan kaygıyı, yeni bir dönem özlemini yirminci yüzyıl başlarında Avrupa’da yaygınlık kazanan totaliter eğilimlerin, özelde faşizmin belirleyici özellikleri arasında sayar. Bu duygular kitlelerin yanısıra, hatta kitlelerden önce kimi sanatçıları, yazarları ve şairleri etkisi altına aldı, onların eserlerini etkiledi. Dahası onlar bu duyguların taşıyıcısı oldular. 

***

oplumsal ve siyasal gerilimlerin had safhada olduğu, liberal değerlerin ve kurumların sarsıntı geçirdiği bu dönemde diğer bazı yazar ve sanatçılar gibi Eliot da modern çağ karşısında kaygı ve yeni bir başlangıç özlemi duymuştu.

Bu duygu ve eğilimler Çorak Ülke’nin çıkış noktası olmuştur. Ancak şunun altı çizilmeli: Eliot, Ezra Pound ya da Wyndham Lewis’in yaptığı gibi faşizm ve benzeri kitle hareketlerine açık destek vermedi, böyle kitle hareketlerine bağlanmadı. Oysa Pound ve Lewis bu yeni çağın müjdecisi olma misyonunu üstlenmişlerdi.  

Üniteryen olarak yetiştirilen Eliot gençlik yıllarında atalarının kilisesine sırt çevirmiş, uzun süren bir ruhsal arayış dönemine girmişti. Çorak Ülke bir anlamda bir arayışın şiiridir. Şairin arayışı 1927 Haziran’ında Anglikan Kilise’nde vaftiz olması, kiliseye kabul edilmesi ve dini inancını Anglo-Katolik olarak ilan etmesiyle noktalandı.

Bir başka ifadeyle yeni çağın başlaması için faşizme umut bağlayan Ezra Pound’dan farklı olarak Eliot için yeni dönem Anglikan Kilisesi’ne kabul edilmesiyle başladı. Kiliseye bağlanmak kaygılarını giderdi, karanlığın içinden çıkışını sağladı, onun için evreni anlamlı hale getirdi. Kiliseyi çorak ülkeyi onaracak bir güç olarak görüyordu. Buna bağlı olarak şiir evreni de değişti. 

Eliot, Çorak Ülke’den sonra birkaç sene şiir yazmadı. Çorak Ülke’nin şair olarak kariyerinin sonu olup olmadığı merak ediliyordu. Anglikan Kilisesi’ne kabulünden sonra şiirinde yeni bir dönem başladı. Dinsel şiirler dönemi olarak anılan bu evre Kutlu Çarşamba ile başlar, Ariel şiirlerini kapsar. Hıristiyanlığın öne çıktığı dokunaklı dizelerle kurulmuş şiirlerdir bunlar. Adanmışlığın şiirleri.  

Çorak Ülke’de geçmiş ve şimdiki zaman içiçe geçmiştir. Bilgeler, kâhinler, falcı kadınlar, şairi geçmişte gezdirir, onu geçmiş bilgisiyle donatarak modern çağı anlamasına yardımcı olurlar. Tiresias ona modern Londra’nın antik Teb şehrinden farklı olmadığını gösterir.

Eliot Anglikan Kilisesi’ne bağlandıktan sonra bütün bu yol göstericileri izlemekten de vazgeçti, onlarla yolunu ayırdı. Artık tek bir rehberi vardı: On yedinci yüzyılda yaşamış Anglo-Katolik ilahiyatçı ve piskopos Lancelot Andrewes. Elizabeth döneminde İngiltere Kilisesi’nde önemli görevler üstenmiş olan Andrewes’i unutulmuşluktan kurtardı.

Kutlu Çarşamba ve Ariel şiirlerinde onun vaazlarının belirgin etkisi vardır. Şairin çoksesliliği geride kalmış, yerini şükran duası okuyan bir rahibin, bağışlanmak için dua eden bir inanmışın sesi almıştır;  aynı zamanda has şiirden hiçbir koşul altında ödün vermeyen bir sestir bu.

YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
Bunlar da İlginizi Çekebilir