Japon asıllı Amerikalı siyaset bilimci Francis Fukuyama, Amerikan demokrasisinin dönüşümü, Donald Trump’ın olası etkileri, Orta Doğu çatışmaları ve küresel güç dengeleri üzerine kapsamlı analizler yaptı. "Tarihin Sonu ve Son İnsan" kitabının yazarı Fukuyama, Ukrayna savaşı ve dijital çağın zorluklarına dair görüşlerini de paylaştı.
1992'de yayımlanan “Tarihin Sonu ve Son İnsan” adlı kitabın yazarı, tanınmış üniversite profesörü Francis Fukuyama, ABD’nin Arapça yayın yapan kanalı "Al-Hurra"ya verdiği röportajda, Donald Trump'ın dönüşüyle siyasi tartışmalarda yeniden ön plana çıkan demokrasinin durumu ve Amerikan kimliği, Ortadoğu'daki savaş ve Amerika'nın iç ve küresel meselelerine ilişkin vizyonu hakkında konuştu.
AMERİKA'DA NE OLDU?
Harvard Üniversitesi'nden siyaset bilimi alanında doktora derecesine sahip olan Chicago doğumlu tarihçi, Amerika'nın durumunu açıklamak için büyükbabasının hikayesini kullanıyor.
İkinci Dünya Savaşı sırasında büyükbabası işini kaybetmiş ve üç yıl boyunca Japon kökenli insanların kaldığı bir kampa kapatılmış.
ABD, Fukuyama'nın büyükbabasının İkinci Dünya Savaşı'nda Japonya'yı desteklediğini düşünüyordu. Ancak yıllar sonra Amerika Japon toplumundan özür diledi ve tazminat ödedi.
AMERİKA YAVAŞ YAVAŞ DÖNÜŞÜYORDU
1960'ların sivil haklar dönemine gelindiğinde, Afrikalı Amerikalılar sivil haklarını kazanmış ve Amerikan kimliği ırk ve cinsiyete dayalı bir kimlikten çoğulculuk ve çeşitliliğe dayalı bir kimliğe dönüşmüştür.
Fukuyama, “Bu dönüşüm gerçekleşmeseydi hayatım çok daha farklı olurdu” diyor.
Tarihçi, liberal fikirlere inanmayan Donald Trump'ın seçilmesiyle Amerika Birleşik Devletleri'nin şu anda bir belirsizlik içinde olduğuna ve bunun “Amerikan demokrasisine büyük zarar vereceğine” inanıyor.
Fukuyama, Amerikan sisteminin kuvvetler ayrılığı fikrine dayandığını ve bu sistemin hala büyük ölçüde sağlam olduğunu “Trump'ın ilk döneminde ona karşı duran güçlü bir yargımız, onun emrettiği her şeyi yapmayan bir bürokrasimiz ve başkanı eleştirebilen özgür bir basınımız var” ifadeleriyle vurguluyor.
Bu sistemin Trump'ın muhaliflerine misilleme yapmasını büyük olasılıkla engelleyeceğini çünkü “otoriter bir hükümet” fikrinin Amerikan deneyimine uzak olduğunu ve toplumun bunu kabul etmeyeceğini söylüyor.
DEMOKRAT PARTİ NEDEN KAYBETTİ?
Fukuyama yıllardır süregelen kutuplaşmadan bahsediyor ama ona göre asıl sürpriz, partinin geleneksel seçmenlerini, özellikle de önceki seçimlerde kendisini iktidara taşıyan temel dayanağı olan işçi sınıfını kaybetmesi oldu.
Tarihçiye göre bunun farklı açıklamaları var. Bunlardan biri, önde gelen Senatör Bernie Sanders'a göre partinin ekonomi politikaları açısından yeterince solcu ya da ilerici olmaması.
Diğerleri ise partinin kürtaj ve LGBT hakları gibi konularda merkeze daha yakın durması gerektiğini savunuyor. Fukuyama bu açıklamalar arasında bir “mücadele” olduğundan ve bu mücadelenin henüz bitmediğinden bahsediyor, ancak “partinin ancak sıradan insanlara, özellikle de son yıllarda Cumhuriyetçi Parti'ye kayan işçi sınıfına yakınlaşarak eski haline döneceği kesin” diyor. Şunu vurguluyor: “Partinin geleceği işçi sınıfını geri kazanmasına bağlı.”
Bir başka sürpriz de “Arap ve Müslümanların partiye karşı ayaklanması” oldu ki bu da “Amerikan demokrasisinin işlediğinin ve Amerikalıların fikirlerini özgürce ifade edebildiklerinin bir başka kanıtı”. Ancak Araplar ve Müslümanlar “bunun sonuçlarını iyi düşünmediler” çünkü Trump “beklediklerinin aksine daha İsrail yanlısı” iken, Biden en azından bunu eleştirdi, silahları kısıtladı ve Filistinlilere verilen zararın farkındaydı, Trump ise “Filistin meselesini pek umursamıyor ve muhtemelen Batı Şeria'nın ilhakını destekleyecek” diyor Fukuyama.
“YIKIM” VE UMUT
Fukuyama, Orta Doğu'daki “yıkım” ve “trajedi”ye de değindi. Ortadoğu'nun, devletlerin güvenlik koşullarıyla askeri araçların kullanımı yoluyla başa çıktıkları “tarihi bir emsal” yaşadığına inanıyor. Ancak durumun kasvetine rağmen bir umut ışığı da var. Tarihçi, gelecek için iyiye işaret eden “olumlu” unsurlardan söz ediyor.
Ortadoğu ülkelerinde demokratikleşmenin güçlenebileceğini de göz ardı etmiyor: “Örneğin hukukun üstünlüğü yönünde adımlar atan, istikrarlı hükümetlere sahip olan, vatandaşlarına güvenlik sağlayan ve ekonomilerini iyileştiren Körfez ülkeleri var.”
Bölgedeki her türlü istikrarın uyumlu hükümetlerin varlığından kaynaklandığına inandığını ifade eden Fukuyama, bunun da ekonomik refah ve hayatın diğer yönlerine olumlu yansımalar anlamına geldiğini söyledi. Şöyle diyor: “Orta Doğu'daki durumun düzeleceğine dair asla umutsuzluğa kapılmıyorum.”
Orta Doğu'da kadınların statüsündeki olumlu değişime işaret eden Fukuyama, üniversitede daha fazla kızın varlığının, ekonomi üzerinde olumlu bir etki yaratacağını çünkü iyi bir ekonominin iyi bir eğitime bağlı olduğunu ve bunun da topluma olumlu yansıyacağını kaydediyor. Çünkü ona göre toplumun yarısından fazlasını (kadınları) eğitmek büyük sosyal değişikliklere yol açacaktır.
Ancak ABD’li düşünür ABD'nin Ortadoğu'ya yönelik politikasının iç faktörlerden etkilendiğini ve bu faktörlerden bazılarının olumlu olmadığını düşünüyor. Örneğin, ABD'nin petrolde dışa bağımlılığının azalmasının ABD'nin bölgeye yönelik vizyonunu etkilediğini, tutarsız bir politika, belirsizlik ve kutuplaşma yarattığını ve Trump'ın seçilmesiyle birlikte belirsizliğin artacağına inandığını çünkü çatışmalarla nasıl başa çıkacağını bilmediğimizi söylüyor.
ABD'nin 2003'te Irak'ı işgal ettikten sonra bölgeye düzen getirmeye çalıştığını ve “tamamen başarısız olduğunu” söyleyen Trump'ın da bölgeye müdahale etmeye kalkarsa başarılı olamayacağını düşünüyor.
TRUMP VE DÜNYA
Fukuyama, Trump'ın seçilmesinin Ukrayna için de kötü olacağını çünkü Trump'ın yardımları sürdürme konusunda isteksiz olduğunu ve Ukrayna topraklarının terk edilmesini ve Kiev'in NATO'ya katılmama ya da yabancı güvenlik garantileri almama taahhüdünü içeren bir barış anlaşması istediğini söylüyor.
Fukuyama “Trump NATO'dan ayrılma sözü verdi ve bunu yapıp yapamayacağı belli değil, ancak ayrılırsa ittifak zayıflayacak ve Avrupa ile Asya istikrarsızlaşacak. Muhtemelen NATO’dan ayrılmayacak çünkü maliyeti çok yüksek olacaktır.” şeklinde konuştu.
"Demokratikleşme aşamasından geçiyoruz ve 20. yüzyılın ortalarından beri görmediğimiz jeopolitik çatışmalar geri geliyor." İfadelerini kullanan Amerikalı düşünür, “Rusya artık kendine daha fazla güveniyor, Ukrayna ile savaş alanında pozisyonu daha iyi ve ABD'nin Kiev'e desteği azalıyor, bu da çatışmayı kendi çıkarlarına hizmet edecek şekilde çözemeyeceği anlamına geliyor.” dedi.
Fukuyama şunları söyledi: “Rusya sadece Ukrayna'dan parçalar koparmak değil, Ukrayna, Gürcistan, Moldova ve Baltık ülkelerinden başlayarak Sovyetler Birliği'ni ve ondan ayrılan ülkeleri yeniden kurmak istiyor ve ABD “Ukrayna'yı absorbe etmeyi” bırakırsa bu daha fazla istikrarsızlık anlamına gelecektir.”
SOVYETLER BİRLİĞİ GERİ Mİ GELİYOR?
Fukuyama bunun zor bir görev olacağına inanıyor. Rusya Sovyet dönemindeki kaynaklara sahip değil, ekonomisi petrol ve gaz satışına dayanıyor ve artık eskisi gibi satamıyor ve teknolojik olarak Batı'dan daha az gelişmiş durumda, bu nedenle Sovyet döneminde olduğundan daha “zayıf” bir konumda.
PEKİ YA ÇİN?
Çin'in Xi yönetiminde daha az özgür hale geldiğini ve devletin piyasa ekonomisini dağıtmaya ve kaynaklar üzerindeki kontrolünü artırmaya çalışmasıyla piyasa ekonomisinin gerilediğini belirten Fukuyama, “Bu durum ekonomiye zarar verdi ve büyüme azaldı ve azalmaya da devam edecek. Çin güçlü kalmaya devam edecek, ancak büyüme 10 yıl önce olduğu kadar hızlanmayacak” dedi.
Fukuyama genel olarak daha çok kutuplu bir dünyaya doğru ilerlediğimize inanıyor. Bu sadece ABD, Çin ve Rusya gibi güç merkezlerini değil, aynı zamanda Türkiye, İran ve Körfez ülkeleri gibi daha etkili hale gelen orta güçleri de kapsıyor, “bu iyi bir şey çünkü bu ülkeler kendi yollarını belirlemede bağımsız olabilirler”.
Uzun vadede, “dünya çapında farklı bir güç dengesi göreceğimiz açık değil” diyen düşünür, ancak ABD'nin zayıfladığı tartışmalarına değinen Fukuyama, Ukrayna'da Rusların yanında savaşan Kuzey Kore askerleri olduğunu, İran'ın Ruslara silah ve teçhizat sağladığını ve Çin'in de onlara teknoloji sağladığını kaydetti.
Ona göre bu, bu ülkeler arasında gerçek bir ittifak ve karşılıklı askeri destek gördüğümüz anlamına geliyor ki bu “daha önce hiç olmamış bir şey” ve aynı zamanda “Batı'daki zayıflık ve bölünmenin yanlış zamanda gerçekleştiği” anlamına geliyor.
Fukuyama, George W. Bush tarafından ortaya atılan “Şer Ekseni” teriminin artık bir gerçeklik olduğu sonucuna varıyor.
Jeopolitik analizin ötesinde Fukuyama, dijital medya ve yapay zeka (AI) teknolojilerinin yayılmasının, bu alanların son birkaç yılda gelişmesiyle birlikte bir endişe kaynağı haline geldiğini savunuyor.
Fukayama’ya göre Dijital medyanın etkisinin “yıkıcı” çünkü dezenformasyonun yayılmasını kolaylaştıran alternatif bir bilgi dünyası yarattı, çünkü herkes minimum hesap verebilirlikle istediğini söyleyebiliyor.
Yapay zekanın etkisi de parçalanma yarattığı için daha karmaşık olduğunu ancak başka şekillerde de faydalı olabileceğini belirten düşünür, Ekonomik verimliliğin artırılması ve eşitliğin desteklenmesi için kullanılması gerektiğini vurguladı