Görüşler

Faruk Eczacıbaşı: Bilgi değil kırılım çağında yaşıyoruz

Faruk Eczacıbaşı: Bilgi değil kırılım çağında yaşıyoruz

Türkiye Bilişim Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı Faruk Eczacıbaşı “Bilgi değil kırılım çağındayız" dedi.

"Dijital dönüşümün önemini kavramanın eğitimle alakası yok. Biz kendi dönemimizin esiriyiz. Kalıplarımızı kıramıyoruz.

Bilgi çağı içi boşalmış bir kavram. Ben ‘kırılım çağı’ demeyi tercih ediyorum. Kovid’den önce de kırılmalarla karşı karşıyaydık.

Sosyal medya, hiyerarşik medyayı tepetaklak etti. Finansta aynı şeyi blok zincirleri yapıyor. Klasik yapılar geçersiz kılınıyor.

Acımasız bir süreç olarak görülen küreselleşmenin yegâne olduğunu düşünmüyorum. Bilgi akışının sınırsız gelişmesi de küreselleşme."

MİKDAT KARAALİOĞLU-KARAR | RÖPORTAJ

Eczacıbaşı Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Faruk Eczacıbaşı Türkiye’de dijital dönüşüm konusunda öncü isimlerden birisi. Eczacıbaşı sadece konuyla ilgilenen bir iş adamı değil dijitalleşme konusunda uzmanlık düzeyinde bilgiye sahip bir gönüllü. Bu konuda yıllar içinde oluşan birikimini ‘Daha Yeni Başlıyor’ isimli bir kitapla yayınladı. Faruk Eczacıbaşı ile Levent/Kanyon’da bulunan Eczacıbaşı Holding merkezinde konuştuk. Teknik bir içerikten daha ziyade dijitalleşmenin etkilerinin anlaşılmasına yönelik sosyal kültürel, entelektüel bir sohbet oldu.

SORU: Analog çağda büyüyenlerde, eğitimli sınıf da dahil olmak üzere, dijital dönüşüme karşı tutucu bir tavır var. Yeterli eğitime sahip olmayan insanların tavrı bir nebze anlaşılabilir ancak eğitimli, hatta aydın sayılabilecek kesimde de dijital dönüşümün önemi yeteri kadar kavranmadı. Bunun nedeni ne olabilir?

Konunun eğitimle alakası yok gibi. Doğru mantıkla bir şeyler yaptığımızı düşünüyoruz. Ancak o kadar yeni şeyler hayatımıza giriyor ki hepsini algılamak kavramak mümkün olmuyor. Biz kendi dönemimizin esiriyiz. Kendi eğitimimizin, yetişme biçimimizin esiriyiz.

Unutmayı öğrenebilmek diye bir olgu var. Unutamıyoruz. Kendi kalıplarımızı kırabilmemiz çok zor. Kalıplarımızı kıramıyoruz. Ben de kırdığımı iddia edemem.

SORU: Sadece yetişkinler için değil gençler için de kolay bir dönem değil...

Mesleklerle ekmek teknesi arasında fark var. Biz gençleri meslek sahibi olmaya yönelik olarak yetiştiriyoruz. Eğer bir genç aynı zamanda okuduğu veya yetiştiği meslek alanı dışındaki özellikleriyle birlikte kendini tanımladığı zaman, kendine çok daha rahat bir hareket alanı sağlayabilecektir.

SORU: Bu noktada ideal bir eğitim sisteminin hangi öncelikleri olmalı ya da iyi bir eğitim sisteminden geçmeyen öğrenciler ‘ideal olmayan koşullara rağmen’ neler yapabilir?

Nasıl bir eğitim sistemini konuşmak yerine, birey olarak ne istediğini belirlemenin çok daha doğru olduğunu düşünüyorum. Arada sırada dostlarımın çocuklarıyla da konuşuyorum. 15 yaşında da olsa diyorum ki: Düşün ne olmak istiyorsun? Ama bunu yalnız başına düşün! Ne anneni ne babanı kimseyi karıştırma! Öğretmenlerine de sorma! Arkadaşlarına da sorma! Bir A4 kağıdına ne yapmak istediğini yaz! Uç! Nasıl istiyorsan uç! Böylece hayallerini bir kere taşa yazmış oluyorsun ama kafana da yazmış oluyorsun. Ondan sonra bir sürü fikir geliyor bir yerlerden. Arkadaşlarından, aile dostlarından, öğretmenlerden vs.

SORU: Bilgi çağında eğitimin şekli de değişiyor.

Endüstri çağı sonrası döneme bilgi çağı deniyor. Bu bana çok içi boşalmış bir kavram gibi geliyor. Ben buna ‘kırılım (Distruption) çağı’ demeyi tercih ediyorum. Kovid-19 alışkanlıklarımızı kırılmaya uğrattı. Ancak Kovid-19 olmadan da bu kırılmalarla karşı karşıyaydık. Örneğin sizin alanınız medyada, sosyal medya, hiyerarşik medya kavramını tepe taklak etti. Finans dünyasında aynı şeyi blok zincirleri yeni finans uygulamaları yapıyor. Sizin oluşturduğunuz şeyin etrafından dönerek klasik yapıları geçersiz kılıyor.

SORU: Blockhain sistemi ile klasik finans sisteminin tepetaklak olacağını söylediniz. Peki bu teknoloji, klasik sistemi ikame edecek olgunluğa henüz ulaştı mı?

Dünya üzerinde şu an on binlerce kişinin, klasik sistemi nasıl distrupt ederim diye düşündüğünü hesaba katarsanız, onların içinde bir iki tanesi başarılı çıkacaktır. Bir iki kişi bu işlerle uğraşmıyor, on binlerce zehir gibi beyin bu işin peşinde.

SORU: Dünyada dijital dönüşüm konusunda başarılı bulduğunuz bir ülke var mı?

Bu işte galiba Çin kendi sistemi içinde başarılı. Çin çok bütüncül olarak ilerliyor. Bizim alıştığımız gibi STK, özel şirket, devlet yapıları içindeki ilişkiler çok muğlak. Pek alıştığımız demokrasi kavramları içinde değerlendiremiyoruz. Ama Çinliler Konfüçyüs’tan beri nerdeyse her devlet hizmetine giren kişiyi memur olmadan önce üç sene çok ağır eğitiyor. Şu anda dijitalleşmeyi en iyi şekilde Çinliler yapıyor gibi geliyor. Ama bu yarın değişebilir. Bu benim uzaktan yaptığım bir gözlem.

SORU: Çin örneğinde biraz kalırsak dijitalleşmenin totaliterleşmeyi de beraberinde getirdiği görüşüne ne dersiniz?

Her tez kendi anti tezini yaratıyor. Bundan on sene sonrasını görebilecek durumda olduğumuzu düşünmüyorum. Çin örneğinde böyle bir tehlike var. Ancak biz küreselleşmenin önüne geçemeyiz. Şimdiye kadar gördüğümüz küreselleşme, bana sorarsanız haklı olarak, acımasız bir süreç olarak görülüyor. Bunun ben yegâne ‘küreselleşme’ olduğunu düşünmüyorum. Bilgi akışının sınırsız gelişmesi de küreselleşmedir….

SORU: Kitabınızda da değindiğiniz bir sorundan bahsetmek istiyorum: Dijital gelişmelerle ilgili kavramların Türkçeye çevrilmesi. Örneğin Exponantiall kavramını üssel olarak tercüme ediyorsunuz. Distruptiv’i kırılma olarak. Böyle belki de yüzlerce kavram var. Tam karşılığı olmayan kavramlar, dijital süreçlerin kamuoyuna aktarılmasını bir hayli güçleştiriyor.

Aktarılmadaki öncelikli adım, anlamak. Daha bu işin çok başındayız. ‘Daha yeni başlıyor’. Biz kendi aramızda arkadaşlarla bir araya geliyoruz. Aramızda veri mühendisleri var. Bu alandaki gelişmelere, kurumların veri mimarilerine bakıyoruz. Bu yeni gelişen ancak geleceği bariz olan bir konu. O kadar yeni ve detaylı bir terminoloji ile geliyor ki her sene yeni kavramlar ilave oluyor.

SORU: Bazı Avrupa ülkelerinde hem kurumsal hem de bireysel anlamda, dijital dönüşümle ilgili bilgi veren, eğiten, çözümler sunan kurumlar var. Örneğin Almanya’daki Hasso-Plattner- Enstütüsü (HPI) gibi. Türkiye’de bunun muadili kurumlar sürece katkı sağlamaz mı?

Bunların benzeri kurumlar Türkiye’de de var. Türkiye Bilişim Vakfı bünyesinde, Başlangıç Noktası isminde gençlerin kurduğu bir organizasyon var. Bunların içinde ‘kodluyoruz’ diye bir grup var. Gençler kendi aralarında kodlama sistemi öğretiyorlar. Bunun benzeri çok girişim var.

SORU: Orta okul lise ya da üniversiteye gidenler mutlaka bir yazılım dili öğrenmeli düşüncesine katılıyor musunuz?

Bilmiyorum. Bu şart mıdır? Bunu gerçekten bilmiyorum. Ondan daha önemlisi bir öğrencinin “Ben kendi dar alanımda nasıl daha üretken olabilirim” sorusuna kafa yorması. Örneğin İngilizce öğrenip onun üzerine Portekizce öğrenip Amazonlar’da çalışmayı hayal eden bir öğrencinin kodlama dili öğrenmesi ne kadar önemlidir bunu kestiremiyorum.

SORU: Siz dijital dönüşümü Türkiye olarak değil Dünya ve dünyadaki değişimlerin yarattığı zorunluluklar olarak değerlendiriyorsunuz. Bir dört beş yıl sonrasında dijital dönüşümün meydan okumalarına yeterli cevap veremeyen ulusların akıbeti ne olur sizce?

Keşke üç beş sene sonrasını değerlendirebilecek durumda olsam. Bu soruyu bana üç ay önce sorsaydınız bambaşka bir cevap verirdim. Ama Pandemi bütün her şeyi allak bullak etti. Ancak pandemi olmasaydı da bu öngörü yetersizliği söz konusu. Pandeminin bunu hızlandırdığına inanıyorum.

AÇIKLAR TESPİT EDİLİP ÖNLEM ALINMAZSA BU İŞ KARAKOLDA BİTER

SORU: Türkiye’deki dijital gündemin öncüsü Türkiye Bilişim Vakfı’nın hem başkanısınız hem de kurucularından birisi. Bu vakıf 1995 yılında kuruldu. Bu tarih aşağı yukarı konunun dünyada da gündeme geldiği bir tarih. O tarihten bu yana Türkiye dijital dönüşüm konusunda ne kadar yol aldı?

Dijital dönüşüm konusunda konu Türkiye’ye geldiğinde ben Türkiye’yi konuşmak istemiyorum. Şu açıdan konuşmak istemiyorum: Türkiye’ye Türkiye olarak bakmak başka, dünyadaki gelişmelerin bir yansıması olarak bakmak başka. Ben o şekilde değerlendirmeye çalışıyorum….

SORU: Dijitalleşmenin katılımcılığı kolaylaştıran yönü de var.

Fikir özgürlüğü ile demokrasinin üssel (exponential) gelişmeler bağlamında birbirleri ile rekabet ettiğini görüyoruz. Yani ifade özgürlüğü mü demokrasi mi? Sınırsız ifade özgürlüğü dediğimizde bu aynı zamanda popülistlerin, aşırıların güçlenmesi anlamına geliyor. Buradaki açıklıkları iyi tespit etmek lazım. Açıklar inovatif yöntemlerle tespit edilip önlem alınmazsa bu iş karakolda biter.

KİMDİR?

Faruk Eczacıbaşı 1954 yılında İstanbul’da doğdu. Berlin Teknik Üniversitesi’nde eğitimini tamamlayarak Eczacıbaşı Topluluğu’na katıldı ve topluluğun e-dönüşüm sürecini yönetti. Halen Eczacıbaşı Holding Yönetim Kurulu Başkan Yardımcılığı görevini sürdürüyor. 1995 yılında kurulan Türkiye Bilişim Vakfı Yönetim Kurulu Başkanlığı’nı da sürdüren Eczacıbaşı’nın 2018 yılında yayımlanan ‘Daha Yeni Başlıyor’ isimli bir kitabı bulunuyor.


YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
Bunlar da İlginizi Çekebilir