Görüşler

BM reformlarının imkânı ve büyük güçler siyaseti

BM reformlarının imkânı ve büyük güçler siyaseti

İstanbul Medeniyet Üniversitesi Öğretim Üyesi Kadir Temiz, Birleşmiş Milletler’in sorumluluğunda bulunan problemlerin artmasının örgütün yapısından kaynaklandığını belirtiyor.

BM reformu mümkün mü? Günümüz siyasal ve ekonomik gerçekliği böyle bir idealizme imkân tanıyabilir mi? Sistemin temel aktörleri olarak tanımlanan devletler BM reformunda uzlaşabilir mi? Devlet dışı aktörler bu sürecin parçası olabilir mi? Belki de en önemlisi BM’nin meşru bir aktör olarak hâlâ varlığını korumasının ana sebebi olan iklim değişikliği, göç, çatışma, savaş, ekonomik kriz, salgın hastalıklar ve güvenlik gibi insanların gündelik hayatlarını etkileyen ‘küresel ortak alanlar’ (global commons) etrafında temsil krizini de aşacak gerçekçi bir formül üretilebilir mi?

BM REFORM SÜRECİNE GERÇEKÇİ BİR ÖNERİ

Yaşadığımız çağın kesif gerçekçiliği karşısında BM’nin sadece ideal düzen, barış ve insanlık değerleri gibi idealist argümanlarla savunulması neredeyse imkânsızdır. Bu yazıda da iddia edileceği gibi idealist veya normatif uluslararası ilişkiler yaklaşımlarının yaşadığımız çağda yüzleşmesi gereken en önemli çıkmaz, bir siyasal gerçeklik olarak karşımızda duran büyük güç rekabetinin ortaya çıkardığı küresel düzeni güç merkezli okumaktır. Küreselleşme, demokrasi, insan hakları gibi kavramlar Soğuk Savaş’tan bu yana belki de en derin krizini yaşarken idealist veya normatif yaklaşımların insanlığın temel kriz alanlarına dair somut ve gerçekçi önerileri olmadan, BM reformu da sert bir güçler mücadelesi içinde sürekli rafa kaldırılacak iyi niyetli öneriler bütünü olmaktan kurtulamayacaktır.

BM reformu ile kastedilen asıl değişimi iki düzeyde ifade edebiliriz. Daha çok niceliksel sorunlar olarak tanımlayabileceğimiz yapısal düzey ve niteliksel sorunları içeren varoluşsal düzey. Küresel güç dengelerinin değişimi sebebi ile BM’nin İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra oluşan yapısı gün geçtikçe meşruiyetini yitirmektedir. Dolaysıyla yeni güç dengelerini dikkate alan bir yapılanmanın önünün açılması için özellikle kalkınmakta olan ve az kalkınmış ülkelerden yükselen ciddi bir talep var. BM’nin yapısal değişimini gerekli kılan bu talep, başta veto hakkına sahip BM Güvenlik Konseyi’nin daimî üyeleri ve iki yıllığına seçilen veto hakkına sahip olmayan geçici üyelerden oluşan âtıl yapısının değişimi ile ilgili. Her ne kadar temsil krizi en popüler reform konusu olsa da aslında BM’nin hantal bürokratik yapısı, idari görev paylaşımı, finansal sürdürülebilirliği ve yeni gelişen teknolojik imkânlara adaptasyonu gibi daha girift sorunlar da var.

Bu çerçevede BM kurumlarında temsil krizini ve üye ülkelerin görev ve sorumluluk alanlarını yeniden belirleyecek bir reform hamlesinin, bu yazıda da vurgulanacağı gibi, yaşanan güçler dengesindeki değişimi hesaba katması gerekiyor. Ancak sadece Güvenlik Konseyi’nin daimî üyelerindeki potansiyel bir değişim bile mümkün görünmüyor. Uzun yıllardır Japonya ve Almanya’nın gündeme getirmeye çalıştığı daimî üyelik meselesi son yıllarda Hindistan ve Brezilya’nın yükselen güçler kontenjanından, Güney Afrika ve Nijerya’nın da Afrika kontenjanından talep ettikleri daimî üyelikler dolayısıyla çıkmaza girmiş durumda. Çünkü bu ülkeler bir şekilde veto hakkına sahip daimî üyelerden birinin vetosuna takılıyor.

Reform tartışmalarının ikinci düzeyi ise aslında bütün yapısal sorunları ikincil plana atacak ve BM’nin varoluşsal önemini yeniden ortaya çıkaracak bir imkân barındırıyor. İkinci düzey reformlar olarak değerlendirebileceğimiz BM’nin temel görev ve sorumluluklarına dair içeriğin ne olacağı ve nasıl ele alınacağı gibi reform konuları, BM’nin geleceğini belirlemesi açısından belki de en hayati noktada duruyor. İklim değişikliği, salgın hastalıklar, ekonomik kalkınma, insan hakları vb. sorunların nasıl ele alınması gerektiği, çözüm ve yönetimi gibi sorunlar gün geçtikçe telafi edilemeyecek boyutlara ulaşıyor. Bir yandan bu sorunlar BM’yi ortaya çıkaran temel ilkeleri zedeleyerek dünya barışını tehlikeye atarken diğer yandan BM’nin meşruiyetini neredeyse ortadan kaldıran büyük güçler siyasetini tetikliyor. BM zayıfladıkça, onun doldurması gereken boşluğu oldukça kaba ve sert güç unsurlarına dayanan ve Birinci Dünya Savaşı’ndan önce BM’nin öncülü olan Milletler Cemiyeti’nin (MC) kurulmasına sebep olan iptidai bir ‘güçler dengesi’ siyasetine geri dönüyoruz.

Güçler dengesinin temel açmazı tam da MC’nin kuruluş ilkelerinde bahsedilen insanlığın ortak sorunları ve dünya barışı gibi çözüm önerilerini rafa kaldırmasıdır. Gücün kurallar, normlar ve nihayetinde belirli bir hukuk çerçevesinde sınırlandığı ve düzenlendiği bir anlayıştan gücü daha fazla güç ile tahkim ederek her nasılsa bir ‘denge’, yani sözde barış ve istikrarın sağlanacağına dair yanılsama ne yazık ki bir yüzyıl sonra yeniden küresel siyasal düzen tartışmalarının baskın bir unsuru olmuş durumda.

Çıplak gücün sınırlanabileceğine dair siyasal bir idealin karşısında duran büyük bir siyasal gerçekliği görmeden salt normatif ve idealist gerekçeler ne BM’yi ne de insanlığın ortak sorunlar etrafında bir araya gelerek dünya barışını sağlama idealini gerçekleştirebilir. Nitekim bugün de BM reformlarının önündeki en önemli sorun, BM’nin meşruiyetinin büyük oranda kabul edilmesine rağmen reformunun imkânsız olduğuna dair dayatılan bu siyasal gerçekliktir. Mesele tam olarak bu siyasal gerçekliğin BM’nin asıl gündemine paralel bir seyir izlemesine yönelik bir strateji ortaya koymaktır. Tartışmayı bir adım daha ileri taşırsak; bugün içine yeni yeni girdiğimiz büyük güçler siyasetinin aktörleri sadece daha fazla güç sahibi olmak değil, mevcut güçlerini korumak amacıyla BM reformunu oldukça gerçekçi bir argümanla savunabilir. Bu duruma en uygun örneklerden bir tanesi de günümüzdeki büyük güçler siyasetinin ana eksenlerinden biri olan ABD-Çin rekabetidir.

SİYASAL GERÇEKLİK ÇIKMAZI

Bir tarafta veto hakkına sahip olan ama BM’nin varoluşsal değerlerini tırpanlayan sözde büyük güçler, diğer tarafta bu güçlerin lütfuna mecbur bırakılmış iklim krizi, açlık, salgın hastalık, göç, çatışma ve savaşın neredeyse kurumsallaştığı zayıf ve kırılgan ülkeler. Bu teorik eleştirinin somut ve gözle görünen en yakın örneği ABD-Çin rekabeti ve bu rekabetin küresel siyasal sistemi dönüştürürken sistemin normatif yapısını aşındırmasıdır. ABD-Çin rekabetinin günümüzde ulaştığı boyutlar, Rusya’nın Ukrayna’yı işgalinden Güney Çin Denizi’ne kadar uzanan savaş, çatışma ve ihtilafların çözümü ve yönetimine dair sorunlu bir ‘hibrit’ yapılanma ortaya çıkarmaktadır. Bu durum devletlerin ulusal çıkarlarına hizmet etse de yukarıda bahsedilen BM’nin ikinci düzey reform gereklilikleri olan insani konuları neredeyse görünmez bir hale getirmektedir. ABD-Çin rekabetinin ortaya çıkardığı melezlik veya hibritliğin hemen her sorunda görünür olduğunu gözlemleyebiliriz.

ABD-Çin rekabetinin ortaya çıkardığı en önemli problem alanlarından birincisi, sorunların çözümüne dair her iki ülkenin de kısır bir ideolojik çekişme içinde olmasıdır. Bu ideolojik çekişmenin en önemli göstergesini, küresel düzene dair kendi içe kapalı ideolojik anlatıları, sözde stratejik açılımlar ve dünya barışına katkı olarak sundukları önerilerde görebiliriz. ABD’nin ısrarla NATO’nun genişlemesini savunması, Asya Pasifik’te Çin’i çevrelemek amacıyla oluşturduğu QUAD ve AUKUS gibi gruplaşmalar, bölge ülkelerini daha fazla tedirgin etmektedir.

Diğer yandan Çin’in geçtiğimiz 10 yıl içinde ortaya koyduğu küresel barış ve kalkınma hedeflerinin neredeyse tamamı başarısız olmuştur. Örneğin, sözde barışçıl ve adil yaklaşımlar içeren Kuşak ve Yol Girişimi hâlihazırda var olan Çin ekonomik, siyasi ve askeri etkinliğini şemsiye bir oluşumla ambalajlayarak Çin’in yakın ve uzak coğrafyalarındaki nüfuz alanını meşrulaştırmaktan başka bir işe yaramamıştır. Küresel Güney’i sahiplenme stratejisini sosyalist bir modernleşmenin ideolojik aparatı haline getirmek, sorunları çözmek yerine daha da karmaşıklaştırmaktadır. Geçtiğimiz yıllarda Çin’in ardı ardına yayınladığı küresel kalkınma, güvenlik ve medeniyet ile ilgili Beyaz Kitapların her biri ideolojik bir söylem savunuculuğunun ötesinde bir öneri sunmamaktadır.

ABD-Çin rekabetinin BM reformlarını ve küresel düzeni parçalayan ikinci problemli alan ise iki ülkenin ulusal çıkar alanlarının sürekli çatışması ve bunun dünya ülkeleri tarafından normalleştirilmesinin talep edilmesidir. Yani ABD-Çin ilişkilerinin özellikle küresel düzenin yapısal problemleri söz konusu olduğunda sorun çözücü olmaktan ziyade var olan sorunları tırmandırıcı bir etki yaptığını kolaylıkla gözlemleyebiliriz. Ukrayna ve Suriye başta olmak üzere neredeyse bütün savaş, çatışma ve kriz alanlarında her iki ülke açık bir şekilde rekabet ederken savaşın veya krizlerin insani boyutlarıyla diğer ülkelere olan yıkıcı etkilerini göz ardı etmektedirler. Son 10 yılda Çin, BM Güvenlik Konseyi’nde daha önce hiç kullanmadığı kadar veto yetkisi kullanmıştır.

Büyük güçler siyasetinin ana eksenini oluşturan ABD-Çin rekabetinin gelecekte diğer güçlerin de buna göre konumlanması riskini barındırdığı söylenebilir. Böyle bir durum BM’nin reform süreci bir yana, küresel düzenin neredeyse tamamen yıpratılmasına yol açan devasa bir krizin kapısını aralayabilir.

BM REFORMLARININ GELECEĞİ

ABD-Çin rekabetinde gözlemlediğimiz bu üç durum da bir bakıma BM’nin yapısal olarak nasıl şekillenmesi ile değil, varoluşsal sorunlarının nasıl tanımlanması gerektiği ile ilgilidir. İdeolojik kısır çekişme, örneğin Doğu Türkistan’da Uygurlara yönelik insan hakları ihlallerini iki ülke arasındaki bir rekabete indirgemektedir. Çatışma ve savaş bölgelerinde kısır rekabet ise başta Suriye ve Ukrayna olmak üzere Afganistan ve Filistin gibi sıcak çatışma bölgelerinde sorunları soğutma ve sorunların kanıksanmasına sebep olmaktadır. Ekonomik kalkınma, teknolojik gelişme vb. ile ilgili sorunlar da her iki ülke arasında sözde ‘koridor’ savaşlarına doğru ilerleyen anlamsız bir jeopolitik rekabeti tetiklemektedir.

Bu yazıda açıkça vurgulandığı gibi BM reformlarının geleceği, büyük güçler siyasetinin belirlediği bir çerçevenin dışına çıkamadığı müddetçe imkânsız görünmektedir. Ancak 19’uncu yüzyılın güçler dengesi ve büyük güçler siyasetinin insanlığa öğrettiği bazı dersler, gelecekte yaşanabilecek bir felaketin önüne geçebilir. Sanayi Devrimi’nin üretim-tüketim ilişkilerini değiştirdiği ve bir bakıma buna göre şekillenen küresel düzenin iki büyük savaş ile sonuçlandığı ortadayken, bugün mevcut güç ilişkilerinin yeniden nasıl kurgulanacağı üzerine matematiksel hesaplar yapmak yerine büyük güç siyasetini de ehlileştirme potansiyeli olan BM’nin reform tartışmalarının küresel ortak alanların nasıl korunabileceğine odaklanması gerekmektedir.

KADİR TEMİZ KİMDİR?

2006 yılında Beykent Üniversitesi Uluslararası İlişkiler bölümünden mezun oldu. 2010 yılında İstanbul Teknik Üniversitesi, İnsan ve Toplum Bilimleri Bölümü Siyaset Çalışmaları yüksek lisans programından “Konfüçyanizm ve Alternatif Haklar Teorisi” başlıklı tezi ile yüksek lisans derecesi aldı. 2017 yılında Boğaziçi Üniversitesi Atatürk Enstitüsü’nden “The Rise of China and the Middle East: Chinese Foreign Policy Towards Iran, Israel and Turkey, 2001- 2011. [Çin’in Yükselişi ve Ortadoğu: Çin’in İran, İsrail ve Türkiye’ye Yönelik Dış Politikası, 2001-2011]” başlıklı tezi ile doktora derecesi aldı.

Çin Hükümet Bursu kapsamında Çin Halk Cumhuriyeti Peking Üniversitesi Uluslararası Çalışmalar Enstitüsü ve Şanghay Yabancı Diller Üniversitesi’nin Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde araştırmacı olarak bulundu. 2018 ve 2020 yıllları arasında İstanbul Şehir Üniversitesi, Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde çalıştı. Boğaziçi Üniversitesi Asya Çalışmaları Merkezi’nde araştırmalarına devam eden Temiz, aynı zamanda İstanbul Medeniyet Üniversitesi, Siyasal Bilgiler Fakültesi, Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde öğretim üyesi olarak görev yapmaktadır. Halen Fulbright doktora sonrası araştırmacısı olarak George Washington Üniversitesi’nde çalışmalarına devam etmektedir.

whatsapp-image-2023-04-27-at-01-07-13-1.jpeg

YORUMLAR (1)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
1 Yorum
Bunlar da İlginizi Çekebilir