Görüşler

Boş tencere iktidar devirir ama içini dolduracak bir alternatif varsa

Boş tencere iktidar devirir ama içini dolduracak bir alternatif varsa

Chicago Illinois Üniversitesi’nden Prof. Ali Akarca, mayıs ayında gerçekleştirilen seçim sonuçlarını seçmen davranışlarına dönük analizler ışığında değerlendiriyor.

5 Temmuz 2022 tarihli Karar gazetesindeki yazımda Türk seçmenlerin olağan davranışlarını anlatmış, 7 Ekim 2022 tarihli olanında ise hangi durumlarda olağan dışı davrandıklarını izah etmiştim. Şimdi de bunların ışığında son seçim sonuçlarını ele almak istiyorum. Önce, sonuçların beklenenden ne kadar saptığına bakalım.

SEÇİM SONUCU NE KADAR AYKIRIYDI?

Bahsettiğim yazıların ilkinde, yerine getiremedikleri vaatler, yaptıkları hatalar ve popüler olmayan kararları yüzünden, iktidar partilerinin devamlı politik sermaye yitirdiklerini, ayrıca her seçimde, hükümeti dengeleme ve denetleme saikiyle hareket eden bir kısım taraftarlarını benzer görüşteki başka partilere kaybettiklerini belirtmiştim. İktidar avantajının bu kayıpları telafi etmeye yetmediğini ve açığın ancak çok iyi bir ekonomik performans ile kapatılabileceğini anlatmıştım. Ekonomi kötüyse, oy kaybının kaçınılmaz olduğunu söylemiştim. Nitekim, son seçimde AK Parti’nin oyu 2018 ve 2019 seçimlerine göre yedi puan azaldı. Ancak, daha büyük bir düşüşün beklenmesi gerekiyordu. O yazıda verdiğim, geçmiş seçim verilerinin ekonometrik analizi ile elde edilmiş parametreleri, güncel verilere uyguladığımızda, beklenen oy kaybı, 15.7 puan çıkıyor. Yani, seçmenler bu seçimde, ekonomik ve politik şartlara geçmiş seçimlerde göstermiş oldukları tipik tepkileri vermiş olsalardı, AK Parti, gerçekleşenin 2.2 katı oy kaybedecekti.

Hatta daha da fazla bir oy kaybı için gereken şartlar, biri hariç, oluşmuştu. 7 Ekim 2022 yazımda belirttiğim gibi, taraftarları değiştiği halde değişmeyen veya; taraftarları değişmediği halde değişen; veya; kronik olarak kötü bir idare ve ekonomik performans gösteren ve yolsuzluklara bulaşan iktidar partileri, taraftarlarını başka bir parti arayışına sevk ediyorlar. 8 Ekim 2022 tarihli Karar gazetesinde de, AK Parti iktidarı için bunların her birinin fazlasıyla gerçekleştiğini örnekler vererek anlatmıştım. Ancak arayışın fiili terke dönüşmesi için uygun bir alternatifin ortaya çıkması gerektiğini ama o ana kadar bu şartın yerine gelmemiş olduğunu da belirtmiştim. Zira o sırada, kararsız seçmenlerin oranı anketlerde neredeyse ikinci büyük parti olacak bir seviyeye ulaştıktan sonra hızla düşmeye ve AK Parti’nin oyu indiği dipten yükselmeye başlamıştı. Seçim sonucu, bu durumun 14 Mayısa kadar da sürdüğünü gösteriyor. Peki, yeni bir eve taşınmak isteyen seçmenlerin büyük bir kısmı, neden uzun bir arayıştan sonra yerlerinde kalmaya veya Millet ittifakı dışındaki bir eve geçmeye karar verdiler? Bu sorunun yanıtını Erdoğan’ın ve muhalefetin izlediği stratejilerde aramak lazım. Ancak, bunları değerlendirebilmek için, önce alternatif olabilmenin şartlarına bir göz atmakta fayda var.

NASIL ALTERNATİF OLUNUR?

Bir partinin alternatif olabilmesi için, partilerini bırakmak isteyen seçmenleri
1) benzer bir dünya görüşüne sahip olduğuna,
2) Meclis’te kayda değer bir temsil oranı elde edebileceğine
3) daha iyi bir idare ve ekonomik performans göstereceğine ve yolsuz olmayacağına ve
4) benimseyebilecekleri ve gerçeklestirilebilir bir gelecek vizyonu olduğuna
ikna etmesi gerekiyor.

2002’de öyle olmuştu. AK Parti’ye Fazilet Partisinden miras kalan belediyelerin etkin çalıştıkları ve bunlarda rüşvetin işlemediği inancı, partinin kendini dönüştürerek İslamcı, devletçi ve Bati karşıtı Milli Görüş gömleğini çıkarması ve anketlerde oyunun yüksek çıkması, bir arayış içinde olan pek çok sağ seçmene kayabilecekleri bir alternatif sunmuştu.

ERDOĞAN’IN STRATEJİSİ

Taraftarlarını bir alternatif arayışına sokan şartlar kısa vadede değiştirilemeyeceği için, Erdoğan, stratejisini ayrılmak isteyenleri Millet ittifakı partilerinin alternatif olamayacaklarına ikna etmek üzerine kurdu. Onları, tercihan yerlerinde kalmaya, bu mümkün olmazsa, MHP ve YRP gibi Cumhur ittifakı içindeki diğer partilere, o da olmazsa, Zafer Partisi gibi Millet ittifakı dışındaki bir partiye yöneltmeye çalıştı. Bu planı da tuttu.

Erdoğan, yukarıda sıraladığımız dört şartın her birini ustaca işledi.

CHP, AK Parti’den kopmayı düşünenler için ideolojik bakımdan uygun bir parti değildi. Partiyi daha da uygunsuz kılmak için, Erdoğan, onların ayrıca LGBT, FETÖ ve PKK yanlısı olduklarını öne sürdü. İYİ Parti’yi sık sık “yuvaya” dönmeye çağırarak, hem seçmenlere partinin ideolojisinin zaten Cumhur ittifakı içindeki partilerce temsil edildiği fikrini aşıladı, hem de partinin karşı bir ideoloji yanında saf tuttuğunu hatırlattı.

İdeolojik bakımdan, AK Parti’liler için en uygun potansiyel alternatifler Deva, Gelecek ve Saadet partileri idi. Erdoğan, bir yandan, bu partilerin yüzde bir bile oy alamadıklarını tekrarlayarak, seçmenlerdeki oyunu boşa harcamama refleksini harekete geçirdi. Diğer yandan, ittitak içindeki partilerin oylarının birlikte sayılması kuralını kaldırarak, bu partileri seçime CHP listelerinden girmeye zorladi. Bu gerçekleşince de onları ideoloji değiştirmekle, davaya ihanet etmekle suçladı. Ayrica, YRP’yi Cumhur ittifaki içine alarak, bu partilere gidebilecek oyların hiç değilse bir kısmını oraya çekti.

Ekonomi ve idare kötüydü. Erdoğan ilk başta bunu dış güçlere bağlamaya çalıştıysa da, tedricen bir miktar sorumluluğu üstlenmek zorunda kaldı. Ancak seçmenlere, durumu düzeltebilecek olanın da gene kendisi olduğunu, Millet İttifakı partilerinin birbirlerine düşeceklerini ve kuracakları hükümetin gereken kararları alamayacağını veya almakta çok gecikeceğini, cumhurbaşkanı adaylarının, SGK genel müdürlüğü dışında bir yürütme tecrübesi olmadığını vurguladı.

MİLLET İTTİFAKININ STRATEJİSİ

Altılı Masa partileri, AK Partl’lileri yeni bir parti arayışına iten şartların iktidarı devirmek için yeterli olacağını sandılar. Hükümete kızanların, oylarını “tıpış tıpış” kendilerine vereceğine inandılar. Arayışta olan seçmenleri, kendilerinin iyi bir alternatif olduklarına ikna etmek için bilinçli bir çaba göstermediler. Hatta, farkına varmadan Erdoğan’ın stratejisine destek verdiler.

Yukarıda da bahsettiğimiz gibi, geçmişinden dolayı, CHP, AK Parti’den kopmayı düşünenler için ideolojik bakımdan uygun bir parti değildi. Bunu yenmek için partinin genel başkanı Kılıçdaroğlu bir çok konuda helalleşme hareketi başlattı. Ancak bu, parti ileri gelenlerinden destek görmediği, hatta karşı çıkıldığı için sağ seçmenler tarafından pek inandırıcı ve kalıcı bulunmadı.

Sağ partiler, masanın uyumu bozulmasın diye CHP ile aralarındaki ideolojik farklılıklardan hiç bahsetmediler. Devamlı olarak her konuda yüzde yüz anlaştıklarını söylediler. Bir de, dördü seçime CHP listelerinden girince, alternatif olmaktan tamamen çıktılar. Kısır bir döngü içindeydiler.. Taraftarları az olduğu için taraftar çekemiyorlardı. Döngüyü, seçime CHP ile birlikte girmek yerine, birleşerek veya ayrı bir ittifak kurarak kırmayı deneselerdi, durum daha farklı olabilirdi. CHP de 2+2’den beş çıkarmayı umdu ama dört bile çıkmadı.

Millet ittifakı, seçmenleri, daha iyi bir idare ve ekonomik performans göstereceğine de ikna edemedi. Kazandıkları takdirde bir koalisyon hükümeti kuracakları aşikardı. Bu tip hükümetler altında, özellikle siyasi yelpazenin her iki kanadından partileri içerenlerinde, idare ve ekonominin iyi olmadığı geçmiş tecrübelerden seçmenlerin kafasına kazınmıştı. Millet ittifakının, bu sefer durumun neden farkli olacağını, bu hususta aldikları tedbirleri de sıralayarak, izah etmeleri gerekirdi. Yüzlerce maddede anlaşma sağladıklarını belirtmek kafi değildi. Üstelik kafa karıştırdı. Başbakanlık, bakanlik, belediye başkanlığı gibi tecrübeleri olmayan bir cumhurbaşkanı adaylarinın ve veto yetkili yedi yardimcısının olması, hükümetin şimdiye kadar görülmemiş sayıda partiden oluşacak olmasi da iyi bir idare konusunda seçmenlerin kuşkularını arttırdı. Yurt dışından 300 milyar dolar yatırım vaadi alındığı, depremzedeler için yapılacak evlerin finansmanının beşli çeteden alınacak paralarla sağlanacağı gibi sözler de pek güven uyandırmadı.

Millet ittifakı, zamanının büyük bir kısmını “güçlendirilmiş” parlamenter sistem vizyonuna ayırdı. Ancak, hazırladıkları mutabakat metninde önseçimden hiç bahis yoktu. Bir sonraki seçimdeki adaylıkları genel başkanlarının elinde olan milletvekillerinin nasıl güçlü olacaklarını anlamak güçtü. Zaten bu vizyonu gerçekleştirebilmek için gereken, anayasa değiştirebilecek, bir meclis çoğunluğunun elde edilme olasılığı da hayli düşüktü. Ayrıca, anketlerden, seçmenlerin öncelikli sorunlarının, başkanlık sistemi değil, enflasyon, işsizlik ve sığınmacılar olduğu anlaşılıyordu.

SONUÇ

Kısacası, tencere boştu ama seçmenler onu gene iktidarın doldurabileceğine inandılar. Muhalefeti, bu işi yapabilecek bir alternatif olarak görmediler. O yüzden boş tencere iktidarı devirmedi. Zaten tencere metaforunun sahibi rahmetli Demirel de “Boş tencerenin yıkamayacağı iktidar yoktur” demişti, “yıkmayacağı” değil.

YORUMLAR (7)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
7 Yorum
Bunlar da İlginizi Çekebilir