Görüşler

Joy Division: Karanlık ve kasvetli müzik

Joy Division: Karanlık ve kasvetli müzik

'Şenlik Sanat ve Sabotaj' kitabının yazarı Halil Turhanlı, Joy Division grubunun 1970'lerin sonunda toplum yapısı üzerinde oynadığı rolü irdeliyor.

1970’lerin popüler müzik dünyasında birden beliren punk enerjisini nihilistçe savurarak çok kısa süre içinde tüketivermişti. Her şeyi, bizatihi başkaldırıyı fazlasıyla basite indirgiyor, yalınlık adına yüzeyselliği tercih ediyordu. Dünyaya, çevreye bakışı derinlikten yoksundu. Karmaşık duyguları, bilinçaltında birikenleri ifade gücüne sahip değildi. Sahicilik adına öfkesini çoğu kez kaba bir biçimde dışa vurdu.

Post-punk punk’ın tükenişini duyurmanın ötesinde yeni bir dönemi temsil ediyordu. Post-punk esasında bir şemsiye terim. Bu şemsiyenin altındaki gruplar ortak niteliklerin yanısıra her birini farklı kılan özelliklere de sahiptiler. Manchester 1970’lerin sonunda Fall, Smiths Magazine gibi post-punk toplulukları sayesinde popüler müziğin merkezi olmuştu. Kuzeydeki bu sanayi şehrinde yeni bir müzik kültürünün yükselmesine katkıda bulunan gruplardan biri de Joy Division’dı.

Manchester sanayi devrimine öncülük etmiş şehirlerden. Dokuma fabrikalarının, liman işçilerinin şehri. Bir zamanlar işçi sınıfının mücadele ve kültür alanı olan bu şehirde 1970’lerde kapitalizmin krizi her düzeyde yoğunlukla duyuluyordu. Çalışan sınıfların barındığı mahallelerdeki bakımsız, bazıları terk edilmiş, metruk evler. Moloz yığınları arasında oyun oynayan çocuklar. Sokaklarda ağır ağır yürüyen mutsuz yetişkinler. Derin yalnızlık duygusu içinde evlerine kapanmış, ömürlerini burada tüketeceklerini bilen kaygılı, mutsuz insanlar. Toplumsal bağların çözülüşü, yabancılaşma. Umudu ve iyimserliği yok eden bir atmosfer.

Joy Division müziğinin 1970’lerin sonundaki bu şehir ortamıyla belirgin bağlantısı vardı. Gri renkli şehrin müziği. Topluluğun gitarcısı Bernard Sumner bir söyleşide” dokuz yaşıma kadar ağaç gördüğümü hatırlamıyorum “ demişti. Onlar böyle bir şehir ortamında büyüdüler. Hikâyelerini ağaçsız, çiçeksiz, yeşilliksiz post-endüstriyel şehirde biriktirdiler. Müzikleri bu çöküşü ve çürümeyi yansıttı. Bu kasvetli şehir ortamı özellikle vokalist Ian Curtis’ın ruhunda karşılık buluyor ve iç manzaralar olarak orada kendini yeniden üretiyorlardı.

Post-punk’ın mihenk taşı sayılan Joy Division’ın müzik serüveni iki yıl sürdü, Tony Wilson’ın sahibi olduğu Factory plak şirketinin etiketini taşıyan iki stüdyo albüm yaptılar. Unknown Pleasures (Bilinmeyen Hazar, 1979 ve Closer (Daha Yakın, 1980) .Joy Division müzik dünyasının ikonik topluluklarından. Üniversitelerde akademik araştırmalara konu oluyor; 2015’de ( İrlanda ) Lİmerick Üniversitesi’nde iki gün süren uluslararası bir sempozyumda ele alındı.

Joy Division bugün popüler müzik tarihinde müstesna bir yere sahip olmanın ötesinde bir gizemle, metafizik bir haleyle çevrelenmiş bulunuyor. Vokalist Ian Curtis müzik kariyerinin henüz başında yirmi sekiz yaşında intihar edince kült figüre dönüştü. Müzik kariyerine başlamadan önce Macclesfield kasabasında iş bulma merkezinde engelli insanlara yardım bölümünde çalışıyor; arkadaşlarıyla şiir, edebiyat üzerine sohbet etmeyi seviyordu. Joy Division müziğine başından itibaren büyük ilgi duyan ve önemseyen müzik eleştirmeni Paul Morley, Curtis’in şarkılarını “ canlı ve dramatik “ olarak tanımlar, bunların gizemli ve metafiziksel öfke içerdiğini belirtir.

Joy Division’ın bir pop müzik topluluğundan daha fazlası olmasının bir başka nedeni müziğinin edebiyattan beslenmesiydi. Müzik ve modern edebiyat ilişkisi özellikle Ian Curtis’in yazdığı şarkılarda çok belirgindi. Modern edebiyata göndermeler yapmakla yetinmiyor; William Burroughs, J.G. Ballard gibi yazarların distopik metinlerini yukarıda tarif etmeye çalıştığım 1970’ler sonundaki post-endüstriyel Manchester’a uyguluyordu.

Joy Division’inki “arabölge”de varoluşun müziğiydi. William Burroughs’un, Interzone başlığını taşıyan metinler toplamından esinlendikleri ve aynı başlığı verdikleri şarkılarında böyle bir varoluşu dile getirdiler. Burroughs 1950’lerde Tanca’da yazdığı deneysel metinlerden, gerçeküstücü eskizlerden oluşan kitabında Fas’daki özel hukuki statüye sahip uluslararası bölgeyi anti-kolonyalist mücadele alanı olarak tahayyül etmiş ve burayı “arabölge” olarak adlandırmıştı.

Topluluğun şarkısında ise anlatıcı şehrin sınırlarından geçerek girdiği arabölgenin giderek karanlıklaşan sokaklarında arkadaşlarını arar. ” Cesedin yattığı odayı gördüm” dizesi Curtis’in uğursuz bir kehaneti olarak okunmalı; çünkü Joy Division albümlerini yayınlayan Factory şirketinin sahibi Tony Wilson, Curtis’ın cansız bedenini müzik yazarı Paul Morley’e göstermişti. Morley’in babası da 1977’de intihar etmiş, ünlü müzik yazarı o günden beri zaman zaman babasının neden canına kıydığını anlamaya çalışmış, Curtis’ın cesedini gördükten sonra bu konuyu bir kez daha düşünmüştü.

Closer albümünün ilk şarkısı başlığını J.G Ballard’ın Türkçeye de Vahşet Sergisi olarak çevrilen kitabından alıyordu. (çev. E.Ersavcı, Ayrıntı Yayınları, 2009). Şarkıda “Kapıları ardına kadar açık sığınma evleri”nin bulunduğu dünyadan söz edilir. 'Bedenin bükülmesi' ifadesi ise Curtis’in epilepsi nöbetlerini akla getirir. Seyirciler para ödeyerek onun bükülen, kıvrılan bedenini izlerler.. Gerçekten, Curtis sahnede gözleri yarı kapalı şarkı söylerken ve kendine has hareketlerle dans ederken iradesi dışında titriyormuş gibiydi. Sanki sahnede epilepsi nöbeti geçiriyordu. İşte o anlarda epilepsi hastası ve dans eden müzisyeni ayırt etmek mümkün olmuyordu.

Joy Division müziğinde J.G.Ballard etkisi Closer’ın açılış şarkısıyla sınırlı değildir. Onlar J.G.Ballard’ın tarif ettiği distopik mekânlar ile yaşadıkları şehrin post-endüstriyel manzaraları arasında benzerlik bulmuş, paralellik kurmuşlardı. (Türkçede J.G.Ballard’ın eserleri ve etkisi, üzerine bir çalışma var, anmak isterim. Rafet Arslan, Ballard Kitabı, Simurg Art Yayınları, 2021).

Vahşet Sergisi J.G.Ballard’ın 1960’larda kaleme aldığı metinlerden oluşur. Bunlar onun çevresinde tanıklık ettiği şiddeti açıklama, yakın tarihte vuku bulmuş trajik olayların altını çizme girişimleridir Başkan John F Kennedy suikastını çıkış noktası olarak alıyordu; ama trajik olana duyduğu bu ilgi kişisel bir kişisel bir nedenden, ilk karısının ölümünden de kaynaklanıyordu. Ian Curtis’in J.G.Ballard’ın bu metinlere duyduğu ilginin bir nedeni de trajik olanı yakalama ve anlama çabasıydı.

Ian Curtis epilepsiden mustaripti; geçici bilinç kaybına neden olan nöbetleri giderek sıklaşıyor ve şiddetleniyordu. Nöbet sonrasını depresyon izliyor, moral çöküntü içine giriyor, ruh hali aniden değişebiliyordu. Almak zorunda olduğu ilaçların yan etkileriyle sağlığı kötüleşiyor, bedeni üzerindeki “kontrolünü kaydediyor ”du. 18 Mayıs 1980 tarihinde topluluğun ilk Amerika turnesine çıkmasından bir gün önce sabahın erken saatlerinde çamaşır ipiyle kendini astı; henüz yirmi sekiz yaşındaydı. Bu giderek sıklaşan epilepsi nöbetlerine ve hatta bu nöbetleri izleyen depresyonlara rağmen çaresizlik içindeki istikrarsız öznenin ani bir eylemi değildi. Kararlılıkla, ayrıntılarıyla düşünülmüş, güçlü bir iradeyle gerçekleştirilmişti.

Son saatlerinde Yeni Alman Sineması’nın yaratıcılarından Werner Herzog’un Stroszek filmini izledi. Stroszek’in sinema tarihinin en tuhaf filmlerinden biri olduğu söylenir. Son saatlerinde neden bu tuhaf filmi izlemişti? Herzog filminde Berlinli Sokak şarkıcısı Bruno S’in hikâyesini anlatmış; profesyonel aktör olmayan Bruno S. kendini oynamıştı. Filmde hapse giren sokak şarkısına tahliye olurken alkolden uzak durması tembih edilse de o soluğu bir meyhanede alır, orada hayat kadını Eva ile tanışır ve arkadaş olurlar. Ama kadının arkadaşları Bruno S ile alay eder, onu küçük düşürürler. Bunun üzerine yaşlı komşularını da yanlarına alarak yeni bir hayata başlamak üzere Birleşik Devletler’e giderler. Ne ki orada da işleri tasarladıkları gibi yürümez. Yeni bir başlangıç yapabilme umudunu kaybeden Bruno S. bir eğlence parkında intihar eder. Ian Curtis’in yaşamının son dakikalarını bu filme ayırmasının nedeni muhtemelen bu finaldi. O da Bruno S gibi geleceğe yönelebilme yeteneğini ve şansını kaybettiğini düşünüyordu. Epilepsi nöbetlerinin ardından bastıran depresyon yeniden başlayabilme gücünü de tüketiyordu. Mark Fisher’ın deyişiyle 'geleceğin kilitlendiği' duygusu ağır basıyordu.

Uzun yıllar depresyonla boğuştuktan sonra 2017’de tıpkı Ian Curtis gibi kendini asarak intihar eden İngiliz düşünür, kültür yorumcusu ve blog yazarı Mark Fisher, Ghosts of My Life (Hayatımın Hayaletleri) başlıklı kitabında Joy Division’ın farklı bir varoluşun müziğini yarattığını ileri sürmüş ve bunu Derrida’nın geleneksel ontolojiyi sorgulayan “hayalet” nosyonundan yararlanarak açıklamaya çalışmıştı.

Fisher “geleceğin kilitlendiğini”, özellikle genç insanların kültürel yenilgiyi kabullenerek içinde bulundukları zamanı gelecekten vazgeçerek yaşadıklarını, gelecekten vazgeçildiğinde ise geçmişe ait olanın bugüne, şimdiki zamana musallat olduğunu ileri sürüyordu. Joy Division’ın müziğini tedirgin edici, ürkütücü kılan da geçmişin hayaletleriydi. Geleceğin kilitlendiği bir dönemde kuzeyin post-endüstri şehri Manchester harabelerin, gölgelerin, gotik ögelerin ve imgelerin şehriydi. Görünmeyen ama hissedilebilen geçmişe ait bir güç bu müziği etkiliyordu. Geri dönen geçmiş ile 'kilitlenmiş geçmiş' arasında bir müzik.

İlk albümlerindeki New Dawn Fades (Yeni Şafak Soluyor) başlıklı şarkıları bu tutuklanmış ve kilitlenmiş gelecek hakkındadır. Güneşin doğacağı, şafağın sökeceği ve yeni bir günün başlayacağı kuşkuludur. Gün doğumunu müjdeleyen aydınlık ve parıltının yerini solgun bir zaman almış, yeni bir başlangıcın belirtisi olan günün ilk ışıkları solmuştur. Anlatıcı 'her suçu üstlenir', 'suyun üzerinde yürür ateşten geçer' ama daha fazla gerilimi kaldıramaz.

YORUMLAR (2)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
2 Yorum
Bunlar da İlginizi Çekebilir