Görüşler

Kritik eşik

Kritik eşik

Hatem Ete, “İktidar lehine işleyen siyasal statükoyu bozan esas dinamik, muhalefetin performansı değil; iktidarın yönetim ve siyaset performansının gerilemesi ve bunun yansıması olarak tabanında yaşanmaya başlayan çözülme oldu” diyor.

24 Haziran 2018 seçimlerinden yakın zamana kadar siyasal gündem, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ve/ya Cumhur İttifakının nihai inisiyatifiyle şekilleniyordu. Millet İttifakı 31 Mart yerel seçimlerinde belli başlı büyük şehirleri kazanıp psikolojik üstünlüğü ele geçirmesine rağmen, iktidar tarafından çerçevesi çizilen siyasal alan içerisinde hareket etmeye devam ettiği için Erdoğan ve Cumhur İttifakı siyasal koordinatları belirlemeye devam ediyordu. 2020 yılı boyunca büyük oranda iktidar lehine siyaseti donduran koronavirüs gündemi de iktidar lehine işleyen siyasal statükoyu tahkim etti.

İktidar lehine işleyen bu durum, 2021 yılı başından itibaren yavaş ama istikrarlı bir şekilde değişmeye başladı. Ağustos ayından bu yana da iktidar ve muhalefet arasındaki güç dengesini muhalefet lehine değiştirecek bir düzeye erişti.

Bu çerçevede, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 2002 yılından beri kesintisiz süren iktidar döneminin en ciddi ve kalıcı olma ihtimali yüksek kriziyle karşı karşıya olduğunu söylemek mümkün.

Muhalefet mi kazandı, iktidar mı kaybetti?

İktidar lehine işleyen siyasal statükoyu bozan esas dinamik, muhalefetin performansı değil; iktidarın yönetim ve siyaset performansının gerilemesi ve bunun yansıması olarak tabanında yaşanmaya başlayan çözülme oldu.

Erdoğan 15 Temmuz darbe teşebbüsü sonrasında yaptığı Cumhur İttifakı, başkanlık sistemi ve güvenlikçi siyaset tercihleriyle adım adım kendi çıkmazını örmüştü. Bu tercihler, rasyonel yönetim dinamiklerini devre dışı bıraktığı ölçüde iktidar performansı ölçümünde başvurulabilecek bütün göstergelerde iktidara yönelik geniş çaplı bir memnuniyetsizlik üretti. Buna karşın iktidar bu memnuniyetsizliği kimlik siyasetinin ürettiği sayısal avantaj, abartılmış güvenlik/beka söylemi ve siyaseti devre dışına çıkarma gibi enstrümanlar üzerinden yönetebiliyordu.

İktidar yanlış tercihlerle etrafına ördüğü duvarın içerisine hapsolup toplumsal gündemden her geçen gün daha da uzaklaşırken, muhalefet iktidarın siyaset tasarımına anlamlı bir alternatif üretemeden kendi ittifakını korumakla yetindi.

Erdoğan 2020’nin sonbaharında, 15 Temmuz sonrası siyasal denklem üzerinden ülkeyi yönetmeye devam etmenin 2023 seçimlerini riskli hale getirdiğini fark etmiş göründü. ABD’de yönetim değişikliği başta olmak üzere uluslararası dinamiklerde yaşanan kırılmalar, pandeminin iktidar lehine ürettiği koruma kalkanının kalkması, ekonomik krizin derinleşmesi, AK Parti-içi ayrışmalarla muhafazakâr konsolidasyonun bozulması, Kürt seçmenin oy verme dinamiklerinde görülen değişim ve nihayetinde yeni bir iktidar kompozisyonunu riske sokacağı alenileşen oy kaybı Erdoğan’ı “çıkış” bulmaya yönelik bir siyaset arayışına yöneltti.

Siyasal statükoyu bozan ilk kırılma, Kasım 2020’de, Erdoğan’ın 2015’ten itibaren bütün siyasi yatırımlarını üzerine bina ettiği Berat Albayrak’ın siyasal sahneden çık(arıl)masıyla yaşandı. Erdoğan bu kritik gelişmeyi birkaç ay boyunca “reform” söylemi üzerinden pozitif bir gündeme dönüştürmeye mesai harcasa da içerde ve dışarda dayanacağı alternatif bir destek bulamadığı gibi parti ve ittifak içi dirençlere de boyun eğmek durumunda kalarak Mart 2021’de reform arzusundan ve söyleminden vazgeçti. 15 Temmuz sonrası siyasetin en önemli sacayakları olan Cumhur İttifakı, başkanlık sistemi ve güvenlikçi paradigma, Erdoğan’ın “çıkış” bulma arayışını sabote etti.

Alexis de Tocqueville’in söylediği gibi “kötü bir hükûmet için en tehlikeli an, hükûmetin yollarını tamir ettiği andır.” Reform arayışının başarısızlığa uğramasının iki yansıması oldu. Reform arayışının akamete uğraması, öncelikle Erdoğan’ın siyasi iradesini olumsuz etkiledi. Erdoğan, siyasal alanının daraldığını, hamle yapma inisiyatifinin azaldığını gördü. Mart 2021’deki AK Parti Kongresi’nden başlayarak Erdoğan; pusulasız, kararsız, günü atlatmaya odaklı bir görüntü çizmeye başladı.

Sonuçsuz kalan reform arayışının ikinci yansıması Erdoğan’ın algısıyla ilişkili oldu. AK Partili olan-olmayan bütün siyasi çevrelerde, Erdoğan’ın siyasi çıkış bulma, oyun kurma, siyaset geliştirme maharetine yönelik öngörüler sorgulanmaya başlandı. Erdoğan’ın karizmatik liderliğinin en önemli unsurlarından birinin aksamaya başladığı görüldü. Bu gözlem, muhalefeti cesaretlendirirken, AK Partili çevrelerin de inancını zedeledi.

Reform gündeminden sonra iktidar aleyhine yaşanan ikinci kırılma, Mayıs ve Haziran aylarında tek başına gündem belirleyen Sedat Peker’in ifşaatlarıyla yaşandı. Peker, somut ve görünür bir adli-idari-siyasi sonuç doğurmamış görünse de pek çok açıdan siyaseti etkiledi. İktidarın Peker ve iddiaları karşısında sendelemesi toplumsal ve siyasal muhalefeti cesaretlendirdi.

Ağustos ayında, orman yangınlarıyla mücadelede görülen idari ve siyasi zaaflar, Peker gündeminin iktidar algısında ürettiği bozulmayı tahkim etti.

Reform arayışı siyasi elitlerde, Peker ve orman yangınları gündemlerinin yönetilme biçimi ise toplumun genelinde Erdoğan’a yönelik algıyı olumsuz etkiledi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, bir yıl önce, yaşanan gelişmelerin 2023 seçimlerini kazanma riski doğurduğunu görerek siyaset değişikliğine ihtiyaç duydu, ancak geçen bir yıllık süre içerisinde, mevcut siyasal cendereden çıkamayacağını gösterdiği ölçüde hem siyasi çevreler hem de toplum nezdinde siyasi irade ve kapasitesinin sorgulanmasına davetiye çıkardı.

Sonuç, güç dengesinin adım adım muhalefet lehine değişmesi oldu. Güç dengesinin muhalefet lehine bozulduğunu iki gösterge üzerinden izlemek mümkün. İlk olarak, oy oranı itibarıyla muhalefet ile iktidar arasındaki dengede avantaj muhalefete geçti, iktidarın mevcut oy oranıyla önümüzdeki seçimleri kazanma ihtimali oldukça güçleşti. İkinci olarak, iktidarın siyaset yapma kapasitesindeki zayıflama ve oy oranındaki düşüş, muhalefetin -nihayet- iktidarın sınırlarını çizdiği siyasal alanın dışına çıkma iradesi göstermesine, iktidara alternatif siyaset geliştirmesine ve gündem belirleme inisiyatifi almasına yol açtı. Siyaset, son üç aydır, bu iki gösterge üzerinden işliyor.

Sayısal avantaj muhalefete geçti

İktidar blokundaki oy düşüşünün ayrıntılarına, her ay aboneleri için kamuoyu araştırması yapan PANORAMATR raporunun son üç aylık bulgularını referans alarak değerlendirmek mümkün.

İlk olarak, Cumhur İttifakı (AK Parti ve MHP) ve Millet İttifakının (CHP ve İYİ Parti) oy oranları eşitlenmiş durumda. Her iki blok da yüzde 40 civarında bir oy desteğine sahip görünüyor. Seçmenin yüzde 16-17’si şimdilik resmi olarak herhangi bir blokta yer almasa da Millet İttifakı eko-sistemine yakın duran partilere oy verirken, yüzde 1-2’si de Cumhur İttifakına yakın duran partilere oy veriyor. Kısaca, iktidar bloku yüzde 45’in altına inmişken, muhalefet bloku yüzde 55’in üstüne çıkmış görünüyor.

İkinci olarak, AK Parti’nin ve MHP’nin oy oranı hem doğrudan seçmende hem de toplam seçmende 2002 seçim sonuçlarına gerilemiş görünüyor. Bununla ilişkili bir diğer bulgu, daha önce ittifak içinde yaşanan seçmen hareketliliğinin ittifak dışına yönelmeye başlamasıdır. 2021’in başından itibaren, AK Parti’den ayrılan seçmen MHP’yi yegâne adres olarak görmeyip önce kararsız kategorisine ardından İYİ Parti veya Gelecek ve DEVA partilerine yöneliyor. Ayrıca, AK Parti’den kopan seçmen MHP’ye yönelmek yerine blok dışına çıkarken, MHP de oy kaybediyor.

Üçüncü olarak, Cumhurbaşkanı Erdoğan’a oy verme tercihi yüzde 35’in altına inmiş görünüyor. MHP seçmeninin yarıya yakınında Erdoğan’a oy vermeme eğiliminin baskın hale gelmesiyle “Erdoğan İttifakı” artık “Cumhur İttifakı”ndan daha küçük bir orana tekabül ediyor. Bu durum, Erdoğan’ın ilk turda seçimleri kazanmasının oldukça zor, ikinci turda kazanma ihtimalinin de -rakip adayın profiline bağlı olarak- imkânsız olmasa da oldukça düşük olduğu anlamına geliyor.

Sonuç olarak, 2020 yılı boyunca donmuş siyasi zemin 2021’den itibaren iktidar aleyhine çözülme sürecine girmiş, Ağustos’tan itibaren de muhalefet lehine yeni bir ivme kazanmış görünüyor.

Muhalefetin gündem inisiyatifi

Erdoğan’ın siyasi ve idari performansında görülen düşüş bir süre devam edip oy oranlarında görünür kayıplarla neticelendikten sonra, muhalefet Eylül ayında gündem belirlemeye başladı. Muhalefetteki altı siyasi partinin (CHP, İYİ Parti, Saadet, Gelecek, DEVA ve Demokrat Parti) parlamenter sisteme dönüş için bir araya gelmeleri, Akşener’in “başbakanlığa tâlibim” açıklamasıyla ortak aday arayışına yüklenen gerilimi azaltması, Kılıçdaroğlu’nun “Kürt sorununun çözümünde muhatap HDP, çözüm yeri Meclis” şeklinde özetlenebilecek sözleri ve HDP’nin açıkladığı tutum belgesi muhalefetin ittifakı zayıflatan pürüzleri gidermeye yönelik hamleleri olarak hatırlanabilir.

Muhalefet, Eylül ayında daha çok kendi ittifak dinamiklerini güçlendirmeye yönelik inisiyatiflere ağırlık verirken, Ekim ayında iktidarın alanını daraltan adımlara yöneldi. Özellikle Kılıçdaroğlu Ekim ayı boyunca siyasi cinayetler, Merkez Bankası ve iktidar güdümündeki memurlar üzerinden başlattığı tartışmalarla iktidarın kaybedeceği-muhalefetin kazanacağı algısını güçlendirirken, iktidar etrafındaki kenetlenmeyi çözmeyi, iktidar merkezini zayıflatmayı hedefledi.

Kılıçdaroğlu’nun Eylül ayındaki HDP ve Kürt sorunun çözümüne yönelik çıkışı ve CHP’nin HDP ile baş başa kalma maliyetini göze alarak, 26 Ekim’de TBMM’ye sunulan Tezkere’ye “Hayır” oyu vermesi, iktidarın güvenlikçi siyasetine karşı durma ve iktidara karşı alternatif bir siyasi tutum geliştirme amacı taşıyor. Kılıçdaroğlu’nun son günlerde yoğunlaştırdığı ve uzun soluklu bir siyasi etkinliğe dönüştüreceğini söylediği “helalleşme” söylemi de muhalefetin siyasi inisiyatif alma niyetinin önemli bir göstergesi olarak okunabilir.

Bu ve buna benzer açıklama ve tutumlarla Eylül ve Ekim ayları boyunca siyasi gündemi muhalefet belirlerken, iktidar gündeme cevap yetiştirmeye mesai ayırmak durumunda kaldı. Siyasette oyunu kuran kazanıyor. Eylül ayından başlayarak artık gündemi muhalefet belirliyor, iktidar bu gündem başlıklarına cevap yetiştiriyor.

(Yarın, iktidar ve muhalefetin, bu kritik eşiği önümüzdeki dönemde nasıl aşabileceklerini değerlendireceğim.)

HATEM ETE KİMDİR?

Lisans, yüksek lisans ve doktora öğrenimini ODTÜ Sosyoloji Bölümü’nde yapan Hatem Ete, 2007-2008’de doktora araştırma bursuyla Columbia Üniversitesi’nde bulundu. 2008-2014 arasında SETA’da Siyaset Araştırmaları Direktörlüğü, 2014-2017 arasında da Başbakan Başmüşavirliği yaptı. Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Sosyoloji Bölümü’nde Öğretim Üyesi ve Ankara Enstitüsü’nde Araştırma Direktörü olarak görev yapmaktadır.

d1106b16-107a-4363-9ee9-85fa15e7ee9c.jpg

YORUMLAR (4)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
4 Yorum
Bunlar da İlginizi Çekebilir