Görüşler

Üç peynir: Siyaset, toplum ve mantık

Üç peynir: Siyaset, toplum ve mantık

Akdeniz Üniversitesi Felsefe bölümünden Doç. Dr. Fatih Doğrucan, Türkiye’deki milliyetçi kesime radikal bir özeleştiri önerisinde bulunuyor.

MEHMET FATİH DOĞRUCAN

MİLLİYETÇİ İKTİDAR 

Çok değil daha 3-5 yıl önce ayakaltı bir milliyetçilik tarifi ile yüksek hümanizma nutukları çekiliyordu. 36 etnik unsur sıralanıyor, millet etnisitelere tevdi ediliyor; toplum topluluklarla tanımlanıyor, ülke eyaletler ile idare edilebilir mi, o mesele tartışılıyordu. Haliyle tabii ki, böyle bir politikanın sonucunda cemiyet ise camaatlere bölünmekten nasibini alıyordu.  

Sonrasında gerek sosyal gerek siyasal hataların bedeli ağırlaştı, şartlar değişti. Türk milliyetçiliği iktidarının kaçınılmaz olarak ayak sesleri duyulmaya başlandı. Tüm dünyanın, küreselleşme senaryolarını sebep olduğu handikaplarla birlikte tartışmaya başladığı yerde, AB ülkeleri ise ulusal sınırları korumak üzere argüman geliştirip, birlikte olma halini sadece bağlayıcı ortak meselelere indirgeyerek tarih, kültür ve bilinç içeriklerini koruma seçeneğine çoktan bürünmüştü bile.  

İşte böyle bir arka planda milliyetçilerin iktidarını, milliyetçiler yerine, milliyetçiliği işlevsel bir yetki üniforması gibi üstüne geçiren mevcut uzatmalı iktidar aldı. Milliyetçiliğin önlenemez yükselişini bastırmak için, “fatiha bilmezler, kafatasçılar, kandan beslenenler” olarak tanımlanan ve açılım sürecinin günah keçisine çevrilenlerin ideolojisi, artık iktidar mağazasında resmen vitrine çıkmıştı. Ancak kendi borsalarını bilmeyen milliyetçiler, ideolojilerinin kökünde “devrim” esasları olduğunu ve “devrim  başarılamadığı takdirde evrim” geçirilmesi gerektiğini çoktan unutmuşlardı. Malum “devrim” kelimesi zaten alerjen bir etkiye sahipti ve milliyetçiliğin ayakaltı yapıldığını 3-5 yılda unutan hafıza, devrim kelimesinin çağrışımlarını yıllarca hiçbir surette unutamıyordu.  

Neyse efendim, Türk milliyetçilerinin iktidar sırası, Türk milliyetçisiymiş gibi davrananlar tarafından çalındı. Yılların bozkurtları, bir karga gibi kimliklerini ağızlarından bıraktılar. Merkez sağ türküsü duyunca… Merkez sağın hormonlu siyasileri ve milliyetçiliği ayakaltı tarif edenlerin, ayaklarına kapanan milliyetçiler siyasete iktidar adına değil kırmızı halıda olmak adına doluşunca ortaya bir “dalkavuklar gecesi” resitali çıktı haliyle…  

İktidar için meşakkatli bekleyiş yerine kestirmeden meclise doluşmak isteyen evde kalmış siyasiler, CHP düeti ile iktidarından muhalefetine darp ve gasp sayılabilecek bir tıynetle Türk Milliyetçisi olmayanların eline geçti. Bugün kabul etseniz de etmeseniz de, iktidarda bulunanlar tarafından, milliyetçilik bizzat tüketim metası olarak kullanılarak, popüler hamaset artığına dönüştürülmektedir. Türk milliyetçiliği sokaktan devlete her noktada semboller, metaforlar fetişizmine ulaşacak derecede pohpohlanmakta ancak Türk milliyetçileri ağzında bir peynir gibi taşıdığı Türk milliyetçiliğini, çoktan kendisini övenlerin önünde ağzından düşürmüş durumda… 

Yola Ülkücü Cumhurbaşkanı, Ülkücü Başbakan, Ülkücü Meclis Başkanı diyerek çıkanların coşkuyla kutladığı en büyük zafer Ülkücü bir Belediye Başkanı’na razı gelmek oldu son tahlilde. Hani Çin’in ipeğine, kadınına tamah etmiş olunsaydı mükerrer tarih deyip geçecektik de, neye aldanıldı da tongaya basıldı, orası muğlak. Sonuç olarak “devrim” yapamadı milliyetçiler, Ergenekon’dan çıktık… Vardığımız iklimde “evrim” de geçiremedik. Modası geçmiş hormonlu merkez sağ iğnesi, evrim yerine kanser bıraktı hücrelere. Kanserli bir evrim sürecini Türk Milliyetçileri atlatmak zorunda… Çünkü bu Cumhuriyet’in kurucu iradesi ve hafızası halihazırda! 

GÖSTERİ TOPLUMU 

Toplum gösteri toplumu, Guy Debord doğru bir tespitle insanlığın son halini tanımlamış. Her şey gösteri kültürü ile devam ediyor. Herkeste inanılmaz bir performans ve “show must go on” hali var. Bütün mesele aslında hiçbir şey olmayanların ve muhtemelen anasının kuzusu, babasının biriciği, sevgilisinin aşkısı olmaktan öteye gidemeyecek olanların yaşamak istediği varoluş tatmininde saklı… Sosyal rol ve statü arayışlarının en kestirme hali bulunmuş. En kolay ve en emeksiz basitlikte, bir koyup, 5-10 hatta kimbilir belki de 50 alma yolu keşfedilmiş. Herkes bu açıdan şovmen. İletişim uzmanı mübarek… Sosyal medyada takipçi sayısıyla sosyal statü arasında doğrudan veya dolaylı ilişki kuranların bolluğu artık şaşırtmıyor da kimseyi. Bilgisi olmadan fikri olan insanın dünyasında yaşıyoruz artık. Kendini istediği gibi bize dayatma hakkına sahip ve bizim katlanamaz olmamız ise önemsiz, ne büyük bir bencillik… 

Bu tipolojideki insan modelinin dünyası bilimin “keşif” heyecanına açık değil, ama tekniğin “icat” kavramını daha piyasaya sürülmeden tüketiyor. En kalitesiz ürünler veya hizmetler dahi bu yeni insanın “show” algısında tüketilebilir hale, pazarlama stratejileri ve retorik arka planla getiriliyor. Mantık çöküşte, dil oyunları revaçta…  

Bu yeni bencil insan türünün tüm sorunu aslında bilgi kavramının içini boşaltmasıyla başlıyor. Bu yeni bencil türünün özgüvenini sağlayan yegâne şey ise görecelilik. Elinde saldırgan bir görecelilik tutuyor. Fikrini söylediğinde ya ona anlamsız olduğunu nezaketen göstermiyorsun, ya da zaten onu çürüttüğünde, bu benim fikrim katılmayabilirsin dostum deyip, sana motto gibi dayatılan beklentilerin sana yüklediği nezaketinden besleniyor. Hem sonra ne olacak ki, yanlışı söyledikten sonra, kişisel görüşlere saygı kültürüne sığınıp yanlışta ısrar etmek, yeni yüzyılın karakteri değil mi? Bundan dolayı mantığın ırzına geçip, edebiyatın kudretine sığınmıyor mu herkes? Mesela Nietzsche’nin, “Özgürlük bizi birbirimizden ayıran mesafeyi korumaktır” sözü için yazdığı sayfalarca argümanı yok sayıp sadece bu kısmın çıkarım olduğunu unutarak, onu basit bir aforizmaya düşürmüyorlar mı? Bunlar artık medeniyetin düşünce ürünleri mi? Yoksa sosyal medya mezeleri mi? Hem de peynir cinsinden… Peynir aslında ağzından düşüyor kandırılanın yeniden, lakin kandıran da tilki değil, bildiğin başka karga. Hepsi birbirine benziyor bu açıdan…  

MANTIK-EDEBİYAT 

Mantık bir zamanlar kurallı doğası ile iki sebep öncülden, bilgiyi bir çıkarım olarak yakalardı. Şimdi ise mantığın yerine bir takım dil oyunları, kendisini mantıkmış gibi dayatıyor. Mesela mantık kavramın doğasına ve onun gerçeklik ile uyumuna bakar. Ancak dil ise kurallı söylenen herhangi bir yalanı, bir hatayı bile doğru algılatabilecek bir retorik düzeni mümkün kılar. Günümüzde iletişim ve pazarlama teknikleri, psikoloji eksenli bir dünyanın “ikna” eylemini yarattı. Sanırım en çok okunan beş akademik eser sayın desem Robert Cialdini’nin “İkna Psikolojisi” isimli kitap ilk beşte çıkar, Geri kalanı da kendini pazarlama tekniğine dönüşen Nöro-Linguistik saçmalıkları…  

Dil ve ona ait oyunlar dünya savaşı başlatacak, mantık ise savaşları bitirecek bir doğada olduğu halde, insanlar mantık yerine dil oyunlarını seçer genelde. Düşünsenize, Adolf Hitler’in “Hannover” konuşmasını ve o meşhur repliği: 

- Eğer ben bir rüya görüyorsam, evet bu bir hayaldir, ama hepimiz aynı rüyayı görüyorsak bu yeni bir gerçek başlangıcıdır.  

İşte bu söz ikinci dünya savaşının fitilini ateşleyecek olan yükseliş sürecini başlatmıştı ve bu bir dil oyunuydu. Çünkü mantık ve onun kurallı doğası, kavramların gerçekliğinden hareket ederdi. kavramları denetlerdi. Eğer insanlar mantık denetlemesine başvursaydı, rüyanın bireysel bir etkinlik olduğunu, herkesin aynı rüyayı görmesinin kesinlikle mümkün olmadığını, -imişçesine kabul edilen- varsayımın dahi söz konusu olamayacağını fark ederdi. Ancak dilin ve ona ait oyunların büyüsü, düşünceyi çoğu zaman esir almıştır. Bu esaret ile mantık defalarca dil tarafından iğfal edilmiştir. Yoksa neden günümüzde mantığın ürünü felsefe yerine dilin ürünü edebiyat bu kadar önemsenmiş olsun ki..? 

Hatta dil oyunu bu kadar muktedir olmasa, seçkinlerin düşlemi yerine, avamın söylemi neden meşru eylem haline dönüşsün..? O sebeple peynir filozofun ağzında, hakikat dedikleri an, sahtesine ağız açıp düşürüyor peyniri çoktan… 

 

YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
Bunlar da İlginizi Çekebilir