Görüşler

Yazar ve diktatör

Yazar ve diktatör

Araştırmacı yazar Muhsin Altun, Endonezya’daki darbe girişiminin 56’ncı yıldönümünde yıkımın toplumsal etkisinin hâlâ devam ettiğini dile getiriyor.

DARBE... 1 Ekim 1965 sabahı, Endonezya’nın başkenti Jakarta bir grup subayın darbe girişimine sahne oldu. Kendilerini “30 Eylül Hareketi” olarak tanıtan darbeciler, ordunun üst komuta kademesinden altı generali kaçırıp öldürdüler.

Radyodan okuttukları bildiriye bakılırsa ülkenin kurucu lideri Sukarno’yu antikomünist generallerin darbesinden korumak üzere harekete geçmişlerdi.

Buna karşılık, Stratejik Rezerv Komutanı Suharto, geride kalan generallerin en kıdemlisi olarak komutayı ele aldı ve aynı günün akşamı tek kurşun atmadan darbe girişimini bastırdı. Kendisi ulusun yeni kurtarıcısı olurken darbeciler bir aile fotoğrafı bile çektiremeden dağılmışlardı.

Darbecilerin karargâh olarak kullandığı Halim Hava Üssü’ndeki iki sivilin ifadelerini değerlendiren ordu sözcüleri, girişimin ardında Endonezya Komünist Partisi’nin (PKI) olduğu yönünde açıklamalar yaptılar. General Suharto, radyodaki ulusa sesleniş konuşmasını “kökleri kazınacak” diyerek tamamladı.

diktator.jpg

Ardından ülkede 20. yüzyılın en büyük kıyımlarından biri başladı. Ekim 1965 ile Mart 1966 arasındaki altı ay içinde, bir milyonu aşkın insan “Ensar” adı altında örgütlenen dindar çeteler tarafından Komünistlik ve “darbe girişimine katılım” suçlamasıyla öldürüldü. PKI bağlantılı olduğu değerlendirilen yaklaşık 1.5 milyon kişi tutuklanıp cezaevine konuldu.

Sadece Java adasındaki cezaevlerinde 34.000 “B Grubu” tutuklu vardı. B Grubu, PKI ve yan kuruluşlarına üye olmakla birlikte darbe girişimine katıldıklarına dair kanıt bulunmadığı için mahkemeye çıkarılmayan ancak tahliyesi sakıncalı görülen Komünistlerden oluşmaktaydı.

KIZIL ADA

Tutukluları uzun süre cezaevinde tutmanın maliyeti rejimi farklı arayışlara yöneltti. Hükümetin görevlendirdiği bir heyet, Jakarta’nın 2.700 km kuzeydoğusundaki Buru adasının bir Komünist ceza kolonisine dönüştürülmesini önerdi. Burası, kaçışı doğal olarak engelleyen sık ormanları ve yaşamı sürdürmeye yetecek kaynakların varlığı nedeniyle uygun görünüyordu.

Buru adası, B Grubu Komünistler için “Rehabilitasyon Teşkil Merkezi” olarak belirlendi. Projenin uygulanmasından sorumlu adalet bakanı Sugih Arto’ya göre, dört duvar arasında olmaktansa bir adada yaşamak “daha insani” sayılırdı.

17 Ağustos 1969 günü 850 kişilik ilk kafile denize açıldı. “Buru Adası İnsaniyet Projesi” kapsamında, üç yıl içinde adaya nakledilen tutuklu sayısı 10.000’i aşmıştı. Geri dönüş söz konusu değildi; Buru adası bundan böyle “Kızıl Ada” olarak tanınacaktı.

Tutuklular, kendi inşa ettikleri her biri elli kişilik barakalarda kaldılar. Yaşam koşullarının çok sert olduğu adada, ilk yıllarda çok sayıda tutuklu yetersiz beslenme, verem, sıtma, aşırı çalışma ve sert cezalardan dolayı hayatını kaybetti. Kıtlık, seller ve zehirlenmeler bazı tutukluları intiharı seçmeye zorlarken bazısı işkenceye yenik düştü. Daha büyük kısmı da kasıtlı ihmalin kurbanı oldu.

İnsan hakları örgütlerinden ve Jimmy Carter yönetimindeki ABD’den yükselen çağrılar, B Grubu Komünistlerin çoğunun 1979’da tahliyesiyle sonuçlandı. Tutuklular tahliyeden önce, Marksist-Leninist ideolojiyi yaymayı amaçlayan faaliyetlerde bulunmayacaklarına ve devlet aleyhine dava açmayacaklarına dair bir “taahhütname” imzalamak zorundaydı.

yazar-pramudya.jpg

BURU DÖRTLÜSÜ

B Grubundan en son tahliye edilen kişi, taahhütname imzalamayı reddeden ünlü yazar Pramudya Ananta Tur oldu. Bütün iktidarların kuşkuyla baktığı Pramudya (1925-2006), sömürgen Hollanda, “Bağlantısız” Sukarno ve son olarak faşist Suharto rejimi altında, ömrünün yaklaşık 17 yılını cezaevinde, 13 yılını ev hapsinde geçirdi.
Darbe girişiminin ardından 13 Ekim günü Pramudya’nın evi antikomünist bir çete tarafından basılıp yağmalandı, kitaplığı ve notları yakıldı. Yaklaşık beş yıl Jakarta’da tutuklu kaldıktan sonra ilk kafile içerisinde Buru adasına nakledildi.

Pramudya, Buru adasında tam on yıl kaldı. Kirli bir un ve yanında yakalayabildiği kedi, köpek, yılan, kertenkele, kertenkele yumurtası gibi gıdalardan ve sistematik şiddetten oluşan bir beslenme rejimi vardı. Bir askerin tüfek dipçiği ile vurduğu sağ kulağı duymuyor, sol kulağı ile kısmen duyabiliyordu.

Dönemin şakacı adalet bakanı, Pramudya için “yazmasına izin verdik ama kalemi ve kâğıdı yok” demişti. 1973’te yoğunlaşan uluslararası çağrılar üzerine angarya yükümlülüğünden kurtuldu ve yazması için bir daktilo verildi. 20. Yüzyıldaki sömürgeci dönemin ilk yarısını anlattığı “Buru Dörtlüsü”, onun adada geçirdiği on yılın ürünüdür. Buru Dörtlüsü, ilk önce tutuklu arkadaşlarına anlattığı, sonra müsadere tehlikesi altında yazıya geçirdiği ve nihayet kadın akrabalarının gizli ceplerinde dışarıya çıkartabildiği dört hikâyeden oluşuyordu. Adada yaşadıklarını ise “Dilsizin Sessiz Şarkısı”nda (Nyanyi Sunyi Seorang Bisu) keskin bir dille anlatacaktı.

Bir gazeteci 1972’de Suharto’ya, Pramudya’nın 30 Eylül hareketiyle ilgisi olduğunu gerçekten düşünüp düşünmediğini sordu. “Hayır” dedi Suharto gülümseyerek ve devam etti: “PKI’nin kültür kanadı LEKRA’nın bir üyesi olarak, eğer darbe başarılı olsaydı onun gibi insanlar darbeyi kutsayacaklardı.”

Yaklaşık 15 yıllık tutukluluktan sonra tahliye edilen Pramudya, 1992 yılına kadar ev hapsinde tutuldu. 1999’daki ABD ziyaretinde kendisine Komünist olup olmadığı sorulduğunda, böyle bir kimlik taşımadığını ancak “militarist ve faşist” olarak tanımladığı Suharto rejiminin kendisini böyle nitelediği cevabını verecekti. En sevdiği Amerikan yazarları sorulunca iki kişinin adını verdi: John Steinbeck ve William Saroyan.

Pramudya, darbe girişimini ise son kitabı Sürgün’de şöyle değerlendirdi: “Olan şudur: Ordu ve Suharto darbeyi başlattı ve ardından başkalarını darbecilikle suçlayarak iki milyon insan öldürdüler. Anlıyor musunuz? Kendi yaptıkları bir şeyin intikamı için iki milyon insan öldürdüler!”

MEZARSIZ ÖLÜLER

Endonezya’yı yaklaşık 32 yıl demir yumrukla yöneten Suharto, ülkeyi sarsan Güneydoğu Asya ekonomik krizinin tetiklediği yaygın öğrenci gösterileri karşısında 21 Mayıs 1998 günü istifa etti. Geride, IMF ile imzalanmış bir “Standby anlaşması” ve ekonominin kritik sektörlerinde faaliyet gösteren otuzu aşkın aile şirketi bıraktı.

Pramudya ve arkadaşları, 10 Mart 1999 günü “1965 Kurbanlarını Araştırma Vakfı”nı kurdular. Vakfın kuruluşu dindar Müslümanların sert tepkisiyle karşılaştı. Antikomünist sloganlar içeren pankartlarla caddelere döküldüler. Bir dindar çete, vakfın başkanı İbu Sulami’nin evine saldırarak yakma girişiminde bulundu. PKI’nin kadın örgütlenmesi GERWANİ’nin son lideri İbu Sulami, darbe girişiminin ardından 17 yıl tutuklu kalmış; bu yazıda anlatılması uygun olmayan işkence ve aşağılamalara maruz kalmıştı.

suharto-11.jpg

Vakfın birincil amacı, toplu mezarların ortaya çıkarılmasıydı. İbu Sulami, ilk kez 2000 yılında Orta Java’daki bir toplu mezarın açılmasını sağladı. Adli antropoloji uzmanlarının yardımıyla iskeletlerden teşhis edilebilenler -yeniden defin için- ailelerine teslim edildi.

25 Mayıs 2001 günü Kaloran köyünde düzenlenen cenaze töreni, Kaloran İslami Kardeşlik Forumu (Forum Ukuwah İslamiya Kaloran) üyesi bir grubun saldırısıyla kesintiye uğradı. Saldırganlar kefenleri parçalayıp kemikleri etrafa dağıttılar, bir kısmını yaktılar. Cenazelerin buraya gömülemeyeceğini savunan dindar topluluk, ülkede Komünizmin yeniden canlanmasını önlemek için yerel meclise vakfın yasaklanması çağrısında bulunarak dağıldı. Bir Ensar liderine göre, eğer cenaze töreni gerçekleşmiş olsaydı kurbanların Komünist ve ateist oldukları miti sembolik olarak zayıflayacaktı ve Allah’a inanan diğerleri gibi “insan” kimliğine geri döneceklerdi.

Uzun süren cezaevi ve tecrit koşullarında bünyesi zayıflamış olan Pramudya, 30 Nisan 2006 günü vefat etti. Geride, bazıları Türkçeye de çevrilen elliyi aşkın kitaptan oluşan saygın bir edebi miras bıraktı.
İstifasının ardından on yıl daha yaşayan Suharto ise 27 Ocak 2008 günü öldü. Ne yargılanmış ne de ciddi bir itibar kaybına uğramıştı. Bugün fesli ve başörtülü Müslümanlar, Suharto’nun görkemli türbesinin başında dua edip Kur’an okumaktadır. Dünya tarihindeki en zalim faşist liderlerden biri, Endonezya’yı “ateizm ve Komünizmden kurtaran” şanlı bir asker ve İslam’ın dindar bir takipçisi olarak anılmaktadır.

Onun ülkede estirdiği korku ve terör, “Komünist” olarak fişlenen yoksul kitlelere uyguladığı kıyım, nedense Batı başkentlerinin dikkatini çekmemişti. Endonezya’daki kıyımı “model operasyon” olarak adlandıran dönemin CIA yetkilisi Ralph McGehee’nin sözleri, bunun olası nedeni hakkında fikir vermektedir: “Bütün büyük kanlı olayların Washington’dan izini sürerek Suharto’yu iktidara götüren yolu bulabilirsiniz. Bunun başarısı, defalarca tekrarlanacağı anlamına geliyor.” Daha sonra Şili, Arjantin, Orta Amerika, Bolivya, Ruanda, Kongo ve Bosna’da tekrarlanacak kıyımların ilki ve en kanlısı Endonezya’da sahnelenmişti.

SONUÇ

Suçluya “cezasızlık” vadeden bir rejimde, kurban ya “hesabın ahirete kaldığı” yorumuna sığınacak ya da geçmişinden ve umutsuz yaşamından utanır hale gelecektir.

Endonezya’da ikincisi oldu. “Darbe girişimine katılım” suçlaması, Suharto döneminde kalıtsal bir leke, bir tür İlk Günah gibiydi. Yaratılan korku, utancı da beraberinde getirdi: Failler cürümleriyle medyada boy gösterirken işkence ve tecavüze uğrayanlar, sevdiklerini kaybedenler bundan dolayı utanç duydular. Ülkeyi “Korku Takımadaları” olarak adlandıran gazeteci Andre Vltchek’in tespitiyle, “gerçeği analiz etmeye olan isteksizlik ve yetersizlik kendini kandırmaya; çekilen acılar utanca; işlenen suçlar onura dönüştü.”

İyi planlanmış ve uygulanmış bu vahşi psikolojik oyunun etkisi bugün de sürmekte; Endonezya halkının büyük çoğunluğu rejimin kurbanlarla ilgili anlatılarını benimsemiş görünmektedir.
Kıyımdan kurtulabilenler acılarını mezara götürürken hala ne özre ne de tazminata yanaşan devletin en büyük umudu gerçekleşmek üzeredir: Önümüzdeki on, bilemediniz yirmi yıl içinde, Endonezya’yı ilerici bir ulustan faşist bir devlete çeviren korkuları hatırlayan kimse kalmayacak. İnsanlar sessizce bu dünyadan göçerken faşizm -muhtemelen- yaşamaya devam edecek.

YORUMLAR (10)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
10 Yorum
Bunlar da İlginizi Çekebilir