Bakan Kirişçi 'Urfa'daki yağış önceden biliniyordu' diyerek açıkladı: 15 canımızı aldı ama toprak suya kavuştu

Bakan Kirişçi 'Urfa'daki yağış önceden biliniyordu' diyerek açıkladı: 15 canımızı aldı ama toprak suya kavuştu

Tarım ve Orman Bakanı Kirişci, katıldığı canlı yayında Kahramanmaraş merkezli depremlerden etkilenen Şanlıurfa ve Adıyaman'ın şimdi de sel felaketiyle mücadele etmesi hakkında açıklamalarda bulundu. "Şanlıurfa'daki yağış göz ardı edilebilecek yağış değildi. Burada biliniyordu niye yapılmadı? Evet, biliniyor ama bunların hayata geçirilmesiyle ilgili elimizdeki enstrümanlar yetersiz kalabiliyor." diyen Kirişçi, "Bir taraftan 15 canımızı aldı ama diğer taraftan toprak suya kavuştu." diye konuştu.

Tarım ve Orman Bakanı Vahit Kirişci, HaberTürk'te Kübra Par'ın Açık ve Net programında gündeme dair açıklamalarda bulundu. Kahramanmaraş merkezli depremlerden etkilenen Şanlıurfa ve Adıyaman'ın şimdi de sel felaketiyle mücadele etmesi gündemdeki yerini koruyor. Kirişçi, sel felaketiyle ilgili "Şanlıurfa'daki yağış göz ardı edilebilecek yağış değildi. Burada biliniyordu niye yapılmadı? Evet, biliniyor ama bunların hayata geçirilmesiyle ilgili elimizdeki enstrümanlar yetersiz kalabiliyor." diye konuştu.

Kirişçi, kuraklık ve yağışlarla ilgili olarak "Yağışların düzensizliği var. Kuraklık riski de vardı. Bir taraftan 15 canımızı aldı ama diğer taraftan toprak suya kavuştu. Atatürk Barajı'nda su mesafemiz 300 bin metreküp arttı. Bu önemli bir şey. Tabii ki taşkın, sel olmasın. Üç günde bu kadar yağış olsun elbette istemeyiz." ifadelerini kullandı.

Kirişci'nin açıklamalarından öne çıkan başlıklar şöyle:

Sel felaketinde 15 vatandaşımız hayatını kaybetti. İnşallah buradaki sıkıntılar süratle giderilecek. Yıllık ortalama yağış miktarı Şanlıurfa'nın 460 kilogram. 14-15 mart itibariyle yağış miktarı 128 kilogram yağış düştü. Bugünü de eklediğimizde 138 kilograma çıktı. Şanlıurfa'nın 1 yıllık aldığı veya alması beklenilen yağış üç günde üçte biri nispetinde almış oldu. Bu miktarda bir yağış ister istemez taşkınları ve hasarları meydana getiriyor.

"ŞANLIURFA'DAKİ YAĞIŞ SIRADAN BİR YAĞIŞ DEĞİL"

Üç derenin geçtiği yerlerde, örneğin DSİ'nin sorumluluğunda olduğu için ifade ediyorum, burada sele, taşkına neden olabilecek durum yok. Fakat aşırı yağışın getirdiği taşkınla birlikte bu taşkından etkilenebilecek işyerleri ve konutlar var. İstanbul'da Allah göstermesin depremin yıkabileceği konut ve işyerleriyle ilgili senaryolarla ilgili hepimiz her şeyi biliyoruz. Bunların değişimi ve dönüşümü, maalesef orada kentsel dönüşüme itiraz edenler, mahkeme kararıyla tek bir kişi de olsa, bu değişimi engelleyenlerin varlığından söz ediliyor. Sayın Cumhurbaşkanımızın başkanlığında ağırlıklı olarak akademik toplantı etkinliği oldu. Şanlıurfa'daki yağış göz ardı edilebilecek yağış değildi. Burada biliniyordu niye yapılmadı? Evet, biliniyor ama bunların hayata geçirilmesiyle ilgili elimizdeki enstrümanlar yetersiz kalabiliyor. Benim söylemek istediğim o.

"YÜZYILLARDIR GÖRMEDİĞİMİZ BİR FELAKETTİ BU"

Bu afet herhangi bir afet değil. Bence öncelikle iyi tanımlayabiliyor olmak lazım. Asrın felaketi derken sadece bizim tanımlamamız değil, karada meydana gelen belki yüzyıllardır görmediğimiz felaket. Ben Hatay'da koordinatör olarak başladım. Vali eşiyle birlikte ikinci kattan kayarak kurtulduğunu söyledi. Herkes enkaz altındaydı. Belediye başkanlarını sordum. Dediler ki, 'depremde şu anda enkaz altında'. Burada bir dayanışmanın sergilenmenin ihtimali adeta sıfırdı. Hatay'da çoğunlukla da deprem sabahında gerçekten kendi uçağımız olduğu halde Hatay Havalimanı'na inemedim. Adana'dan karayoluyla geçtik. Normalde bu tür depremlerde komşular, iller arasında bir dayanışma olur, biri diğerine yardım eder. Öyle bir şehir düşünün ki ayakta kalan bina oranı yüzde 10'larda. 12 Mart'ta bir Cumhurbaşkanlığı kararnamesi yayınlandı. Büyükbaş ise büyükbaş, küçükbaş, kanatlı, arılı kovan türlerinin hepsini inşallah tazmin edeceğiz. Bire bir ayni olarak bunları ödemiş olacağız.

"HAYVANINI KAYBEDENLERE AYNİ OLARAK VERİLECEK"

80 bin üzerinde köy evleri TOKİ tarafından yapılacak. Hayvancılık faaliyetlerinde bulunmak isteyen, sera üretiminde bulunmak isteyen, diğer tarımsal faaliyetlerde bulunmak için de ihtiyaçlar karşılanmış olacak. Hayvanları kayıp altında olmayanlar var. Onları da tespit ettiriyoruz. Ayni olarak bire bir karşılayabileceklerimiz daha çok kayıpta olanlar. Desteklerin hepsini ziyadesiyle yaptık. Türkiye büyük devlet. Bu desteklerimizi o kardeşlerimizi de yaparız. Kayıt dışı da olsa. Yaralanmış olan hayvanlar alındı, büyükbaş, küçükbaş kesimini gerçekleştirildi. Gebe ve genç hayvanları aldık TİGEM'de bakımını üstlendik. Bunların sütlerinin alımını yaptık. Bütün bunların hepsi vatandaşlarımızın mağduriyetinin giderilmesi. Hayvanların genellikle köydeki vatandaşın yaşadığı konutlarının altında olduğunu bilelim. Bizim bu bina yıkılmalıdır, ağır hasarlıdır, orta hasarlıdır diye statüsünün belirlenmesi gerekiyor. Bunu Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı yapıyor. Onlar onay verince ekibimiz oraya giriyor.

"8 BİN BÜYÜKBAŞ, 66 BİN KÜÇÜKBAŞ KAYIP OLARAK GÖZÜKÜYOR"

Günler geçmesine rağmen hala hayatta olan hayvanları çıkardık. Faaliyetlerimiz halen devam ediyor. Tespitler sürüyor. 12 binin üzerinde köy var. Bu coğrafyalarda olan vatandaşın üstünde yaşadığı altında ahırın bulunduğu hayvanların tespit çalışması sürüyor. 8 binin üzerinde büyükbaş hayvan 66 binin üzerinde küçükbaş hayvan şu anda kayıtlarımızda telef olmuş olarak gözüküyor. Ayni olarak bunların karşılanacağı sözünü vermiş olduk. Bu hayvanlardan yayılabilecek hastalıklar konusunda son derece titiziz. Aşılama faaliyetlerimiz yürüyor. Veteriner kliniklerimiz mobil olarak var. Bunlar aynı zamanda sahipsiz hayvanlara da bu hizmetleri veriyorlar.

"O KADAR ÇOK KONUTU ORALARA YAYMAK DURUMUNDASINIZ"

Bize bu deprem şunu öğretti; bir faylardan uzak duracağız, ikincisi sıvılaşma kabiliyeti yüksek olan coğrafyalardan uzak duracağız, üçüncü olarak da tarım arazileri. Bizim 2002 yılında kişi başı zaten 4 dekar gibi çok yüksek olmayan bir arazi büyüklüğümüz var. O yıl 66 milyondu nüfusumuz, şimdi 85 milyona çıktık. Böyle baktığınızda artan nüfus, gelen turist sayısı, tüketim alışkanlıklarımız, refah seviyemizin yüksekliği, çocukluk, gençlik yıllarında soframızda olanlar bugünkü neslin tercih etmediği şeyler. Tarım arazisi tabiri yerindeyse siz bir balçığın içinde ayağınızda çizmeler de olsa kendinizi ayakta tutmakta zorlanırsınız. Tarım toprakları da böyledir. Özellikle Risk Kalkanı ile ilgili çalışmalara katkı verirken, tarımsal yapıların kendisi dahil, ağır, ağıl, kümes, sera, silo, depolar bunlar. Ahırı bile gelişigüzel yapmamız gerekiyor. Mutlaka yapılması gereken yerlere yapılması gerekiyor. Biz Çevre Şehircilik İklim Değişikliği Bakanlığımızla oturup, orman envanterinde gözüken veya ağaçlardan müteşekkil olmadığı yerleri belirledik. Adıyaman için tek bir yere bütün şehri taşımak artık çok mümkün değil. O kadar çok konut yapacaksınız ki, yaymak durumundasınız. Bu tür yerlerde eliniz zayıflıyor.

"MTA ORALARDA GİDİP ZEMİN ETÜDLERİNİ YAPTI"

Eğer mera yoksa, marjinal tarım alanlarını bu iş için kullanabilirsiniz. Burada da zemin çalışması yürütülüyor. Zeminin sertliği önemli. Tarım toprakların zaten böyle bir dayanımı söz konusu değil. Bizim alternatifli olarak gösterdiğimiz yerler var. 11 ilin tamamında ilçeler düzeyinde de çalıştık. MTA ile gittiler, fay hatları gösterildi. Güçlü faylar, iri faylar, diri faylar. Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı zemin etütlerini yaptı. Son Cumhurbaşkanlığı kararı ile süreç hızlı ilerlesin. Çadırı haklı beğenmeyip de konteyner isteyen depremzede var. Bizim esas çözümümüz kalıcı konutlar. Bu çalışmalar yürütülürken prosedür hızlı ilerlesin diye. Zemin etütleri yapıldı.

"MİLLİ EMLAK'TAN YER ALIP AĞAÇLANDIRMALARI YAPIYORUZ"

Biz burada makul olan çözümleri paylaşmaya çalışıyoruz. Bir kent merkezi kavramı var. İnsanlar bizi 30-40 km'ye götürmeyin diyor. Bunun orta yolunun bulunması gerekiyor. Periferide bulunan şehir şu anda onları mutlu edecek durumda değil. Bizim önceliğimiz tarım arazisi. Sonra mera sonra da ormanın vasfı ile zayıf olan yerlere gelip yapabilirsiniz dedik. Biz Milli Emlak'tan oranın iki katı yer alıp, ağaçlandırma çalışmalarını yürütüyoruz.

"AF KELİMESİ LÜGATTEN ÇIKARILMALIDIR"

Tarım alanlarındaki daralmayla ilgili özellikle son 2 milyon hektarlık 18-19 yılda kaybettiğimiz alan var. Kanun çıktıktan sonra bu 700 bin dekara düşüyor. Bizim gönlümüz buna da elbette rıza göstermiyor. Büyük ova kavramını iktidar olarak biz getirdik. Bir anlamda SİT alanı gibi düşünün. Her alanda olduğu gibi bu da bir eğitim konusu. Sanayi mi, tarım mı? Hayır! Bunlar birbirinin tamamlayıcısı. Böyle karşılaştırma bizi doğru yola götürmez. İmar affı konusu. İktidar ile muhalefetin çok kolay içselleştirdiği konu. Şu anda imar affını kimse ağzına alabilir mi? Hatta af kelimesi lügattan çıkarılmalı. İmar affı asla ağıza alınmayacak şekilde anayasal güvenceye kavuşturulmalı diyen bizim Adalet Bakanımız Bekir Bozdağ Toprak bizim tarımsal üretimimiz için olmazsa olmazımız. Su ikinci kaynağımız. Üretimini yapacak olan insan üçüncü faktördür.

"TARLA BİTKİLERİNDE CİDDİ BİR HASAR YOK"

11 ilin tarım açısından çok önemli bir coğrafya olduğunu belirtiyoruz. Burada tarımsal üretim alanının yüzde 17'si, bitkisel üretimin yüzde 17'si bu bölgede. Ekili alanların yüzde 16'sı, tarımsal hasılaya baktığınızda yüzde 15'i gibi paya sahibiz. Türkiye'de tarımla uğraşan 7 kişiden birisi bu 11 ilde şu anda tarımla iştigal ediyor. Canlı hayvan sayısının yüzde 17'si. Tarımsal ihracatta yüzde 22 gibi bir kabiliyeti var. Bitkisel üretim yüzde 17 diyoruz. Daha önceden kışlık olarak ekildiği için, buğday gibi ürünler bu depremde zarar görmedi. Özellikle fayların geçtiği coğrafyalarda açılmalar oldu. Ürün olgunlaştığında hasadı zor olabilir. İnşallah o konuda da rahatlama olacaktır. Oralarda ürün kaybı olduğunda, eksiklikleri tespit ettirip kendilerine destek vereceğiz. Tarla bitkilerinde çok ciddi hasar yok. Meyve sebze konusunda, bölgenin üreticilerinin kendileri tarafından hasat edilmeyen ürünlerle ilgili yaşadıkları sorunlar var.

"HAYVAN POPÜLASYONUNDA PROBLEMİMİZ YOK"

17 milyon büyükbaş, 56 milyon küçükbaşı olan Türkiye var. 8 bin büyükbaş, 66 bin küçükbaş hayvan kaybı var. Hayvanların geri kalanları yaşıyor, vatandaşımızın himayesinde. Burada hayvan popülasyonu açısından büyük problemimiz yok. Oransal anlamda çok düşük telef olan hayvanlar. Küçükbaş hayvanlar da binde birine tekabül ediyor ancak.

"5 MİLYAR LİRALIK DESTEK BURAYA GELMİŞ OLDU"

Şu anda tespit çalışmaları devam ediyor. Biz ne yaptığımızı bilelim ve ne yapmak istediklerimizi ifade edelim. Kısa vadede mazot ve gübre desteği. 2. 9 milyar tutuyor 11 ilin desteklemeleri. 364 bin çiftçiye tekabül ediyor. Yem desteği verdik. 16 bin top yem dağıttık. 'Bu yemleri bulamıyorum' diyen vatandaşımıza yem desteğini bire bir sağladık. 58 bin ton ısınması için odun dağıttık. Bir kamyonun 10 ton odun aldığını düşündüğünüzde, 5800 kamyon odun dağıtmışız. 16 bin yem yeterli değil, depreme özel olarak 1.4 milyar liralık bir destek daha çıkarttık bedelsiz olarak. Birincisinde ayni olarak verdik ikincisinde bayilerin açılmalarını sağladık. Başta tarım kredi kooperatiflerimizin kendi yerleri olmak üzere. 473 milyon lira hayvancılık destek verdik. Topladığınızda 5 milyar liralık destek buraya gelmiş oldu.

"SULAR ÇEKİLİNCE TAM TESPİTİ YAPMIŞ OLACAĞIZ"

Tespitler yapıldıktan sonra telef olan hayvanlarla ilgili olarak bire bir karşılayacağız. 12 Mart'taki kararda şu var; 1,5 milyon arılık kovana ihtiyaç olan şeker de var. Herhangi karşılık beklemeden veriyoruz. Bu destekleri verirken 'hayır yetmez başka desteklerimiz de olmalı' diyoruz. Eğer 14-15 Mart'ta bu yağışlar olmamış olsaydı Şanlıurfa'da kendi tünellerimizden o ovaya devam ediyor olacaktık. Yağışlar hem fazla hem de ihtiyacın üzerinde geldiği için su verme işini kestik. Kuraklığın verim düşüklüğünü öngörüyor idik. Şanlıurfa'nın bazı bölgelerinde aşırı selden dolayı seralar zarar gördük. Buğdayda da kısmi zarardan bahsediliyor. Sular çekilince tam tespiti yapmış olacağız.

"BİR TARAFTAN 15 CANIMIZI ALDI AMA DİĞER TARAFTAN TOPRAK SUYA KAVUŞTU"

Bitkisel üretim kısmında stoklarımız var. Buğdayla ilgili stoklarımız var. Regülasyon kurumlarımız var. Toprak Mahsülleri Ofisi, Et Süt Kurumu, Türk Şekeri gibi. Bunlar devrede. Fiyatlarda bir yükselme açıkçası beklemiyoruz. Bu yüzde 127.76'lık oran bir önceki ay yüzde 142'lerdeydi. Aylık artış 6'lara düştü. Genel ekonomiden tarımsal ekonomiyi ayırmak mümkün değil. Temel girdileriniz var. Girdi fiyat endeksine baktığınızda görürsünüz. ÜFE bu. TÜFE değil. Bu da zaman içerisinde tüketici fiyatlarına kaçınılmaz olarak yansıyor. Genel ekonominin seyrindeki iyileşme devam ettiği müddetçe buraya da yansıyacak. Buralarda bir endişemiz, kaygımız yok. Yağışların düzensizliği var. Kuraklık riski de vardı. Bir taraftan 15 canımızı aldı ama diğer taraftan toprak suya kavuştu. Atatürk Barajı'nda su mesafemiz 300 bin metreküp arttı. Bu önemli bir şey. Tabii ki taşkın, sel olmasın. Üç günde bu kadar yağış olsun elbette istemeyiz.

"SIFIR TRAKTÖR VERECEĞİZ DEMEK ANLAMLI DEĞİL"

Tespitlerin tamamı yapılıyor. Bizim Sanayi ve Teknoloji, Ticaret Bakanlığı'nı ve bizi ilgilendiren kısmı var. Bu çalışmalarımız sürüyor. Traktörlerin hasar boyutuna bakmak lazım. Sel bölgesinde yüzlerce araç sürüklenmiş vaziyette. Bu tespitlerden sonra bir kısmı belki de tamir edilip verilmesi, bir kısmının bedellerinin ödenmesi çalışmalardan sonra yapılabilecek. Sıfır traktör vereceğiz, sıfır iş makinası vereceğiz demek çok anlamlı gelmiyor. Tespit çalışmalarının hepsinin yapılması lazım.

"BİZİM GIDA ARZINDA BİR SORUNUMUZ OLMAYACAK"

Bakanlık olarak görev sahamız üretimle alakalı. Bizim stratejik ürünlerimiz var. Ben bunlara un, yağ, şeker diyorum. Bunların bulunurluğu konusunda en ufak problem olmayacak. Bunlara erişebilirlik konusu bizim biraz da ötemizde kalıyor. ÜFE'yi elbette görmezden gelemeyiz. Bunları yok sayarak üreticiye 'bu fiyattan ürünlerini sat' diyemeyiz. Onların da faaliyetini sürdürülebilir kılmak lazım. Üreticinin üretme kabiliyetinin sürekliliği artı vatandaşın alım gücünün dengelenmesi sozkonusu. İlgili bakanlıklarımız çalışmaları var. Gıda Komitesi, Ekonomik Koordinasyon Kurulumuz var. Deprem ve sel taşkınından kaynaklı gıda arzında sorunumuz olmayacak.

"TAHIL KORİDORU DÜNYAYA VE BİZE CAN SİMİDİ OLDU"

Akaryakıtta gerileme var. Gübre fiyatlarında gerileme var. Mazot geçen yıl 30-31 liraydı. Şimdi düşüşle beraber, bizim en temel girdimiz. Aynı şekilde gübre fiyatlarında gerileme var. Tahıl Koridoru aslında dünyaya ve bize can simidi oldu. 445 dolardan buğdayın tonunu konuştuğumuz dönemden bugün 310 dolara teslim eden dünya piyasası var. Tahıl Koridoru'nun uzatılmasıyla ilgili olarak ekibimiz çalışmalarını sürdürüyor. Şu anda 24,5 milyon tonluk tahıl başta olmak üzere tarımsal ürünler var. Bu dünyada fiyatların gerilemesine sebep oldu. Tarımın kendisi stratejik olduğunu tüm dünyaya öğretti. Dünya keşke böyle bir tecrübeyi yaşamamış olsaydı.

"TÜRKİYE'NİN 20 BİN KONTEYNER ÜRETME KAPASİTESİ VAR"

Deprem bölgesinde 9 bin adet hayvan çadırı dağıttık. Ahır, kümes, ahıllara sahip olduğuna mütmain olduğumuz zaman birlikte karar vereceğiz. Köylüye 'ahırın varsa, altyapın varsa biz bunları sana teslim ederiz' diyeceğiz. Konteyner ihtiyaçlarının karşılanıyor olması, üretim faaliyetlerinin olmazsa olmasıdır. Hassa, Kırıkhan'da bu vatandaşlarımıza 'bakacak hayvanınız var, sulayacak bahçeniz var' dedik. Türkiye'ni konteyner üretme kapasitesi 20 bin adet. Bunu özel sektör üretiyor. İhracının da engellenmesi, yasaklanması konusunda birtakım tedbirler alınıyor. 11 il, bu kadar yoğun talep. Bunlar aşama aşama karşılanıyor. Özel olarak insanların ihtiyacı var dendiğinde karşılıksız kalmıyor. Bizimle irtibatta olan iş insanlarına da diyoruz. 'Siz de elinizde varsa veya satın almayı düşünüyorsanız bu konteynerleri kırsaldaki insanlara verin', diyoruz. Biz yıllardan beri üretim kırsalda yapılır, 'lütfen kırsala dönün' dedik. Şimdi böyle bir dönüşümü kalıcı hale getirecek adımlar atmamız gerekiyor.

"AYLIK SÜT ÜRETİMİ ARTTI"

27 bin tonun üzerindeki sütü topladık özeli de devreye sokarak. Bazı yerlerde sütü işleyen mandıralar zarar görmüş olabiliyor. Onlara yardımcı oluyoruz. Böylelikle çarkın dönmesini sağlıyoruz. Ulusal Süt Konseyi anahtar rol üstlenirken sektörün 'ülkede süt yok' yaklaşımıyla süt fiyatlarını ani yükseltmesi oldu. Hepimiz TÜİK'in verilerini kullanıyoruz. Aksine bir veri olmadığı sürece bu veriler üzerinden konuşabiliriz. Geçen yıl yüzde 3.3'lük gerileme oldu. Şimdi bu ay süt üretimi arttı. Bundan sonra da artmaya devam edecek. Buradaki mesele, biz bu mekanizmaları değersizleştirmemeliyiz. Et Süt Kurumu'nun regülasyon görevi duruyor. Süt Konseyi'nin aldığı kararların taraflarca kabul görmesi gerekiyor. Buradan hep üretici tarafına sesleniyorum hem de üretimi almak isteyen sanayici tarafına. Bunlar birbirinin tamamlayıcısı olmalı. Aksi takdirde sanayici ben süt bulamıyorum paniğine kapılıp, süt fiyatlarını yukarı taşıması gündeme gelir ki, bunlar yaşandı. Şimdi gerileme var. Et Süt Kurumu bu konuda regülasyon olarak devreye girer.

"ATATÜRK BARAJI 10 ŞİDDETİNDE DEPREM OLACAK ŞEKİLDE DİZAYN EDİLDİ"

11 ilin içinde yer aldığı coğrafyada 140 adet baraj ve göletimiz var. Depremle ilgili olarak bunları sürekli takip etmemiz gerekiyor. Halihazırda uygulanan sistemlerimiz var. Biz dedik ki, bu ölçümler yatmez, teknolojinin imkanlarını kullanarak barajlarda acil durum ve kumanda sistemi. Barajlarda şöyle problemimiz oluyor. Büyük miktarda suyu tutmak için gövdenin dirineçli olması gerekiyor. Gövde zarar görürse, tarım arazisini alıp götürebilir. Baraj güvenliği çok önemli. Gövde barajlar yapılırken hesapların hepsi yapılıyor. Deprem büyüklüğü 10'un üzerinde olacak şekilde Atatürk Barajı gövdesi ona göre dizayn edilmiştir. Gövdede en ufak çatlakta, gelen suyun bulanıklığıyla ölçüyoruz. Barajın seviyesini kontrol ediyoruz. Baraja ilişkin gözlemlerimizin olması gerekiyor. Deprem veya başka felakette mutlaka bize sinyal vermesi gerekiyor. Deprem anında vanalar savakların açılmasını sağlıyor. Veya kendinden sonraki yerlere gerekli uyarılarda bulunuyor. Biz bunları fiziki olarak yapıyoruz. Şu anki barajlarımızda ölçümleri yapıyoruz.

"BARAJLAR TEKNOLOJİK OLARAK GÜÇLENDİRİLİYOR"

Bundan sonraki yapılacak barajlarda sistemi kuracağız. Şu andaki barajların birimlerini entegre edeceğiz. 109 adet içme suyu barajımız var. 6 aylık bir sürede teknolojik sisteme kavuşturuyoruz. Bu bizim açımızdan olmazsa olmaz teknoloji. Millet olarak hepimizin göğsünü kabartacak teknoloji. Bu zamana kadar 20 yılda 276 adet baraj sayısını 992'ye çıkardık. Su Kanunu'nun çıkması lazım. Su Yönetimi Geler Müdürlüğü politikaları belirliyor. Bütün bakanlıklar bunun tarafında. Türkiye'de suyun yüzde 77'sini tarımsal sulamada kullanıyoruz. Sulanabilir alanın 8,5 milyon hektar sulanabilir, 6.9 milyon hektarı şu anda sulanıyor. Modern basınçlı sulama.

"BEN İSTEDİĞİMİ EKERİM DÖNEMİ KAPANMIŞ OLACAK"

Komisyondan geçen şekliyle gazi Meclisimiz inşallah genel kurulundan geçirir. Tarımsal ürün üretiminde planlama dönemi başlayacak. Ben istediğimi ektim, ürettim devri kapanmış olacak. Üreticinin ürettiklerine gem vuran bakanlık değil, Türkiye'nin ihtiyaçlarına, topraklarımızın kabiliyetine bir üretimini gündeme getireceğiz. Bizim bir taraftan da depoladığımız sularımız var. 992 tane barajımız var. Göletlerimiz, yeraltı su depolarımız, drenaj, gri sularımız var. Meclis'teki yasaya göre diyeceğiz ki; ey üretici senin seçmiş olduğun ürün aşırı suya ihtiyaç duyan ürün. Bu bölge kurak bölge veyahutta suyu kıt olan bölge. Sen bu ürünü burada üretmemelisin... Biz ona alternatif üretimi söyleyip, tohum vereceğiz. Diyecek ki, 'ben bu ürünü elde ettiğimde şu kadar gelir edecektim, siz geriye düşürdünüz'. Biz de diyeceğiz ki, 'hayır biz sizin için gelir koruma poliçesi yapıyoruz'. 'A ürünün size maliyeti konusunda tatmin edecek beklentiniz var, diyelim 5 liraya satılmasını istiyorsunuz ama 4 liraya satıldı. Aradaki 1 lirayı biz ödüyoruz. Bu çok önemli.

"7 COĞRAFYADA AKILLI KÖY EVLERİNİ BAŞLATACAĞIZ"

Biz şu anda bakanlık olarak Tarım ve Orman Gençlik Konseyi'ni kurduk. Kadınlarımızın istihdamını destekleyeceğiz. Kadınlarımızı kırsalda tutabilirsek, aileyi tutmuş olacağımızı düşünüyoruz. Öyle bir köy düşünün ki, şehirdeki konforu aratmayacak, şehrin bütün pozitif yönünü oraya taşıyacağız, negatiften uzak tutacağız. Böyle akıllı köy, nüfusunun azaltılması zorunlu hale gelen metropoller için üretilmesi gerekiyor. Şu anda kadınlarımızın istihdamı konusunda ilgili bakanlıklarımızla çalışmalarımız son aşamasında. Meclis'teki torba kanunuyla çıkacak. Biz kendimiz ülkenin 7 coğrafyasında 7 tane akıllı köyle bu işe başlayacağız. Konya, Karapınar'da bir köyde başladık. Orada hızla mesafe kat etmeyi amaçlıyoruz. İnşallah o çalışma tamamladıktan sonra 7 coğrafyada bu işi başlatmış olacağız.

İlgili Haberler
Öne Çıkanlar
YORUMLAR (12)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
12 Yorum
Diğer Haberler
Son Dakika Haberleri
KARAR.COM’DAN