İhmalimizi telafi etme iradesi kazanmalıyız

İhmalimizi telafi etme iradesi kazanmalıyız

Son yıllarda dünyamızda küresel düzeyde yaşanan korkutucu gelişmeler göstermiştir ki insanoğlunun doymak bilmeyen tutkuları uğruna ürettiği zararlar, insanî ve doğal çevresiyle birlikte kendisini de vurmaktadır. Bizde türlü çıkar hesaplarının, gayrı meşru kâr ve başarı hırslarının deprem vb. doğal olaylar üzerinden sonunda yine kendimizi vurması gibi... Ramazan ve oruç bize geçmişteki ihmallerimizi telafi etme iradesi kazandırmalıdır.

MUSTAFA ÇAĞRICI

Müslüman âlim ve düşünür Gazzâlî şöyle der: “Gerçek kul, öncelikle Allah’ın dışındaki şeylere köle olmaktan kurtulan ve böylece tam olarak özgürleşen kişidir.”

Bir Müslüman elbette –Gazzâlî’nin belirttiği üzere- her an gönlünde Allah ile birlikte olmalıdır. Ama günlük hayatın meşgale ve koşuşturmaları bizi ruh dünyamızdan uzaklara atmaktadır. Maddi ve bedensel taleplerimiz yönünden kendimizle meşgul olurken manevî ve ruhî ihtiyaçlarımız, dinî ve ahlâkî kemalimiz bakımından kendimizden uzaklaşıyoruz.

Öyle görünüyor ki, modern insanın sorunlarının temelinde de bu kendi ruhundan kopuş vardır. Modern insan, evinin içinde dünyayı görüyor ama kendi özünden habersiz. Onun, ne kadar çok şeye sahip olursa o kadar çok huzursuz ve mutsuz oluşunda, hatta küresel düzeyde yaşanan haksızlık ve adaletsizliklere kadar birçok sorunun temelinde bu kendinden kopuş vardır.

Bir ayette “Allah’ı unutan, bu sebeple Allah’ın da onlara kendilerini unutturduğu kimseler gibi olmayın” buyrulur (Haşr 58/19). Gelişmiş denilen modern dünyanın bireyleri ve toplumları, bugün büyük oranda Allah’ı unutmuş görünüyorlar; onlar Allah’a inanmıyor; –daha ağırlıklı olarak- inandıklarını söyleseler de inançlarıyla hayatları arasında bağ kurmuyorlar. İnançları duygularına ve eylemlerine manevi ve ahlâkî içerik katmıyor. İlişkileri biçimsel olarak düzenli görünse de metafizik bir derinlik, içtenlik ve sorumluluktan yoksun; mekanist bir ruhsuzluk ve soğukluk… Geçtiğimiz yıl, uyuşturucu kullanımında birinci sırayı Belçika’ının Anvers, ikinci sırayı Hollanda’nın Amsterdam kenti almış.

Son yıllarda dünyamızda küresel düzeyde yaşanan korkutucu gelişmeler göstermiştir ki insanoğlunun doymak bilmeyen tutkuları uğruna ürettiği zararlar, insanî ve doğal çevresiyle birlikte kendisini de vurmaktadır. Bizde türlü çıkar hesaplarının, gayrı meşru kâr ve başarı hırslarının deprem vb. doğal olaylar üzerinden sonunda yine kendimizi vurması gibi…

İLAHİ GÜZELLİKLERLE ZENGİNLEŞMELİYİZ

İşte Ramazanın ve anlamına yakışır orucun bizde bırakması beklenen yüksek manevi ve ahlâkî tesir, bu mübarek günlerde içimizle meşgul olup, nefis muhasebesi yapmamız ve bu felaketlerdeki kayıplarımızın türlü gafletler yüzünden ödediğimiz bedeller olduğunu anlamamızdır.

Daha genel olarak Ramazan ve oruç bize geçmişteki ihmallerimizi telafi etme iradesi kazandırmalıdır. “Ölüm anını gelinceye kadar yapılan her tövbe makbuldür” mealindeki hadis aslında bunu anlatır. Eğer ruh dünyamıza, gerçek benliğimize ve özümüze dönerek ibadetlerimizle benimizi, ahlâkımızı ve vicdanımızı arındırıp ilâhî güzelliklerle zenginleşme yolunda mesafe alabilirsek, işte o zaman bu dönüşümle biz Ramazan ve orucu güzelleştirmiş, Ramazan ve oruç da bizi güzelleşirmiş olur. “Allah güzeldir, güzelliği sever” (hadis); “Gönüller ancak Allah’ı anmakla huzura ulaşır” (ayet).

KÖTÜLÜKLERDEN ARINMAYI AKLIMIZA GETİRİYOR MUYUZ?

Her yıl birçok Müslümanın içki, kumar, sigara vb. kötü alışkanlıklarını Ramazanda bıraktığını, tövbe ve istiğfar ederek birçok günahından kurtulmada Ramazanı vesile yaptığını, bazı dinî görevlerini yapmaya Ramazanda başladığını, bu ayı kendisi için yeni bir milat saydığını biliyoruz.

Fakat ülkemizde son yıllarda arttığı söylenen haksızlık, usulsüzlük, kötü iş yapma gibi kul haklarıyla ilgili kötülüklerden arınmayı aklımıza getirmediğimiz şu deprem felaketi sonrası yapılan tespitlerden anlaşılmaktadır. Şunu dürüstçe kabul edelim: Yaşadığımız onca tecrübeler gösteriyor ki, Müslüman toplumlar olarak kötü iş yapmak gibi bir ahlâkî hastalığımız, sonunda her birimizi de vuran bir akılsızlığımız var. Bilginin, teknolojinin ve bilincin böylesine geliştiği zamanımızda bu kadar akılsız kalmak bu çağın gerisinde kalmak demektir.

Bütün Müslüman toplumların esas sorunlarının bu ahlak ve akıl kıtlığı olduğu kanaatindeyim. O nedenle –fıkıh açısından oruçlarımız makbul sayılsa da- din âlimlerimizin ahlâkî ve insanî dünyamıza etkileri yönüyle de bu konuyu adam akıllı düşünmeleri ve toplumlarını aydınlatmaları gerekiyor.

Öne Çıkanlar
YORUMLAR (2)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
2 Yorum
Diğer Haberler
Son Dakika Haberleri
KARAR.COM’DAN