Kılıçdaroğlu, Yavaş ve İmamoğlu Uşak'ta: Mültecileri 2 yıl içinde göndereceğiz

Kılıçdaroğlu, Yavaş ve İmamoğlu Uşak'ta: Mültecileri 2 yıl içinde göndereceğiz

CHP Lideri Kılıçdaroğlu, İBB Başkanı İmamoğlu ve ABB Başkanı Yavaş ile Uşak'ta düzenlenen mitingde halka seslendi. Vaatlerini anlatan Kılıçdaroğlu, Suriyelileri 2 yılda geri göndereceğini söyledi. Emeklilere yönelik Kurban Bayramı ikramiye vaadini yineleyen Kılıçdaroğlu: 2015 tarihinden beri bütün emeklilere Ramazan ve Kurban Bayramı'nda en az asgari ücret kadar birer aylık ikramiye ödenmesini istedim ve savundum. Ağzımdan çıkan bir söz mutlaka yerine gelecektir.

Millet İttifakı cumhurbaşkanı Kemal Kılıçdaroğlu, İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu ve ABB Başkanı Mansur Yavaş Uşak'ta düzenlenen 'Millet Buluşması'nda vatandaşlarla bir araya geldi. Vaatlerini anlatan Kılıçdaroğlu, Suriyelileri 2 yılda geri göndereceğini belirtti.

Emeklilere yönelik Kurban Bayramı ikramiye vaadini yineleyen Kılıçdaroğlu, "Ben 2015 tarihinden bu yana bütün emeklilere Ramazan ve Kurban Bayramı'nda en az asgari ücret kadar birer aylık ikramiye ödenmesini istedim ve savundum. Vermediler, düşük verdiler. Asgari ücretin biraz altında verdiler, şimdi bir de çıkıp 'Emekliye zam yaptık' diyorlar. Ağzımdan çıkan bir söz mutlaka yerine gelecektir. Emekli kardeşlerim üzülmesinler. Oyunuzu kullanacaksınız, Bay Kemal'i Cumhurbaşkanı seçeceksiniz, Kurban Bayramı'nda bankaya gideceksiniz, 15 bin lira ikramiyeyi göreceksiniz" diye konuştu.

Kürsüye ilk gelen Yavaş ise, şu açıklamalarda bulundu:

“ARTIK ASIK SURATLILARDAN, İNSANI AZARLAYANLARDAN, KİBİRLİLERDEN BIKTIK”

“Artık asık suratlılardan, insanı azarlayanlardan, kibirlilerden bıktık. Ağzından bal damlayan, karşısındaki ile konuşurken rakibi de olsa rakibi ile konuşurken gülümseyen, nezaketini kaybetmeyen bir yönetime ihtiyacımız var. 31 Mart seçimlerinden önce de aynısı yaşadık. 31 Mart’tan önce de bizlere aynı şey söylendi, bunlar idare edemez ve bir sürü karalama… Şimdi de aynısını söylüyorlar ama nasıl idare edebileceğimizi en güzel örneği, 11 büyükşehir belediye başkanımız ve Millet İttifakı’nın diğer belediye başkanları…

Ben bir iki konuyu bahsetmek sureti ile inşallah 14 Mayıs’tan sonra Türkiye’nin nasıl bir iklime uyanacağını anlatmak istiyorum. Küçücük bir ilçenin belediye başkanı Ankara’yı nasıl yönetecek, kendileri annelerinden belediye başkanı olarak doğmuş ya… Sonuç itibarıyla iş başına geldik; gelir gelmez bütün ihaleleri şeffaf yaptık. Bugüne kadar yapılan 3500 ihalenin tümü internette duruyor, duracak. Arzu eden herkes istediği zaman inceleyecek, bizi denetleyecek. Bu yetmiyor, yaptığımız bütün harcamaları internetten yayınlıyoruz, Sayıştay raporlarını yayınlıyoruz. Bütçemizi hazırlarken, katılımcı bütçe yaparak 550 tane sivil toplum kuruluşu, resmi kuruluşlara sorarak biz diyoruz ki ‘Biz sizin paranızı harcıyoruz. Acil ihtiyaçlar neyse bildirin, biz de ona göre harcayacağız’ diyoruz. Daha sonra, yaptığımız projelerin yanında bu projeyi kaç para yaptığımızın hesabını veriyoruz. Bu yolla, büyük kırımlar elde ettik.

“1,6 MİLYAR LİRA ANKARA HALKININ CEBİNDEN ÇALINDI”

Dediler ki, ‘ilk geldikleri ay, 50 milyon lira personellerin maaşından eksiklik var; nereden bulacaksınız’, sanki kendileri para basacak? Sonucu söylüyorum ben size; bu şekilde çalışmak suretiyle eski döneme ait 5 milyar liralık faizli borçların ödedik. Giderayak müteahhitlere para vermek için, kendilerine finanse ettirmek için ödedikleri yüksek faizli paralar dahil, banka borçlarının tamamını ödedik. Bu yetmedi, bekledik. Sayın Cumhurbaşkanı, balkona çıkacak diyecek ki ‘Bugün Türkiye tamamında 1400 kadar belediye seçimini yaptı. 7 belediye başkanları iş başına geldi. Biz bundan sonra yerel yönetim, iktidar ayırmadan hep birlikte çalışacağız ve ülkemize hep birlikte hizmet edeceğiz’ demesini beklerdim. Ama öyle bir söz duymadık, tam tersine ‘Bunlar topal ördek’ sözleri ile karşılaştık ve engellemeler başladı. Halbuki Sayın Erdoğan, 1994 yılında belediye başkanı seçildiği zaman da belediye meclisinde azınlıktaydı. Hiç kimse kendisine o muameleyi yapmadı ve yapacağı projelerin önünü açtı.

Yetmedi, 8 Nisan’da devraldık; 28 Nisan’da bir kararname, eski belediye başkanı yapamayıp devrettiği metroları Ulaştırma Bakanı yapmış, onun parasını bizden alacaklar. Bizden önceki sözleşmeye göre, bilet gelirinin belli bir yüzdesini alacaklar. Yani, dört yıl bu sözleşme devam etmeseydi, bizden 80-90 milyon lira, bilemedin 100 milyon lira para çıkmış olacaktı. Ama 28 Nisan’da bir Cumhurbaşkanlığı kararnamesi, bundan sonra bütçenin yüzde 5’ini tahsis edeceğiz dediler, bugüne kadar ödediğimiz para bir katrilyon 700 trilyon eski dönemin parası ile. Yani, Mansur Yavaş’ın değil; Ankara halkının cebinden 1,6 milyar lirayı çalmış oldular. Kimi cezalandırdılar? 1,6 milyar lira Ankara halkının cebinden çalındı. Onlara yapacağımız hizmetlerin önü kesildi, Çevre Bakanlığı’ndan da alacağımız var, inşallah Sayın Cumhurbaşkanı’mızdan isteyeceğiz.

“ŞİMDİYE KADAR 25 YILDA BİTMİŞ OLMASI GEREKMİYOR MUYDU?”

Dediler ki, ‘Bunlar gelir gelmez yardımları kesecekler’, bunları niye söylüyorum? Yardımları kesecekler derken Aile Bakanlığı’nın yaptığı yardımların kesileceğini yayıyorlar Anadolu’nun her tarafında. Biz işbaşına geldik, eski dönemi anlatayım kısaca. Ramazan kolisi gibi bir koli hazırlanır, bir ihale yapılır, nedense o ihaleyi hep aynı şahıs alır, 150-200 milyon lira… Bunlar kapı kapı dolaşılır, göstere göstere dağıtılır. Biz seçilmeden önce vaat etmiştik; bu, insanların onurunu incitiyor. Destek verdiğiniz insanları bu şekilde teşhir edemezsiniz diye. Gelir gelmez Başkent Kart yaptık, dünyanın her yerinde geçerli ve yakın zamanda 5-6 milyon Ankaralının tamamı onu kullanacak. Esnaf gibi, tüccardan mal alıp, parayı ona vermek yerine kartlara yüklüyoruz. O evin kadınları, bakkallardan ailesinin ihtiyacını alıyor.

Kesecek dediler ya… Ankara’da şu anda 60 bin destek ailenin çocuğu otobüslerimizi ücretsiz kullanıyor, okula gidip gelirken para ödemiyor, 16 bin küçük çocuğun servis ücretini yine Ankara Büyükşehir Belediyesi ödüyor. Yetmedi, biz şu anda 15 bin öğrenci, toplam 60 bin olacak, her ay 330 lira yatırıyoruz ailesinin hesabına. O çocuk, diğer arkadaşları ile birlikte kantinden günlük 15 liralık alışveriş yapıyor ve diğer çocukların yanında mahsun kalmıyor. Bunun gibi daha çok. Çünkü, Ankara halkından alacağımızı, Ankara halkına harcayacağız demiştik. En son 100 bin tane küçük çocuğa da bayramda mahsun olmasınlar diye bayram harçlığı yatırdık. Biz bunları televizyonlardan birine konuştuğumuz zaman, gerçekten şaşırdı sunucu, ‘Siz bu parayı nereden buluyorsunuz’ diye. Söyleyeyim, açık ihaleler yapıp kırımı artıyoruz, israf etmiyoruz, tasarruf yapıyoruz. Ayrıca, çılgın projelere para harcayacağız diye Ankara halkının ve hatta sizin cebinizden çıktığını söyleyebilirim, çünkü Türkiye’nin bütçesinden gelen paradan da biz pay alıyoruz. 16 katrilyon, Ankapark gibi bir ucubeye, dinozorlara yatırıldı. Ankara’da birçok yerlerde susuz köyler var, kanalizasyonu olmayan köyler var. Şimdiye kadar 25 yılda bitmiş olması gerekmiyor muydu? Maalesef, öncelikleri gösterişli projeler.

“EN ÇILGIN PROJEMİZ, ANKARA HALKINI ZENGİN ETMEK”

Uşak’tan Ankara’ya gidiyorsunuz, bir kapıdan geçiyorsunuz. Beş yerde o kapıdan var, bugünün parasıyla harcanan para 370 milyon lira. Saatlere harcanan para en az 100 milyon lira. Yani, gerçekten halkın acil ihtiyaçları varken, çöp projelere Ankara halkının parasını harcamak doğru muydu? İşte, biz buralardan buluyoruz bu parayı. Ankara halkından aldığımızı, Ankara halkına veriyoruz. En çılgın projemiz, Ankara halkını zengin etmek.

“İNSANLAR, HÜKÜMETİN YANLIŞ POLİTİKALARI NEDENİYLE, HAYVANCILIĞI, ÇİFTÇİLİĞİ BIRAKMIŞ, ANKARA’YA GELMİŞ”

Ankara’da, aynı Uşak gibi bir tarım memleketi. Ama insanlar, hükümetin yanlış politikaları nedeniyle, hayvancılığı, çiftçiliği bırakmış, Ankara’ya gelmiş, bulabilirse asgari ücretli iş arıyor. İşte biz, bunun önüne geçmek için, çiftçi kayıt sistemine kayıtlı 35 bin tane çiftçiye tohum yardımı yaptık, arpa, buğday, nohut, biber yardımı yaptık. Bazen de satamadıklarını alıp, Başkent Market’e satıp Ankara halkının ucuz gıda almasını sağladık hem de yerine göre sosyal destek alan insanlara gönderdik. 600 milyon lira para harcadık, kırsal kalkınmada destek olarak. Geçen yıl itibarıyla ceplerine tam 4 buçuk milyar lira gelir girdi Ankara halkının. İşte bundan sonra gelecek olan Millet İttifakı da aynısını yapacak, tarımı destekleyecek. Her şeyi ile kendimize yeten bir ülkeyken, Ukrayna’dan buğday alıyoruz, yurt dışından buğday getiriyoruz. Elimizin altında tarla var, taban var, çiftçi var, hamur yapacak kimse yok. Dolayısıyla bu destekler ile sonuna kadar devam edecek.

“ARTIK YETER. KABUL EDİN YÖNETEMİYORSUNUZ. BU HALKA SÖYLEYECEK BİR ŞEYİNİZ KALMADI”

Daha anlatacağım şey çok, işbaşına geliyoruz. İşçileri çıkaracak dediler, işçiler falan çıkmadı. İşçiler, eskiden zorla Ankaraspor’un Osmanspor’un maçına götürülürdü, ailesi ile geleceklerdi diye yoklama alırlardı. Parti mitinglerine götürülürdü, ailen ile geleceksin diye bunlardan yoklama alırlardı. Artık, Ankara Belediyesi işçileri sendikasını da özgürce seçiyor, kimse onları zorla bir yere götürmüyor; sadece ve sadece Ankara halkı için çalışıyor ve karşılığında parasını alıyor. Yetmedi, şimdi yine aynılarını söylemeye başladılar. Oy vermeyen herkes terörist ya, o kadar çok terörist var ki. Sayın Soylu’ya göre 80 tane kaldı dağlarda. Fakat 2018’den beri, kendileri gibi düşünmeyen herkesi o kadar çok terörist ilan ettiler ki bıktık artık. Bu da yetmiyor, ayrıca 2019 seçiminden önce sebzeler pahalandı, bu arkadaşların hiç suçu olmaz hep başkaları. Ya Amerika ya Avrupa ya da CHP zihniyetin üzerine yüklerler. O zamanlar 2019’da pazarcılar teröristti, daha sonra çiftçi Polatlı da soğanı depoya koyuyor öyle satıyor. Depoları bastılar, soğancılar terörist oldu. Bu ayda Rekabet Kurumu, kasaplar ve et üreticileri hakkında inceleme yaptı. Demek ki bu ayında teröristi kasaplar oldu. Artık yeter. Kabul edin yönetemiyorsunuz. Bu halka söyleyecek bir şeyiniz kalmadı. Bir günden bir güne deyin ki, ‘Değerli halkım, ben şurada yanlış yaptım. Düzelteceğim’, o da yok. Hep suçlu başkası.

“TÜRKİYE’DE 14 MAYIS’TAN SONRA DEĞİŞİM YAŞANACAK"

Dediler ki, televizyonlarda liste yayınladılar. Ankara Büyükşehir’den 29 işçi çıkarılıyor, işte işe yeni alınacakların listesi. Onu da tam okutmuyorlar. Dediler ki, PKK’lıları işe dolduracak, dediler ki sayaçları DHKP-C’liler okuyacak, faturaları onlar götürecek. Bir baktılar ki öyle bir şey yok. ‘TC’ tabelaları gelir gelmez tam tersine gitmekte olan beka yerine çakıldı. Peki, bu arada İstanbul seçimini iptal ettiler, İstanbul seçimi iptal olunca beka lafı edilmedi. Çünkü, hiçbir belediyede beka ile ilgili bir sorun olmadı. Çünkü, Ankara’da faturaları vatansever Ankaralı gençler götürüyor, onlar yazıyor. Türkiye’de 14 Mayıs’tan sonra değişim yaşanacak ve hiçbir şey olmayacak. Tam tersine Türkiye daha da güçlenecek. Hatta, şunu yaptılar. Dediler ki, ‘Mursi’yi mi seçeceksiniz, Sisi’yi mi seçeceksiniz’ dediler. İstanbul halkı Ekrem İmamoğlu’nu seçti. Fakat kendileri gittiler, şimdi Sisi ile tokalaştılar.

“GEVEZELERİN BOŞ LAFLARINA İNANMAYIN”

TOGG ortada, yapandan Allah razı olsun. Anadolu gemisi var Allah razı olsun. İHA’lar SİHA’lar var, Allah razı olsun. Bakın bu ülkede Aselsan, Havelsan, Roketsan, TEI gibi kuruluşlar 1980’li yıllarda kuruldu. O zaman bunları geliştiren insanlar, kendisinden sonra hükümetlere devretti gitti ve hala o kuruluşlar çok üstün başarılar sürdürüyor, ülkenin güvenliği için güzel çalışmalar yapıyor. Fakat, öyle bir reklam yapılıyor ki, TOGG, İHA, SİHA, Anadolu gemisi bunlar sanki devletin değil de devletin parasıyla yapılmamış da partinin müzesine koyacaklar. Merak etmesinler, milli güvenlik politikaları hiçbir zaman değişmez.

Gevezelerin boş laflarına inanmayın, ne bebek katili serbest kalır bu ülkede ne de teröristler hapishaneden çıkarılır. Daha da iddialı konuşuyorum, onları çıkarırsanız gene siz çıkarırsınız. Görmedik mi? Dolayısıyla bizlere güvenin, boş laflarla korkutmaya gerek yok. Nefret siyaseti inşallah bitiyor. Artık bundan sonra bugüne kadar hayatından hiçbir zaman Cumhur İttifakı’na kötü söz etmemiş, onları destekleyenlere kötü söz etmemiş birisi iş başına geliyor. Çünkü biz Millet İttifakı olarak bu iktidarın yapacaklarına güvenmiyoruz, hala vaat veriyorlar. Yapsanıza, ne vaadi veriyorsunuz? Şimdiye kadar niye yapmadınız? Millet İttifakı yerine her ellerine mikrofon alışlarında illet, zillet falan filan bunlar bitecek. Biz nasıl seçildiğimiz andan itibaren rozetimizi çıkarıp, Ankara’da yaşayanların tarafsız ve eşit hizmet götürdüysek bundan sonra da gelecek olan Millet İttifakı inşallah 85 milyonun tamamını kucaklayacak. Ayrım, nefret siyaseti ortadan kalkacak.”

İMAMOĞLU KÜRSÜDE

Yavaş'ın ardından kürsüye Ekrem İmamoğlu geldi.

İmamoğlu şunları söyledi:

"BÜYÜK BİR KADROYUZ"

13’üncü Cumhurbaşkanı'nı ağırlayacak bu meydan hazır mıyız? Milletçe hazır olmak tam da böyle bir kararlılık ister. Uşak'a da bu yakışır. Ben bir şey anlatacağım size ben o kadar yakınım ki Uşak'a çünkü ben doğdum doğalı, benim evimde annem, babam, dedem, ninem, babaannem bana Uşak'a da bu yakışır derler benim için. Peynirli'deki adım Uşak. Çünkü Karadeniz’de evin erkek çocuklarına Uşak denir. Ben de evin tek erkek çocuğuyum. Onun için ben de ailenin uşağıyım. Onun için şimdi adaş sayılırız. Bu güzel kentin evladı geldi bu güzel kentin kardeşi geldi, arkadaşı geldi, dertleşmeye geldi, sohbet etmeye geldi. Geleceğe hep beraber umut saçmaya geldi. 13’üncü Cumhurbaşkanımızla yola çıkan Mansur Başkanımı ağırladınız, şimdi ben varım. Tabii burada olmayan diğer ittifak partilerimiz var. İYİ Parti var, Saadet Partisi var, Gelecek Partisi var, DEVA Partisi var, Demokrat Parti var. Büyük bir kadroyuz.

"GÜÇLÜ BİR İTTİFAKLA BAŞLAYAN SÜREÇ BİZE İSTANBUL'U KAZANDIRDI"

Hazırız yönetmeye ve bu memleketi adalet eksenine oturtmaya. Gençlerimize, onların emekleriyle elde edeceği geleceği hazırlamaya hazırız. En büyük ekip, işte bu memleketin 86 milyon insanımızın evlatları. Biz bu memleketin evlatlarıyla bu ülkeyi yönetmeye geliyoruz. Bir avuç insanın değil bir avuç insanın çoluğu çocuğuyla değil. Biz 86 milyon insanımızın evlatlarıyla yönetmeye geliyoruz. Güvencemiz çok büyük. Türkiye Cumhuriyeti demokrasi tarihinde böyle büyük bir ittifak olmadı. Bakın bunun ilk meyvesini belki ben tattım, İstanbul'u kazandık. Hep beraber kazandık. Biliyorum beni Uşaklı hemşerilerim de orada yalnız bırakmadılar. Bu ittifakın tadını ben biliyorum. Cumhurbaşkanımız Sayın Kemal Kılıçdaroğlu'nun o gerçekten çok özel organizasyonunun ittifakının İstanbul'u kazanırken ki buradan anmalıyım hepinizin huzurunda İYİ Parti Genel Başkanı Sayın Meral Akşener'e de teşekkür ediyorum. İşte böyle güçlü bir ittifakla başlayan süreç bize İstanbul'u kazandırdı. Şimdi büyüdü, milletin ittifakına dönüştü millete Türkiye'yi kazandıracak. Türkiye'nin geleceğini kazandıracak.

"GENÇLER KARAR VERDİ Mİ OLUR"

Biz sorumluluğumuzu sizinle beraber yerine getireceğiz. Uşak'ı biliyorum. Çok önemli, değerli sanayici dostlarım oldu. Bu kentin insanıyla Büyükşehir Belediyesi'nde de çalışıyorum. Az önce Dış İlişkiler Müdürüm bu şehrin evladı, geldi, anneciğiyle beni buldu, sarıldık birbirimize. Bu şehrin insanıyla çalışıyorum. Bu şehrin insanı özenli insan. İşine düşkün, şehrine düşkün, memleketine düşkün, adalete düşkün, evladına, çoluğunun çocuğunun geleceğine düşkün bir şehir. Biz bu şehri hak ettiği değere de kavuşturacağız. Bu şehrin geciken hangi işi var ise hızlı treninden çevre yoluna bu şehrin yaşadığı maden sorunundan tarımla ilgili gelişmesine varıncaya kadar her konusu masamızda önemli bir noktada duracak. Bu şehrin gençleri de bizim için çok kıymetli. 26 bine yakın üniversite genci var bu şehirde. O gençlerin mutsuz oldukları KYK yurtlarını da biliyorum. Biz onların yurtlarını, İstanbul Büyükşehir Belediye’sinin yurtlarını görüyorsunuz değil mi? Onların anneleriyle, babalarıyla yaşarcasına titiz, o yurtların her birisinin aynısını Cumhurbaşkanımız Sayın Kılıçdaroğlu'nun taahhüdü olduğu gibi bir yıl içerisinde bu ülkenin öğrencilerinin yurt sorununu çözeceğiz. Ben ekonomik sorunun en travma…Gençlerin en çok iktidar sloganını seviyorum. Niye biliyor musunuz? Gençler karar verdi mi olur. Çünkü onlar çok adiller, kendileri için hiçbir şey istemiyorlar. Milletin iktidarını Türkiye'nin geleceğini istiyorlar. Onlara, o süreci hep birlikte hazırlayacağız. Sevgili gençler. Size pırıl pırıl yurtlarınızı hazırlayacağız dedim.

Beni en çok üzen şeylerden birisi, İstanbul'da o yurtlara yerleştirdiğimiz gençlerimizin yüzde 30'u, 40'ı eğer bu yurdu bulamasaydım, bu güzel ülkenin farklı coğrafyasından gençler, 'Ben ne yazık ki üniversite okumaya gelemeyecektim' dedi ve bunun büyük bir kısmı da genç kızlarımız. Bakın eğer 21 yüzyılda Cumhuriyetin yüzüncü yılında biz genç kızlarımızı ve oğullarımızı ekonomik sıkıntılarından dolayı üniversiteye gidemeyecek duruma düşürmüşsek yazıklar olsun. Cumhuriyetin yüzüncü yılına yakışmadığı biz bu kadersizliği, talihsizliği değiştireceğiz. "Bu ülkede ben okuyamıyorum, yurt bulamadığım için üniversiteye gidemiyorum ya da sıkıntı çekiyorum, yemek bile yiyemiyorum" diyen tek bir genç olmayacak. Bütün gençlerimizin bu anlamda ihtiyaçlarını karşılayacağız ve gençlerimizin sadece o konuda değil, liyakatle işlere girebildikleri bir ülke var etmekten tutun, mesleğiyle beraber iş bulabildikleri bir ülke var etmeye kadar her konularına sahip çıkacağız.

"TÜRKİYE GÖNÜLLÜLERİ'NE KATILIM İSTİYORUZ"

Ama gençlerle bir sözleşme yapmam lazım. 'Türkiye Gönüllüleri'ne katılım istiyoruz. Sevgili gençler ayrışmak yok, birleşmek var, birleşe birleşe kazanacağız var mıyız? Sevgili gençler. Bu bir siyasi parti seçimi değil. Bu seçim ideoloji seçimi de değil. Bu seçim Türkiye'nin demokrasi seçimi. Hak hukuk, adalet seçimi. Birileri 'Ben ayrışmak istiyorum' diyebilir, birileri 'Ben yolumu başka bir yere çevirdim' diyebilir. Beni ilgilendirmiyor ama beni gençler ilgilendiriyor. Uşak'taki gençler ilgilendiriyor. Memleketin her yerindeki gençler ilgilendiriyor. Gençler, firesiz topyekûn oylarınızı Millet İttifakı'na oylarınızı adaletiyle, erdemiyle, devlet insanlığıyla, tek bir kuruşuna bu ülkenin zeval vermeyecek anlayışıyla Kemal Kılıçdaroğlu'na istiyoruz.

"SEÇİMİ HEP BİRLİKTE KAZANACAĞIZ"

Biz Türkiye'nin öbür ucunda. Ardahan'dan, Kars'tan Uşak'a geldik. Yarın sabah ben İstanbul'dayım açılışlarımız var, sonra Yalova'dayım. Cumhurbaşkanımız başka yerlerde ve Sayın Mansur Başkanım ve diğer liderler, bu ülkeyi karış karış gezeceğiz. Mücadelemiz büyüktür. Bu mücadeleyi verirken, ben şahsen şu anda burada görüyorum. En ön safta hanımefendi görüyorum hanımefendileri. En ön safta hemen onların yanında gençleri görüyorum, o genç, yakışıklı delikanlıları, güzel hanımefendileri görüyorum ve kısacası memleketimin insanlarını görüyorum. Kararlı olacağız. Seçimi hep birlikte kazanacağız. Bu kötülük dönemine, yalana, iftiraya son vereceğiz. Hukuksuz yere, yani güçlülerin karar alabildiği değil, adil kararların alındığı bir Türkiye için mücadele edeceğiz ve hep birlikte kazanacağız.

"HER TANIDIĞIMIZ İNSANLA KONUŞACAĞIZ"

Şimdi sözleşmelerimizi yapacağız. Sonra ben sahneden ayrılacağım. Ve sahneyi elbette ki bugün beklediğiniz 13’üncü Cumhurbaşkanı Sayın Kemal Kılıçdaroğlu'na bırakacağız. Size az önce sevgili kardeşimin, Uşaklı hemşerimin sorduğu soruyu, yani biz hep beraber bu topluluk ve bu toplumun tanıdığı insanları ikna ederek sandığa götürdüğü ve sandıkta görev aldığı ama siyasi partiler üzerinden ama Türkiye Gönüllüleri üzerinden görev aldığı o coşkulu demokrasi şölenine hep birlikte hazır mıyız? Çalışacağız, kalan günlerin her anını değerlendireceğiz. Ne yapacağız? Her tanıdığımız insanla konuşacağız. Memleketimizi konuşacağız, dertleşeceğiz. Gözünün içine bakarak dertlerini dinleyeceğiz, çözümlerimizi anlatacağız. Bu çalışmaya nefer olmaya, coşkulu mücadeleyi vermeye, seçime kadarki bu sürecin her anını bu işe ayırmaya, özellikle gençler, arkadaşlarınızla konuşmaya, hiç kimsenin ayrışmasına müsaade etmemeye, hanımefendiler, sizin sözünüzü dinlerler yeğeniniz, kızınız, oğlunuz, akrabalarınız günlerinizde konuşacaksınız, Cumhurbaşkanımızı anlatacaksınız. Bu coşkulu çalışma temposuna var mıyız?

İSTANBUL SÖZLEŞMESİ AÇIKLAMASI

O zaman İstanbul Sözleşmesi'ni yapalım? Nasılsa biz gelince İstanbul Sözleşmesi de devreye girecek. Ama alışılmış bir sözleşmemiz var. Her şey çok güzel olacak. Vallahi 13’üncü. Cumhurbaşkanımız Sayın Kemal Kılıçdaroğlu Uşak hazır. Karadeniz'in uşağı Uşaklılardan söz aldı. Evine çok güçlü dönüyor. İstanbul'a gidiyor sizin sözünüzü orada anlatıyor.”

KILIÇDAROĞLU KONUŞTU

Cumhurbaşkanı Kılıçdaroğlu” sloganıyla karşılanan Kılıçdaroğlu, “O benim elimde değil, o sizin elinizde. Sandığa gideceksiniz, oyunuzu kullanacaksınız ve Türkiye’de yeni bir dönemi hep birlikte başlatacağız. Söz mü” diye konuştu. Kılıçdaroğlu, şunları söyledi:

“Kul hakkı yiyeni, bulunduğu makamda asla tutmayacağım. Adaletsizlik yapanı, o makamda asla tutmayacağım. Onlar Beşli Çetelere çalışıyorlar, Bay Kemal sizin için çalışacak. Emekli, ev kadınları, memurlar, iş insanları, işçiler, köylüler, besiciler, apartman görevlileri, gençler, kadınlar için çalışacak. Bu ülkenin 85 milyonu için çalışacak. Söz veriyorum.

"DEVLET, TAŞERON İŞÇİ ÇALIŞTIRMAZ"

Buraya taşeron işçileri de gelmek istemiş. Ama taşeron işçilerine izin vermemişler. Buradan kendilerine sesleniyorum; hiç meraklanmayın, az kaldı. Göreceksiniz. Devlet, taşeron çalıştırmaz. Devlet, kadrolu işçi veya memur çalıştırır. Taşeron işçiler de meraklanmasınlar, onların gönülleri rahat olsun. İnşallah iktidara geldiğimizde, taşeron işçisi diye bir kavram devlette olmayacak. Bütün işçilerin kadroları olacak ve güven içinde çalışacaklar. Aynı şekilde emeklilerimiz; unutmayın, sizi unuttuğumu sakın düşünmeyin. 2015’ten itibaren, emeklilere Ramazan ve Kurban bayramlarında asgari ücret kadar birer ikramiye verilmesini savundum.

Önce itiraz ettiler, ‘Para yok’ dediler. Sonra mecbur oldular ve ufak bir rakam verdiler. Neyse, verdiler. Şimdi biraz daha verdiler ama benim düşündüğümü, benim hedeflediğimi, öngördüğüm rakamı vermiyorlar. ‘Asgari ücret kadar vereceksiniz’ dedim, asgari ücret kadar vermediler. Önümüzde Kurban Bayramı var. Kurban Bayramı’nda bütün emekliler, bankaya gidecekler ve 15 bin liralarını görecekler. Yatan parayı görecekler. Hemen koru halinde bağırdılar, ‘Parayı nereden bulacaksın?’. Sen Beşli Çete’ye parayı buluyorsun da ben millete mi para bulamayacağım? Hiç endişelenmeyin; o Beşli Çete’nin kaçırdığı bütün paraları geri getireceğim, kuruşu kuruşuna kadar getireceğim. Söyledim; kul hakkı yiyeni asla affetmeyeceğim. Paraları getireceğim ve bu milletin cebine koyacağım.

"ALLAH İLE KUL ARASINDA"

Bay Kemal’in saray merakı yok. Bay Kemal, gidecek 15 Mayıs sabahı, mütevazı bir Cumhurbaşkanı gibi Çankaya Köşkü’nde oturacak. Söz veriyorum size. Yani Mustafa Kemal’in koltuğuna gideceğiz ve Mustafa Kemal’in ideallerini gerçekleştirmek için hep beraber çalışacağız. Söz veriyorum. Bir; hiç kimsenin kimliğini sorgulamayacağız. Herkesin kimliği kendi şerefidir. Kimlik, bizim şerefimizdir. Hiç kimsenin inancını sorgulamayacağız. Böyle bir yetki kimseye verilmiş değildir. Allah ile kul arasındaki ilişki; hiç kimse sorgulayamaz. Hiç kimsenin yaşam tarzına müdahale etmeyeceğiz. Ama bir çocuk yatağa aç giriyorsa 85 milyon açtır. Bir aile elektrik borcunu ödemedi diye elektriği kesiliyorsa 85 milyonun elektriği kesilmiş demektir. Eğer doğal gazı kesilmiş ve kışın ısınamıyorsa bir aile, o zaman hepimiz ısınamıyoruz demektir. Ne demektir bu? Tasada ve kıvançta beraber olmak demektir. Hiçbir çocuğun yatağa aç girmediği ve her evde huzurun, bereketin olduğu bir Türkiye inşa etmek için yola çıktık ve yolumuzu kararlılıkla sürdürüyoruz.

"BAY KEMAL BAŞTA OLMAK ÜZERE HERKES SAYGI DUYACAK"

Bize arada bir de milliyetçilik dersi vermeye kalkıyorlar. Siz kim, milliyetçilik kim? Bizim iki kırmızı çizgimiz var. Bir; bayrağımız. İki; vatanımız. Onun dışında herkes ile oturur konuşuruz. Bayrak ve vatan, bizim vazgeçilmezimizdir. Bayrağımız için de vatanımız için de gözümüzü kırpmadan ölüme gideriz. Onlar ne yaptılar? Süleyman Şah Türbesi’ni kaçırdılar. Bayrağı indirdiler. Bay Kemal, Süleyman Şah’ı vatan toprağına götürecek. Oraya yerleşecek, bayrağımızı dikecek ve Bay Kemal başta olmak üzere herkes saygı duyacak.

Tank Palet Fabrikası’nı Katarlılara sattılar değil mi? Bir hafta içinde o Tank Palet Fabrikası’nı alacağım ve yeniden şanlı ordumuza teslim edeceğim. Hiç kimsenin endişesi olmasın. Bugüne kadar Türkiye Cumhuriyeti tarihinde hiçbir Cumhurbaşkanı, hakaret ettiği bir ülkeye, sonra para dilenmek için gitmemiştir. Böyle bir şey bizim tarihimizde yoktur. Bizim itibarımız vardır. Çünkü biz, Milli Kurtuluş Savaşı veren bir gelenekten geliyoruz. Çünkü biz, Milli Kurtuluş Savaşı’nı vererek aynı zamanda bütün mazlum milletlere örnek olan bir ülkeyiz. O nedenle Bay Kemal, bu ülkenin, bayrağımızın, vatanımızın itibarını her yer ve ortamda koruyacak, asla ve asla egemen güçlerin karşısında diz çökmeyecektir.

Kuzey Irak’ta askerimizin başına çuval geçirildiğinde nota vermekten korkan bir kişi, Türkiye Cumhuriyet devletinde Cumhurbaşkanlığı koltuğuna oturamaz. Kuzey Irak’ta askerimizin başına çuval geçirildiğinde çuval geçiren ülkeye ‘Ne yapıyorsunuz, protesto ediyoruz. Nota veriyoruz’ deme cesaretini gösteremeyen birisi, Türkiye Cumhuriyeti devletinde Cumhurbaşkanlığı yapamaz. Biz, Mustafa Kemal’in geleneğinden geliyoruz. Biz, Mustafa Kemal’in ilkelerinin ne olduğunu bilen bir gelenekten geliyoruz. Biz, Türkiye’nin itibarının ne olduğunu bilen bir gelenekten geliyoruz.

"HİÇ KİMSENİN BAŞINI ÖNE EĞMESİNE İZİN VERMEYECEĞİZ"

Siyasete girdiğim gün, malvarlığımı kendi internet siteme koydum. Bütün dünyaya dedim, ‘Benim malvarlığım budur. Alın teri ile kazandığımdır’. Mütevazı bir mal varlığım var. Eşimin yüzüğüne kadar koydum. Çünkü herkes beni bilmeli ve tanımalı diye. Şimdi eğer Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığı koltuğunda oturan bir kişi, Trump’ın telefonu ile ‘Bak ha beni kızdırma. Senin malvarlığını araştırırım’ dediği an ‘Araştırmazsanız namertsiniz’ diyemiyorsa o zaman oraya gebe demektir. Hesabını veremiyor demektir. O nedenle söylüyorum. Biz, onurumuz ile gururumuz ile 85 milyonun hakkı ve hukukunu koruyarak yolumuza devam edeceğiz. Asla ve asla Türkiye Cumhuriyeti’nde hiç kimsenin başını öne eğmesine izin vermeyeceğiz. Hepimiz gurur ile yukarıya bakacağız. Bayrağımıza bakacağız, semalara bakacağız, uçaklarımıza bakacağız. Bu konuda da emin olun.

“SAVUNMA SANAYİİ, MİLLİ BİR MESELEDİR, SICAK SİYASETİN KONUSU OLMAZ”

Şunu söylüyorlar; ‘Efendim bakın, yarın gelecekler, savunma sanayiini bitirecekler. İHA’ları sonlandıracaklar’. Yok, niye yapalım? Milli savunma sistemi bunlarla mı başladı? Ta 1970’lerden beri bu devam ediyor. 2000’li yıllardan beri ayrıca Savunma Sanayii Fonu kuruldu. Ki kuran da rahmetli Özal’dır. Onu da rahmetle yad edelim. Savunma sanayii, milli bir meseledir, bir partinin meselesi değildir. Milli bir meseledir. Savunma sanayiinde Türkiye ne kadar güçlü olursa o kadar masaya oturduğu zaman da gücünü gösteren bir devlet pozisyonuna gelir. Biz, bunu bilmez miyiz?

Savunma sanayiinde, damat evlenmeden önce o fabrikaya gidip ilk gezen de bu kardeşinizdi. Dolayısıyla onun da hakkını teslim ediyorum. Açık ve net söylüyorum; savunma sanayii, milli bir meseledir, milli meseleyse sıcak siyasetin konusu olmaz. Hangi görüşten olursan ol, savunma sanayiini desteklemek zorundasın. Ama desteği samimi yapacaksın. Destekliyorum deyip Tank Palet Fabrikasını Katar ordusuna vermeyeceksin. Bunların hepsini biz biliyoruz, hiç endişelenmeyin. Türkiye; güçlü, zengin, kardeşçe yaşamasını bilen bir ülke. Asla ayrışmayacak ve kavga etmeyeceğiz. Kucaklaşacağız. Beraber, birlikte olacağız. İktidara geleceğiz; iktidar, halkın iktidarı olacak, Saray’ın değil.

"FERHAT İLE ŞİRİN'İN BULUŞTUĞU GİBİ"

Bay Kemal geldiğinde, öyle 4-5-6 yerden maaş alacaksın, cebini dolduracaksın, üniversite bitiren gencimiz yılladır işsiz ve bekleyecek; buna izin verecek miyiz? Asla izin vermeyeceğim, asla. Cumhuriyet’in 100’üncü yılında bütün köy okullarını yeniden açacağız ve 100 bin öğretmeni atayacağız. Köylerde, Ferhat ile Şirin’in buluştuğu gibi öğretmen ile öğrenciyi buluşturacağız.

Sandığa gidip oyumuzu kullanacak mıyız? (Kitle ‘Evet’ diye yanıt verdi) Türkiye’nin çağdaş uygarlık düzeyini aşması için çaba harcayacak mıyız? (Kitle ‘Evet’ diye yanıt verdi)

Göreceksiniz, Cumhurbaşkanı Yardımcıları olarak, diğer genel başkanlarla beraber Türkiye’yi aydınlıklara çıkaracağız. Kavga etmeyeceğiz. Beraber, birlikte olacağız. Hiçbirimizin bireysel bir beklentisi yok. Hepimizin ortak beklentisi, huzurlu ve güçlü bir Türkiye’yi yeniden inşa etmek. Demokrasiyi bu ülkeye yeniden getirmek.

Hiçbir çiftçinin zarar etmediği bir düzeni inşa edeceğiz. Kırmızı, ucuz mazotu vereceğiz. KDV’siz ve ÖTV’siz mazotu vereceğiz. Esnafı destekleyeceğiz. Esnaf da desteklendiği zaman göreceksiniz, orta direk daha güçlü olacak. Ev hanımları; sizin de derdinizi biliyorum. Bakanız, Aile Destekleri Sigortası ile geliri olmayan veya geliri asgari ücretin altında olan bütün hanelere destek vereceğiz. Sizin banka hesabına para yatacak. Siz; memur, işçi gibi gideceksiniz her ay, devletin size sağladığı desteği alacaksınız. Yani sağ elin verdiğini, sol el görmeyecek.

KADINLARA "ALTIN HESABI" SÖZÜ

Bazı hanım kardeşlerim dediler ki ‘Bize altın hesabı açabilir misiniz?’. Onlara da söz verdim, nakit para olmazsa, arzu ederseniz size altın hesabı da açarız, bankada altınınız da birikmiş olur. Bunun da sözünü veriyorum. Neden? Hiçbir çocuğun yatağa aç girmediği bir Türkiye, hiçbir evin elektriğinin kesilmediği bir Türkiye istiyorum. Suyunun kesildiği, doğal gazının kesildiği bir Türkiye’yi istemiyorum. Kimse keyfinden ‘Ben elektrik, doğal gaz parasını ödemiyorum’ demez. Demek ki bir sorunumuz var. Sosyal devlet sizin yanınızda olacak. Devlet, kadınların da garantörü pozisyonunda olacak.

"ONLARI TÜRKİYE CUMHURİYETİ DEVLETİ TOPRAKLARINDA ASLA YAŞATMAYACAĞIM"

Bu ülkede uyuşturucu baronlarının yaşamaması için uyuşturucu baronları ile mücadeleyi sonuna kadar yapacağım. Uyuşturucu baronları ile fotoğraf çektiriyor, gencecik evlatlarımızı zehirliyorlar. Uyuşturucu baronlarının kökünü kazıyacağım Türkiye’de. Öyle siyaset, birileri ile kol kola girecek, ondan sonra yargı onları serbest bırakacak, Bay Kemal de bunu seyredecek. Hayır efendim. Onları Türkiye Cumhuriyeti devlet topraklarında asla yaşatmayacağım.

Beşli Çeteler seferber oldular, çalışıyorlar, ‘Kılıçdaroğlu’nu nasıl seçtirmeyiz’ diye. Yahu sizin feriştahınız gelse Bay Kemal sizden korkar, çekinir mi? Bizim verilmeyecek hesabımız yok kardeşim.

"MÜLTECİLERİ KENDİ ÜLKELERİNE GÖNDERECEĞİM"

En geç 2 yıl içinde bütün mültecileri kendi ülkelerine göndereceğim, yerlerini ve yurtlarını yaparak. Suriye sınırına gittim, televizyonlar oradaydı. Arkamda da Suriye toprakları vardı. Orada da söz verdim. Yetki vereceksiniz; en geç 2 yıl içinde ben, bütün Suriyelileri kendi topraklarına göndereceğim. Oturacak ve konuşacağız. Suriye yönetimi ile karşılıklı büyükelçilikleri açacağız. Bizim Hatay’ın dokusu değişti. Olacak şey değil. Kilis’te Suriyeli nüfusu, bizim nüfuzumuzu aştı. Akıl alacak şey değil. Bunların tamamını düşünüyorum. Hiç endişe etmeyin. En küçüğünden en büyüğüne kadar bütün sorunlarınızı çözeceğiz. Çünkü bizim bir beklentimiz yok. Platon ne demiş, 2400 yıl önce söylemiş; ‘Ülkeyi yönetenler, ülkeyi yönetirken mal edinirlerse, zenginleşirlerse halkın haklarını değil kendi servetlerini korurlar’. Doğru mu? Doğru. Biz, halkın hakkını savunacağız. Siyaset, zenginleşme aracı değildir. Yeni bir Türkiye ve iklimi beraber kuracağız, oluşturacağız.”

İlgili Haberler
Öne Çıkanlar
YORUMLAR (2)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
2 Yorum
Diğer Haberler
Son Dakika Haberleri
KARAR.COM’DAN