ÖZEL HABER / IŞIL ÇALIŞKAN
Kudsi Ergüner, tasavvuf müziğinin dünyadaki en önemli temsilcilerinden. 50 yıllık müzik yaşamına 100’ün üzerinde albüm sığdıran Ergüner, dini şiir ile tasavvuf müziğinin keskin çizgilere sahip olduğunu belirtiyor. Fransa’da yaşayan sanatçı, müzisyenliğinin yanı sıra tasavvufu ve Mevlana’yı dünyaya tanıtmasıyla önemini ortaya koyuyor. UNESCO Dünya Miras Komitesi’nin 40’ıncı toplantısında UNESCO Barış Sanatçısı Unvanı ile taçlandırılan Ergüner, 50 yıllık müzik geçmişi ve yeni unvanıyla ilgili KARAR’a konuştu.
Kudsi Ergüner’in tasavvuf müzik anlayışı nedir?
Hindistan’dan Fas’a, Balkanlar’dan Orta Asya’ya kadar her Müslüman ülkesinde tasavvuf müziği var ve o ülkenin müzik estetiğiyle uyumlu. Türkiye’de ise tasavvuf edebiyatı ve musikisi, Klasik Osmanlı ile Anadolu halk kültürü etkisi altında iki farklı ekolde gelişti. Her dini şiir tasavvuf olmadığı gibi, içinde ney olan her müzik de tasavvuf müziği değil! Benim anlayışıma göre, başta Mevlevi ayinleri olmak üzere, geleneksel bir repertuvar, özgün estetiğiyle icra edildiğinde tasavvuf müziği olarak kabul edilebilir. Yeni bestelerin ve şiirlerin tasavvuf müziği olarak nitelendirilebilmesi için tasavvufi zevk sahibi gerçek mutasavvıfların beğenisini kazanması gerekiyor. Zira bu konuda ölçü sadece müzik veya müzisyenin aidiyeti değil, dinleyen kulağın da zevki. Ayrıca bana göre tasavvuf müzikle ifade edilmez. Tasavvufu ifade eden şiirlerdir, müzik ise sadece tasavvuf şiirinin vasıtası.
İslam’ı blues ile birleştirdiniz. Hedefiniz neydi?
‘İslam Blues’ albümümde blues kelimesini gariplik ve hüznün karşılığı olarak kullandım. Özgün bestelerim geleneksel enstrümanların yanı sıra gitar, kontrbas ve davul la icra edildi.
UNESCO Barış Sanatçısı unvanı çok önemli bir unvan. Size ne hissettirdi?
UNESCO’nun verdiği bu unvanı, şahsımdan çok, bugüne kadar gerçekleştirdiğim çalışmalarımın takdiri, bundan sonra yapacaklarıma da bir destek olarak görüyorum.
50 YILLIK SANAT KARİYERİ
UNESCO direktörü sizi takdim ederken ‘en sıradışı ney sanatçısı’ olarak tanımladı. Siz kendinizi sıradışı buluyor musunuz?
Osmanlı klasik ve tasavvuf müziğinin terk edildiği yıllarda, neyzen ve Mevlevi bir aileye mensup olarak, arkamda sanatımın dışında hiçbir güç olmadan yetiştim. 50 yıllık müzik hayatımın sadece Türkiye’de değil dünyanın her yerinde etkin olması, 100’ün üzerinde albümümün ve altı kitabımın çeşitli dillerde yayınlanmış olması ile Paris’te mimarlık ve müzikoloji öğrenimi görmüş olmam belki bu sıradışılıklardan birkaçı olarak sıralanabilir. Bence esas sıradışı kabul edilmesi gereken ise şahsım değil temsil ettiğim müzik mirası olmalıdır.
Geleneksel İslam öğretisini savunanlar tasavvufun dine zarar verdiğini ve özünden uzaklaştırdığını söylüyor. Bu konuda sizin düşünceniz nedir?
Dini verilerden uzaklaşmış, Batıni denilen tasavvuf hareketleri tarih boyunca olmuş olsa da tasavvufsuz din riya, dinsiz tasavvuf da rüyadan ibaret.
Fransa’da tasavvuf müziği yapmak size neler sağladı?
Ben sanatımı sadece Fransa’da değil dünyanın birçok yerinde icra ediyorum. Ayrıca, bir müzisyen olarak sadece tasavvuf müziği değil, tüm klasik Osmanlı müziğinin sevdalısıyım. Aynı zamanda bir müzikolog ve araştırmacı olarak müzik yaşamım da çok daha geniş bir yelpazeyi içine alıyor. Bir sanatkar olarak Fransa’da yaşamanın sadece avantajlarını gördüm. Gerçekleştirdiğim birçok eseri, geldiğim 70’li yıllarda Türkiye’de yapabilme, hatta söyleyebilme imkanım yoktu. Kültürel bir mülteci olarak Fransa beni bağrına bastı ve bana hayallerimi gerçekleştireceğim ortamı sundu.
GÜN IŞIĞINA ÇIKIYOR
Hedeflediğiniz nokta nedir?
Bilinmeyeni bugüne taşıyabilmek, önemli bir hedef bence. Bu sebepten dolayı bu yıl Venedik Cini Vakfı’nda tüm Ortaşark ve Osmanlı müziğinin kurucusu olan, 15’inci yüzyılda Herat’ta yaşamış Abdülkadir Meragi’nin eserleriyle Timurleng ve torunlarının saraylarındaki müzikleri üzerine bir konser hazlıyorum.
OSMANLI MÜZİĞİ YÜCE BİR SANAT
Dünya’nın Osmanlı ve tasavvuf müziğine bakışı ne yönde?
Osmanlı müzik mirasının şu anda bilinenin yüzlerce katı daha zengin olduguna inanıyorum. Klasik Batı Müziği Rönesans’tan itibaren tonal bir müziğe dönüştü oysa dünyanın geri kalan müzikleri modal (Geniş kapsamlı makamsal) müzikler. Bunların arasında, makamları ve zengin repertuvarıyla Osmanlı müziği modal müziklerin en gelişmişi. Edebiyatı ve eserleriyle bu miras artık sadece Türklerin değil, müziğe hassasiyeti olan herkese ait. Bu müziği bir eğlence aracı değil, yüce bir sanat olarak kabul edenlerin sayısı da Türkiye’dekinden çok daha fazla.
MUSİKİ RUHUN GIDASIDIR
Müziğin haram olduğunu iddia eden din adamları var. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?
Bu konu asırlardır tartışılıyor. İmam Gazali ‘İşret meclisini hatırlatan, Rab’bini unutturan müzik haramdır’ değerlendirmesinde bulunmuş. Ancak bana göre bu değerlendirme dinleyenin iç dünyasına bağlı. Aynı müzik manalı insanın kulağında dua, manasız insanın kulağında ise haram olur. Tasavvufta ‘Rab’bi hatırlamak ‘Bezmi Elest’ olarak tabir edilir. İnsan Rab’binin hitabını işittigi o muhteşem anın coşkusunu bir nostaljiyle yaşar. Müzik, ahde vefa yani unutulan sözü hatırlatır. İşte bu nedenle musiki ruhun gıdasıdır ve iman neşesine vesiledir.
