30 Ekim günü, Antalya Kültür Merkezi'ndeki Aspendos salonunda izleme fırsatı bulduğum Ensar Altay’ın ilk kurmaca uzun metrajı ‘Kanto’, sadece bir kadın hikayesi olmanın ötesine geçerek, günümüz toplumsal duyarsızlığının ve modern çağ bencilliğinin keskin bir portresini sunuyor. Festivalin Ulusal Uzun Metraj Yarışması’nda yarışan film, sinemasal dili ve katmanlı karakter işçiliğiyle Altın Portakal'ın en güçlü adaylarından biri olduğunu kanıtlıyor.
PERDEYİ ‘İNSAN İNSANI YORAR’ SÖZÜYLE AÇAN YÖNETMEN İZLEYİCİYİ YORMUYOR
Filmin açılış sahnesinde izleyiciyi sarsıcı bir motto karşılıyor: “İnsan İnsanı Yorar”. Şahsen bu motto film boyunca yönetmenin hem tematik hem de görsel tercihine rehberlik ediyor. Bu yorucu döngü, İlyas’ın (Sinan Albayrak) komşusu annesinin komşusu Kazım Bey’in yalnız ölümüyle kurulan güçlü dramatik başlangıçla perçinleniyor; ailenin içindeki çözülme, toplumdaki çözülmenin bir mikro kozmosu olarak işleniyor. Yönetmen, özenle seçilmiş kadrajlar ve ritmik kurgusuyla bu yorgunluğu izleyiciye aktarırken, anlatım dilini izleyiciyi boğmayacak bir akışta tutmayı başarıyor. Bu dengeli yaklaşım, filmin mesajını didaktik olmaktan çıkarıp, güçlü bir deneyime dönüştürüyor. Yönetmen Altay’ın bence filmdeki en büyük başarısı da bu, son yıllarda Türk sinemasında da sıkça gördüğümüz post anlatım teknikleri ile izleyiciyi yormuyor, zaten yorucu bir insan hikayesini olabildiğince samimi ve olağan bir şekilde izleyiciye aktarıyor.

KARAKTERLER OYUNCUSUNA YAKIŞIYOR
‘Kanto’nun gücü, karakterlerin çok boyutluluğunda yatıyor. Filmin temel çatışmasını ateşleyen, İlyas’ın eşi Sude karakterine hayat veren Didem İnselel, kayınvalidesi Saliha'nın (Yıldız Kültür) gelmesiyle başlayan o karmaşık tahammülsüzlük ve suçluluk duygusunu, incelikli bir performansla yansıtıyor. Sinan Albayrak ise, annesinin eve gelişiyle büründüğü ‘taş fırın erkeği’ rolünden, vicdanın kıskacında çırpınan ve ailesini bir arada tutmaya çalışan bir babaya evrilen İlyas'ın trajik dönüşümünü başarıyla taşıyor.
Filmdeki her bir karakterin çatışmaya kendi kişisel travması ve yarası üzerinden bakması, hikayeye derinlik katıyor. Demans hastası annesinin kaybolmasının ardından İlyas’ın çocuklukta yaşadığı ihmali hatırlamasıyla kurduğu "Benim ona ihtiyacım olduğunda o yanımda değildi ama şimdi onun bana ihtiyacı var, o yüzden dönecek” repliği gibi cümleler, karakterlerin psikolojik arkaplanına dair önemli aydınlanmalar sunuyor.
EVRENSEL BİR ÇATIŞMA
Film, Saraybosna Film Festivali'nden (SFF) ‘Work in Progress’ kategorisinde kazandığı Cinelink Impact Ödülü ile uluslararası arenada adından söz ettirmişti. Filmi izlediğimde, bu ödülü ele aldığı eş çatışması, kuşak çatışması, evlat-ebeveyn travmaları ve modern çağdaki bencilliğin evrensel etkileşiminin bir karşılığı olduğu fikri zihnimde pekişti.
Filmin temasını aslında usta oyuncu Yıldız Kültür'ün (Saliha) gösterim sonraki söyleşide dile getirdiği şu çarpıcı yorumu özetliyor: “Hayatın içinden bir film oldu, gerçek hayat bu zaten. Kimsenin kimseye tahammülü kalmadı, herkes egoist. Yaşlılar da egoist, çocuklarının bir hayatı olduğunu unutuyor.”
Sonuç olarak ‘Kanto’, bu sert gerçeği sanatsal bir olgunlukla sunarak, izleyicisini düşündüren, yoğun ve ödülü hak eden bir sinema deneyimi sunuyor.
Yedi günü geride bırakan festival sürerken 2 Kasım'daki Altın Portakal ödülleri töreninin heyecanı da giderek yükseliyor. İzlenen ilk filmler, çıtanın ne kadar yukarıda olduğunu gösterse de, Ensar Altay'ın izleyiciden büyük alkış alan 'Kanto'su şimdiden tartışılmaz bir ağırlık kazanmış görünüyor. Film, gerek karmaşık aile dramını başarıyla işleyen katmanlı senaryosu, gerek incelikli ve derinlikli oyunculukları, gerekse de izleyiciyi yormayan sinema dili tercihi ile festivalin önemli ödülleri için en güçlü adaylardan biri olduğunu kanıtlar nitelikte.
