SALİHA SULTAN
Akdeniz'in bu melankolik limanında, Altın Portakal'ın perdeleri 62’nci kez açılırken, Ulusal Uzun Metraj Yarışması seçkisinin ruh hali; bir yanda toplumsal vicdanın ağır yükünü, diğer yanda ise sinemasal cesaretin ışığını taşıyan filmlere ev sahipliği yapıyor. Festivalde, 29 Ekim’de Antalya Kültür Merkezi (AKM)’de izlediğim ilk iki yapım olan ‘Noir’ ve ‘Kesilmiş Bir Ağaç Gibi’ filmleri, modern Türkiye'nin kadına şiddetten mülteci meselesine çelişkili gerçekliklerini yansıtmakta cesur. Ancak bu iki film bende sinemasal bütünlük ve dramaturjik derinlik açısından keskin bir ayrım yarattı.
RAGIP ERGÜN’ÜN TAVİZSİZ VE KARA ‘NOİR’İ
Ragıp Ergün'ün imzasını taşıyan "Noir", festivalin en çarpıcı, en 'konfor bozucu' yapımlarından biri olarak belleklere kazınıyor. Ergün, kadına şiddet ve modern toplumun adeta bir toplumsal şizofreniye dönüşen hallerini ele alırken, izleyiciyi estetik bir mesafe ile korumak yerine, sert ve tavizsiz bir sinema diliyle doğrudan yüzleşmeye davet ediyor. Bu, politik duruşu estetik tercihin önüne koyan cesur bir tavır.

Film gösterimi sonrası yapılan ve adeta bir sanat manifestosuna dönüşen söyleşide, yönetmenin filmdeki eleştirel yaklaşımı netleşti. Bir izleyicinin filmdeki küfür içeren sahnelere dair yaptığı eleştiriye karşılık Ergün, sinemayı bir neşter gibi kullandığını şu ifadelerle dile getirdi: "Bir doktora gittiğinizde sizi ameliyat ettiğinde, beni neden kestin diye ona sormuyorsunuz. Çünkü iyileşmek için bazen acıya katlanmak gerekir. Biz filmimizde kötülüğü övmedik, bir kötülüğü göstermek istedik."
Yönetmenin bu yaklaşımı, sanatın iyileştirici gücünü kötülüğün anatomisini ortaya çıkardığını hissettiriyor. Yiğit Efe Tuzlacıoğlu, Cansel Elçin ve Erol Babaoğlu gibi isimlerin güçlü performansları ile desteklenen Noir, teknik çekim kalitesi ve senaryosundaki karanlık tutarlılıkla, festival ödülleri için çıtayı şimdiden oldukça yukarı taşıyor. Ergün'ün bu dürüst ve cüretkâr sinemasal tavrını değerli buluyorum; zira, sanatı bir kaçış yolu değil, bir yüzleşme aracı olarak kullanıyor. Spoiler vermekten kaçınarak sadece şunu söyleyebilirim: Prömiyerini Antalya’da yapan ‘Noir’, jeneriği bittikten sonra bile izleyiciyi koltuğuna çakılı bırakan, soluksuz bir seyir vaadi. Bir festival takviminde gördüğünüzde mutlaka koşup izleyin.

TUNÇ DAVUT'UN MERHAMETİ TARTTIĞI BİR TERAZİ: KESİLMİŞ AĞAÇ GİBİ
Tunç Davut'un "Kesilmiş Bir Ağaç Gibi" filmi ise bambaşka bir dünyanın kapısını aralıyor: İnsan merhametinin sınırlarını ve toplumsal öncelikleri sorgulayan ağır bir vicdan muhasebesi. Mühendis emeklisi bir adamın, evine yardımcı olarak aldığı Suriyeli mülteci kadının çocuklarını geride bırakarak kaçmasıyla başlayan hikâye, bizi merhamet kavramının en çelişkili ve etik açıdan kaygan zeminlerine taşıyor.
Filmin ele aldığı tema güçlü ve düşündürücüyken, dramaturjik kurgusunda ne yazık ki bazı teknik aksaklıklar ve karakter derinliğinde boşluklar hissediliyor. Esas vurucu gücü, sona doğru peş peşe gelen üç sahne oluşturuyor. Bu sahneler, "tuhaf ve can sıkıcı bir iyilik sorgusu" yaratıyor: Terk edilen iki çocuğu yalnızlığa terk eden adamın, gebe olduğu için kesmekten vazgeçtiği koyuna ve banyoda boğulmak üzere olan bir hamam böceğine gösterdiği "merhamet hiyerarşisi".
İnsan hayatı ile diğer canlıların hayatı arasındaki bu çarpık ayrım, filmin temel güçlü teması olmasına rağmen, karakterlerin motivasyonlarının yeterince köklenmemesi nedeniyle maalesef ayakları yere basmayan bir sorgulama olarak kalıyor. Sanatsal cesaretini kabul etmekle birlikte, bu yapımın Altın Portakal'ın Büyük Ödülü'nü taşıyacak o sinemasal derinliğe ve bütünlüğe ulaşamadığı kanaatindeyim. Festival sürüyor. Ve görünen o ki Türk sineması, tıpkı yaşamın kendisi gibi, çelişkilerle ilerlemeye devam ediyor.

