Beşir Ayvazoğlu’na Fahri Doktora Jesti: Doktora töreninde çocuklar gibi şendik

Beşir Ayvazoğlu’na Fahri Doktora Jesti: Doktora töreninde çocuklar gibi şendik

Türkiye’de özellikle biyografi literatürüne yeni bir yön veren eserleri akademik çalışmalar için de kaynak teşkil eden usta yazar ve araştırmacı Beşir Ayvazoğlu’na İstanbul Üniversitesi tarafından fahri doktora unvanı verildi. Takdim töreninde ünlü yazarı vefalı dostları da yalnız bırakmadı.

SALİHA SULTAN

Türk edebiyatının usta kalemi Beşir Ayvazoğlu, yazı kariyeri boyunca birçok önemli ödüle layık görüldü. Edebiyat eserlerinin yanı sıra Ahmet Haşim, Yahya Kemal, Tevfik Fikret, Tarık Buğra gibi isimlere dair titiz çalışmaları ile Türkiye’de biyografi literatürüne yön veren bir isim olan Ayvazoğlu, son olarak İstanbul Üniversitesi (İÜ) tarafından Fahri Doktora unvanına layık görüldü. Ayvazoğlu’na unvanı, dün İÜ Rektörlük Binası’nın Mavi Salon’unda düzenlenen törende takdim edildi.

TİTİZLİĞİNDEN İLHAM ALDIĞIM BİR USTA

Ayvazoğlu, şahsen 30 yıldır tanıdığım, 1994 yılında İstanbul Büyükşehir Belediyesi Kültür Daire Başkanlığı’nda Kültürel Etkinlikler Yöneticisi olduğu sırada, yanında çalışma şerefine nail olduğum bir isim. Henüz 18 yaşında olduğum o günlerde ilk patronum olan Ayvazoğlu’nu, sekiz kişilik ekibimizle İstanbul’un bütün kültür sanat organizasyonlarını çekip çevirdiğimiz o hummalı tempoda, Beşiktaş Darphane’de bulunan ofisimize sabahın erken saatinde gelişi, saat 11.00’e kadar hiç durmadan bilgisayarın tuşlarını tıkırdatışıyla hatırlıyorum. Sonrasında, kahve konusunda oldukça seçici olan Beşir Bey’in, “Hadi Saliha, bir Türk kahvesi yap da içelim” demesiyle, gönenirdim. Elimdeki organizasyon işlerimi bırakıp, hızla kahve yapmaya koşardım. On parmak yazabildiğimi keşfettikten sonra bazı el yazması notlarını bilgisayara aktarmamı rica ettiğinde ise kendisi gelmeden yetiştirmek için sabahın erken saatinde ofise koşan bu kez ben olurdum.

İskender Pala, Ayşe Şasa gibi isimler ofiste kendisini ziyarete geldiğinde, bir köşeye kıvrılıp o edebiyat, sanat ve tarih kokan, benim için üniversite niteliğindeki muazzam muhabbetleri de bir kenara oturup iştahla dinleyen de bendim. Beşir Bey ile bu mekandaki yollarımız sonradan ayrılsa da, yıllar boyu bağımız hiç kopmadı. Zeytinburnu Kültür ve Sanat Merkezi’nde çalıştığım sırada kendisinden rica ettiğim söyleşi dizisi yapma davetimde beni kırmadı. Yıllar sonra KARAR’ın sayfalarında buluştuk, gazetecilik mesleğim boyunca ihtiyaç duyduğum her an bilgisini, birikimini, görüşlerini benden esirgemedi. Özetle, bugün bu sayfayı yapabilir hale gelmemde bana birçok katkısı olan, titizliğinden son otuz yıldır ilham aldığım bir usta, ustam Beşir Ayvazoğlu.

screenshot-12.jpg

HİÇ OLMADIĞI KADAR HEYECANLIYDI

Öte yandan yıllar boyunca birçok programda dinlediğim Beşir Ayvazoğlu’nu hiç bu kadar heyecanlı görmemiştim. Ayvazoğlu, Fahri Doktora töreninde ilk kitabı çıkmış bir yazar, okumayı söktüğü için kırmızı kurdelesi omuzuna henüz iliştirilmiş bir çocuk kadar heyecanlıydı. İÜ Rektörlük Binası’ndaki Mavi Salon’u dolduran kalabalığın arasında yer alan bütün dostları da en az kendisi kadar heyecanlıydı. Herkesin hem fikir olduğu duygu, İÜ’nün 1952’den beri 21’i edebiyat dünyasından 131 kişiye, en son merhum Sezai Karakoç’a takdim ettiği Fahri Doktora unvanını bugün Ayvazoğlu’ndan daha fazla hak eden kimsenin olmadığıydı…

‘ÜNİVERSİTE DIŞINDA AKADEMİSYEN TİTİZLİĞİNDE ÇALIŞTI’

İÜ Edebiyat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Sevtap Kadıoğlu, İÜ Senatosu tarafından Ayvazoğlu’na Fahri Doktora unvanının verilme gerekçesini ise şu sözlerle aktardı: “48 yıldır kültür ve sanat camiasının içinde yer alan Beşir Ayvazoğlu’nun, yazdığı eserlere, yaptığı çalışmalara bakıldığında oldukça verimli bir yazar olduğu su götürmez bir gerçektir. Yarım asra yakın bir süre içinde edebiyat ve edebiyat incelemeleri başta olmak üzere musikiden mimariye estetikten şehirciliğe kadar pek çok alanda onlarca eser vermiş olan Ayvazoğlu, bu yönüyle kültür ve sanat hayatımıza ciddi katkılar yapmış bir münevverdir.

Özellikle gelenek ve modernleşme zemininde ortaya koyduğu çalışmalar, önemli isimler etrafında kaleme aldığı biyografiler önemli bir boşluğu doldurmuş, yazdıklarıyla üzerinde az şey bilinen pek çok konuyu ve meseleyi gün ışığına çıkarmıştır. Bir başka deyişle üniversite dışında tıpkı üniversitede görev yapan bir akademisyen titizliğinde çalışan ve eser üreten, bazı çalışmaları bilimsel dergilerde neşredilen Ayazoğlu’nun çalışmaları bilimsel araştırmalar ve çalışmalar için kaynak niteliğindedir. Ayvazoğlu’nun inceleme ve araştırmalarına yapılan ve çeşitli indeksler tarafından kaydedilen atıflar onun çalışmalarının akademik güven derecesini göstermek için yeterlidir.”

REKTÖR ZÜLFİKAR: ‘BUGÜNDEN İTİBAREN BEŞİR HOCA DİYE HİTAP EDECEĞİZ’

İÜ Rektörü Prof. Dr. Osman Bülent Zülfikar ise konuşmasında Ayvazoğlu’nun çalışmalarında araştırmacı titizliği ile sanatçı duyarlılığını birleştirdiğine dikkat çekerek, “Ayvazoğlu hangi alanda eser kaleme alırsa alsın kültür çalışmalarını temele almaktadır. Çok yönlü bir sanatçı ve fikir insanı olarak kültür tarihimize büyük katkısı olan ve tarihe mal olmuş şahsiyetleri, bilim adamları ve sanatçıları günümüze taşımaktadır. İslam’ın ve geleneklerin sanata etkisi doğrultusunda eserlerini şekillendirdiği görülmektedir” dedi. Prof. Zülfikar, konuşmasını şu sözlerle bitirdi: “Kültürel hafızamızın inşasında büyük bir ustalıkla çalışan Sayın Beşir Ayvazoğlu’nu tebrik ediyor, kendisini tanımaktan, belli sürelerde vakıflarda beraber çalışmaktan memnuniyetimi dile getirmek istiyorum. Zaman zaman Beşir ağabey, Beşir Bey dediğimiz Sayın Ayvazoğlu’nu bugünden itibaren Beşir hoca olarak hitap edebileceğiz.”

screenshot-13.jpg

‘KENDİMİ BİLDİM BİLELİ EDEBİYATLA MEŞGULÜM’

Beşir Ayvazoğlu, törende yaptığı konuşmada ilk olarak İÜ’nün Türkiye’nin en eski ve köklü geleneklere sahip üniversitesi olduğunu vurguladı. “Böyle bir üniversite tarafından bahşedilen fahri doktorayı bir şeref payesi olarak kabul ediyorum. Teklifin ve teşebbüsün Edebiyat Fakültesi tarafından yapılmış olması da benim açımdan bu payeye ayrı bir önem kazandırıyor. Ömrünü edebiyata adamış bir yazı emekçisi olarak samimi şükranlarını arz ediyorum” ifadelerini kullanan Ayvazoğlu’nun edebiyat yolculuğunu anlattığı sözleri ise özetle şöyle: “Kendimi bildim bile edebiyatla meşgulüm. Şiirden denemeye, hikâyeden romana hemen bütün edebî türlerle meşgul oldum ve edebiyatın edebiyatı çok aşan bir iştigal alanı olduğunu çabuk fark ettim...

1969’da Milli Eğitim Bakanlığı Kültür Müsteşarlığı’nın başlattığı 1000 Temel Eser dizisinin ilk kitapları olarak yayımlanan Yahya Kemal ve Ahmet Hâşim’in üçer eseri –Haşim’inkiler tek kitap halindeydi– ve Ahmet Hamdi Tanpınar’ın Beş Şehir’i bende bir çeşit ‘aydınlanma’ya yol açmıştı. İlk olarak Aşk Estetiği isimli bir kitap yazdım. Hemen her yıl yeni baskısı yapılan bu kitabın her kesimden gördüğü ilgi beni hâlâ şaşırtır. Çalıştığım gazetelerde hep kültür ve sanat sayfalarını yönettiğim için bütün sanat dallarıyla daha farklı biri ilişki kurma imkânı buldum. Gazeteciliğin de hızlı düşünme, hızlı yazma ve yazdığınızı çarpıcı bir şekilde takdim etme pratiği kazandırdığını yeri gelmişken ifade etmeliyim. İkinci kitabım da bir bakıma Yahya Kemal’e borcumu ödemek için yazdığım Eve Dönen Adam’dır. Yazdığım ilk kapsamlı biyografi Peyami Safa, en kapsamlı biyografim Fikret biyografisidir.

Resim ve musiki gibi alanlardaki kültür birikimim, sadece bir kısmını zikrettiğim biyografileri yazarken işime çok yaradı. Bütün bu biyografileri yazarken bir edebî ekosistem inşa ettiğimi neden sonra fark ettim. Aslında yazdığım diğer kitaplar da bu ekosistemin içindedir. Mesela Divanyolu’nu anlattığım Bir Caddenin Hikâyesi, Beyazıt Meydanı’nın kültür tarihini anlattığım Dersaadet’in Kalbi, biyografilerimde en fazla zikredilen mekânlardır. İstanbul Üniversitesi’nin isimlerini zikrettiğim ve etmediğim eserlerimin kültür ve edebiyat tarihimize az çok katkı sağlayan çalışmalar olarak gördüğü için bu şeref payesini şahsıma bahşettiğini düşünüyorum. Bu beni gururlandırıyor ve teşekkürlerimi tekrar arz ediyorum.”

screenshot-10.jpg

DOSTLARI VE AİLESİ YALNIZ BIRAKMADI

Törene Ayvazoğlu’nun heyecanına eşi Handan, oğlu Emre, gelini İlkay, torunu Ömer Kanat da eşlik etti. Edebiyat, akademi ve kitabiyat dünyasından ise Sabri Koz, Bahtiyar İstekli, Uğur Derman, Çiçek Derman, Ramazan Minder, İskender Pala, Sinan Genim, Turan Türkmenoğlu, Fethi Gedikli, Ali Şükrü Çoruk, Mehmet Yalçın Yılmaz, Mustafa Kirenci, Ömer Erdem, Müslüm Yılmaz, Tahsin Yıldırım, Ömer Hakan, Oğuzhan Öztürk, Güler Doğan Averbek, Naime Erkovan, Gönül Paçacı, Mehmet Rüyan Soydan, Aydın Gülan gibi birçok dostu da kendisini yalnız bırakmadı. Tören sonunda bütün katılımcılar Ayvazoğlu ile birlikte aile fotoğrafı çektirdi.

Öne Çıkanlar
YORUMLAR (2)
YORUM YAZ
İÇERİK VE ONAY KURALLARI: KARAR Gazetesi yorum sütunları ifade hürriyetinin kullanımı için vardır. Sayfalarımız, temel insan haklarına, hukuka, inanca ve farklı fikirlere saygı temelinde ve demokratik değerler çerçevesinde yazılan yorumlara açıktır. Yorumların içerik ve imla kalitesi gazete kadar okurların da sorumluluğundadır. Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar içeriğine bakılmaksızın onaylanmamaktadır. Özensizce belirlenmiş kullanıcı adlarıyla gönderilen veya haber ve yazının bağlamının dışında yazılan yorumlar da içeriğine bakılmaksızın onaylanmamaktadır.
2 Yorum
Diğer Haberler
Son Dakika Haberleri
KARAR.COM’DAN