Bu yıl 62’nci kez düzenlenen Uluslararası Antalya Altın Portakal Film Festivali’nde ödül heyecanı bugün zirvede. Festivalin Uluslararası Uzun Metraj Film Yarışması’nda bu yıl 12 film yarıştı. Bu filmlerin tamamı Türkiye prömiyerini festivalde yaptı. Ömer Vargı başkanlığındaki jürinin oyları ile belirlenen ödüller bu akşam düzenlenecek törende sahiplerini bulacak. Altın Portakal jürisi en iyi film, yönetmen, kadın ve erkek oyunculuk dallarında ödülleri hangi filmlere layık görecek, büyük merak konusu. Günlerdir filmi izleyen sinema yazarları, eleştirmenler ve gazeteciler izledikleri filmler hakkında görüşlerini kendi mecralarında dile getirdi. Gazetemizin kültür sanat editörü Saliha Sultan da festival boyunca filmleri izleyen ve KARAR okurları için değerlendiren gazeteciler arasındaydı. Altın Portakal ödüllerinin açıklanmasına saatler kala, Sadi Çilingir, Korkut Akın, Gökşen Aydemir, Sayım Çınar, Elif Eda, Banu Bozdemir, Gizem Ertürk ve Saliha Sultan’a izledikleri filmler arasında en beğendikleri ilk üç filmi sorduk. Yaptığımız bu nabız yoklamasında iki film rakiplerinin önüne geçmeyi başardı. Ensar Altay’ın yönettiği ‘Kanto’ ve Özcan Alper imzalı ‘Erken Kış’ dörder seçimle eleştirmenlerin en beğendiği yapımlar olarak öne çıktı. Seyfettin Tokmak’ın Tavşan İmparatorluğu, Hasan Tolga Pulat’ın Parçalı Yıllar ve Emre Sert/Gözde Yetişkin imzalı Sahibinden Rahmet ise üçer oyla zirveyi yakından takip etti. Peki, sinema profesyonellerinin gönlünü fetheden bu beş film, Altın Portakal jürisinin radarında mı? Bu akşam düzenlenecek törende, sinema yazarlarının büyük ilgi gösterdiği bu filmlerin ödül tablosuna ne kadar yansıyacağı, festivalin en büyük sürprizi olacak.

GÖKŞEN AYDEMİR
Sinema Yazarı
Altın Portakal’ın içime sinen filmleri şöyle:
ALDIĞIMIZ NEFES: Şeymus Altun’un ilk uzun metrajlı filmi, benim için festivalin en önemli keşfi oldu. Gelecek vaat eden bir yönetmenin güçlü ayak seslerini hem hikâye anlatıcılığı hem de kurduğu atmosfer bağlamında çok sevdim. Yangının doğada yarattığı katliamı insanın içindeki yangınlarla paralel olarak ele alan filmde özellikle çocuk oyuncu kullanma konusundaki başarı ön plana çıkıyor. Sütte ne çok kan var diyebileceğimiz film beklentilerimi tamamen karşıladı diyebilirim.

TAVŞAN İMPARATORLUĞU: Seyfettin Tokmak’ın filmi olan ‘Tavşan İmparatorluğu’ zaman ve mekân algısını kıran anlatımıyla öne çıkmakta. Hikâyenin eski moda olduğuyla ilgili eleştirilere rağmen, Tokmak, neyi değil? Nasıl anlatması gerektiğinin hem duygusunu hem de matematiğini çözmüş. Toplumsal yozlaşmanın birey üzerinde yarattığı gerilimi tavşan yarışları üzerinden aklamaya çalışan anlatım, bugüne, düne ve yarına aynı şekilde yansımakta.
SAHİBİNDEN RAHMET: Emre Sert ve Gözde Yetişkin’in muhteşem oyunculuklarla örülü kırsal masalı. Gökten ne düşerse kabul edeceksin… Kar, yağmur veya meteor parçası… Oldukça saf ve temiz biri olan İrfan’ın bahçesine düşen meteorla birlikte hayatının ortasına da bomba düşmüştür. İktidar, aç gözlülük ve taşra ahlakını konu alan film festivalde yarışmanın öne çıkan yapımlarından oldu.

SAYIM ÇINAR
Hürriyet Yazarı
ALDIĞIMIZ NEFES: Şeyhmus Altun’un ilk uzun metraj filmi olan ‘Aldığımız Nefes’, Türkiye-Danimarka ortak yapımı. Film kimya fabrikasında yaşanan bir patlamayla başlayan ve dinmeyen yangının ardından hayatı altüst olan 10 yaşındaki Esma’nın hikâyesini anlatıyor. Orman yangınlarının çevresindeki insan hikayelerini anlatmak öyle hiç kolay değil. Altın Portakal’da izlediğim en iyi filmlerden biriydi, uzun süre filmin etkisinden kurtulamadım.
ERKEN KIŞ: Yönetmen koltuğunda Özcan Alper’in oturduğu ‘Erken Kış’ filminin başrolünü Timuçin Esen ve Leyla Tanlar üstleniyor. Bugün dünyada devam eden savaşlar var. Kendisini yurtsuz hisseden insanların hikayeleri izlerken, kendimize daha çok yaklaştık. İnsan bedeninin sistem tarafından nasıl sömürüldüğünü gördük. Uzun bir yol ve zorlu hava koşullarında iyi bir film izledik
SAHİBİNDEN RAHMET: Filmin geçtiği köy yönetmenin babasının köyüymüş. Hikâye köye düşen bir meteorun hikayesi. Cem Yiğit Üzümoğlu, bir köylü adamı oynamış ama diğer filmlerindeki kadar dikkat çekmiyor. Festivalin içinde bu filmi izlemek eğlenceliydi. Paranın insan üzerindeki etkisini ve açgözlülük temasını işleyen kaç film kaldı ki?

KORKUT AKIN
Sinema Yazarı
İzleyemediklerim bağışlasın, ama izlediklerim arasında beğendiğim filmler, izlediğim sıra ile şunlar:

SAHİBİNDEN RAHMET: Emre Sert ve Gözde Yetişkin’in yönettiği gerçek bir olaydan yola çıkılarak yapılmış bir film. Temel olarak sinemamızın asıl sorunu senaryo, yan öyküler girmediği için filmlere eksik kalıyor. Bunu aşabilmeliyiz. Bu filmde senaryo dümdüz gidiyor ama oyunculuklar çok iyiydi.
KANTO: İlginç bir filmdi, özellikle senaryosu çok başarılıydı. Ensar Altay’ın ‘Kanto’sunu öyküsüyle, oyuncularıyla, rejisiyle, derli toplu anlatımı ile çok sevdim. İzlemesi çok rahat bir hikayeydi. Yaşlı, erkek, kadın, çoluk çocuk, zengin, yoksul fark etmeksizin hepimiz için çok anlamlı, çok sıcak bir öyküydü.
ERKEN KIŞ: Özcan Alper’in senaryosu çok güçlü olan filminde çok yönlü bir anlatısı var. Reji çok başarılıydı. Bana göre reji ve senaryosu ile öne çıkıyor. Film taşıyıcı anne teması üzerinden kadın hikayesi gibi algılansa da bana göre bir erkek öyküsüydü. Oyunculuklarına baktığımızda da, Timuçin Esen için özel olarak şunu söylemek gerekiyor: Sinemadaki Timuçin Esen kesinlikle dizilerdekilerden çok daha başarılı.

SADİ ÇİLİNGİR
Sinema Yazarı
İzlediklerim arasında sadece Ensar Altay’ın yönettiği ‘Kanto’ filmini beğendim. Hayatın içinden, başarılı bir film olmuş. Ailede yaşanan huzursuzlukları, insanların gereksiz yere birbirilerini rencide etmelerini başarılı bir şekilde perdeye getirmiş. Filmin oyuncuları arasında Yıldız Kültür, Sinan Albayrak ve küçük kız rollerinde çok başarılı.

GİZEM ERTÜRK
Sinema Yazarı
KANTO: Gerçek ile kurmacayı iç içe geçirerek, belleği ve aidiyeti sahne üzerinden sorgulaması çok etkileyiciydi. Belgeselden kurmacaya geçişte kurduğu o sınırda duran dil, filmi özgün kılıyor.
ALDIĞIMIZ NEFES: Sessiz, ağır ilerleyen ama içten sarsıcı bir film. Küçük bir dünyanın içinde büyük bir acıyı gösterebilmesi ve oyunculukların doğallığı etkiyi güçlendiriyor.
PARÇALI YILLAR: Yeşilçam’ın erotik dönem furyası üzerinden idealleri olan bir tiyatrocunun bireysel travmasını, mücadelesini sade ama derin bir dille anlatması çarpıcıydı. Kurgu ve müzik uyumu duygusal yoğunluğu güçlendirmiş; biraz daha kısa olsa daha dinamik olabilirdi. Yetkin Dikinciler yine çok başarılı.

BANU BOZDEMİR
Sinema Yazarı
İzleyebildiğim yapımlar arasında, beğendiğim ilk üç film şöyle:
TAVŞAN İMPARATORLUĞU: Seyfettin Tokmak Tavşan İmparatorluğu’nda bir çocuğun iç dünyasının naifliği ve şaşırtmacasıyla buluşturuyor bizleri. Tokmak gittikçe kötüleşen, doğaya, ağaca ve hayvana verilen değerin iyice küçüldüğü bir algoritma içinde iyilikle buluşturuyor bizleri, Musa’yı (Alpay Kaya) kurulu bir düzenin içinde başkaldırıcı, aykırı bir biçimde resmediyor ki izlerken hem şaşırıyor hem de seviniyoruz.
ERKEN KIŞ: Özcan Alper’in ‘Erken Kış’ filminin güzel anları Ferhat’ın anne evinde yaşadığı, onun pencerede hayalini gördüğü anlar. Bu ev muhtemelen ‘Sonbahar’ın çekildiği ev ya da o duyguya benzer özellikler taşıyan bir ev. Kazım Koyuncu’ya geçmişe selam ve özlem sunan film kadını daha cesur kılarken erkeği duygusal açıdan daha belirsiz noktaya koyuyor.
PARÇALI YILLAR: Sinemamızda görmezden geldiğimiz bir dönemi çok açılı bir şekilde görmeye çalıştığı için şansı var diye düşünüyorum. Yetkin Dikinciler’in oyunculuğu da iyiydi.

Elif Eda
Yönetmen-Senarist
Festival boyunca beni tam anlamıyla sinematik bir deneyimin içine alan bir filmle karşılaştığımı söyleyemem ama birçok açıdan güçlü ve benim için sinema deneyimine yakın filmler olduğu muhakkak. Bunlardan ilki kurduğu dünyanın atmosferinin kuşatıcılığı ve anlattığı hikâyenin duygusunu inşa etmekteki gücü sebebiyle Seyfettin Tokmak’ın ‘Tavşan İmparatorluğu’ filmi. Bir diğeri ise fikirsel zeminde çatıştığım, sorguladığım tercihlerine rağmen - bir yandan bu tartışmaya izin verdiği için de – imgesel izleğinin başarısı sebebiyle Özcan Alper’in ‘Erken Kış’ filmi. Üçüncü bir film ise aslında içerik-biçim uyuşmazlığı sebebiyle – evet bu tamamen benim kendi sinema anlayışımdan ürettiğim bir inanç, herhangi bir otoritenin beni onaylamasını beklemiyorum elbette – kavgalı olduğum fakat ilk filmiyle bu kadar cesurca bir denemeye girişmiş olması ve bağımsız film yapımına en yakın olduğunu düşündüğüm Ragıp Ergün’ün ‘Noir’ filmi.

SALİHA SULTAN
Karar Kültür Sanat Editörü
Festival boyunca izlediğim filmler arasında, bir sıralama olmaksızın Türk sineması adına yenilikçi ve etkileyici bulduğum yapımlar şunlar:

NOİR: Yönetmen Ragıp Ergün’ün ilk uzun metraj filmi ‘Noir’, festivalin en ‘konfor bozucu’ yapımlarından biriydi. Ergün, kadına şiddet ve modern toplumun adeta bir toplumsal şizofreniye dönüşen hallerini ele alırken, izleyiciyi estetik bir mesafe ile korumak yerine, sert ve tavizsiz bir sinema diliyle doğrudan yüzleşmeye davet ediyor. Filmin senaryosunu ve yönetmenin bu bakış açısını sevdim.
KANTO: Ensar Altay ilk kurmaca uzun metrajı ‘Kanto’da, sadece bir kadın hikayesi olmanın ötesine geçerek, günümüz toplumsal duyarsızlığının ve modern çağ bencilliğinin keskin bir portresini sunuyor. Sinan Albayrak, Yıldız Kültür rollerinin hakkını ustaca veriyor. Filmin en sevdiğim yanlarından biri de yönetmenin post anlatım teknikleri ile izleyiciyi yormaması, insanın zaten yorucu olan bu hikayesini olabildiğince samimi ve olağan bir şekilde aktarma başarısıydı.
PARÇALI YILLAR: Hasan Tolga Pulat, Türk sinemasında görmezden gelinen bir dönemi, Hamlet oynamak sevdasıyla yanıp tutuşan ancak hayatın önüne çıkardığı şartlar nedeniyle ‘seks furyası’na evrilen bir oyuncunun (Yetkin Dikinciler) hikayesi üzerinden çok katmanlı bir şekilde ele alıyor. Yapımcısından set işçisine dönemin fotoğrafını çeken yapım, her ne kadar diyalogları fazla, süresi biraz uzun olsa da, cesareti ve Yeşilçam’ın karanlık dönemine tuttuğu ışık nedeniyle festivalde özel bir ödülü kapacak gibi duruyor.
