Mithat ile Fıtnat’ın aşk mektupları

Mithat ile Fıtnat’ın aşk mektupları

Hâce-i Evvel’ Ahmed Midhat Efendi ile şâire Fıtnat Hanım’ın 1878’de birbirine yazdığı aşk mektupları, Ötüken Neşriyat tarafından ‘Son Nefese Kadar’ adıyla okura sunuldu. Büyük bir edebiyat olayı olan mektuplarda Ahmed Midhat ve Fıtnat Hanım birbirlerine duydukları aşkı karşılıklı şiir ve nazirelerini de içeren mektuplarla dile getiriyor. Ömer Hakan Özalp tarafından bilinmeyen 1928 tarihli Osmanlıca tefrikasından yayıma hazırlanan eser, dönemin kadın-erkek ilişkilerine de ışık tutuyor.

TANER AY

Kapitalist edebiyat pazarının dışındaysanız ve onların simsarlarının radarına takılmadıysanız, yok sayılacağınız muhakkaktır. Edebiyat pazarının kurallarını koyan ve pazarı acımasız bir sömürü alanına dönüştürenlerin ekseriyetinin eski solcular olmasıysa acaba sadece bize özgü bir garâbet midir, bilemiyorum. Ama, dünyanın her yerindeki kapitalist edebiyat pazarları, üç beş büyük yayınevine ve üç beş edebiyat yıldızına çalışıyor. Yazar denen edebiyat yıldızlarının, pazardaki yayınevlerinin malları olduğu muhakkaktır. Pazardaki yayınevlerinin öncelikli okur tabakasıysa ‘bahçe salatası’ denenlerdir. Simsarlar, pazarın markalarını onlara pazarlamakla yükümlüdürler.

Peki, pazarın malı olmayan edebiyatı, sizce kaç kişi takip ediyordur? Yıllarca yayıncılıkla uğraşmış ve Bâb-ı Âli’de defalarca batmış bir arkadaşım, “onların sayısı yüzü bulmaz” demişti. Bence sayıyı biraz abartmış bile olabilir. Bana sorarsanız, en fazla elli kadar delidir onlar. Örneğin, geçtiğimiz günlerde Ötüken Neşriyât’tan çıkan ‘Son Nefese Kadar’ı kaç kişinin alıp okuduğunu merâk ediyorum. Bunu kitabın editörü Oğuzhan Murat Öztürk’e soracağım. Ahmed Midhat Efendi ile şâire Fıtnat Hanım aşkının mektupları, büyük bir edebiyat olayıdır. Ama, kitabı yayına hazırlayanın Ömer Hakan Özalp, yayıncınınsa Ötüken olması, ‘Son Nefese Kadar’ı simsarların yok saymaları için yeterli gerekçelerdir. Çünkü, onların temel görevi, sadece belirlenmiş markaların pazarlamasını yapmaktır. Ömer Hakan, bizim muhibban-ı kütüb mahfilinden, çok değerli bir kardeşimizdir. Öğretmen Abdulvahap Bey’in üçüncü çocuğu olarak 1964 yılında Elbistan’ın Çiçek köyünde doğmuş. Kendisini, araştırmalara, kütüphânelere ve arşivlere kaptırdığından, 1985 ve 1990 yıllarında girdiği tıp fakültelerini bitirememiştir. Kapitalizm açısından ‘yoldan çıkmış’ sınıfındandır, marka değildir, bu yüzden de elliden fazla eserde imzası bulunmasına karşın, görülmeyen biridir.

HER İKİSİ DE PENCERESİNDEN AYNI BAHÇEYİ GÖRÜYORDU

Yıllar önce mektupları Hakkı Tarık Us’tan okuduğumda, Fıtnat Hanım’ın öyküsünün ve aşk mahallindeki köşklerin peşine günlerce düştüğümü anımsıyorum. Fıtnat Hanım bugün bile ‘sis içinde’, yaşamındaki çok şeyi bilmiyoruz. O yılların Kabataş semtiyse çoktan yok oldu, tapu kayıtlarını geçtim, eski haritalardan bile Namık Paşa Konağı’na ulaşmak pek mümkün değildir. Oysa, bir zamanlar Ayas Paşa’dan Kabataş’a kadar inen arazi Namık Paşa’nın mülküydü. Üç bahçe kapılı muhteşem konağı da bu arazinin içindeydi. Sâmiha Ayverdi, konağın bahçe kapılarından birinin Fındıklı’da, ikincisinin Kabataş’ta ve üçüncüsünün de Ayas Paşa’da olduğunu yazmıştı. Namık Paşa’nın konağı, Ahmed Midhat Efendi ile Fıtnat Hanım’ın karşılaştıkları yer açısından önemlidir. Ahmed Midhat Efendi sürgünden dönüşünde Kabataş’ta Namık Paşa’nın konağının karşısındaki bir hâneye yerleşmişti. Uzun kıvırcık kirpikleriyle ve fîrûze rengindeki gözleriyle âfet-i devran Fıtnat Hanım da o hânenin arka tarafında, on metre kadar ilerideki bir başka hânede ikamet ediyordu. İki hâneyi ise küçük bir bahçe ayırıyordu. İlginç olan Fıtnat Hanım’ın 1878 sonlarına doğru veya 1879 başlarında ikinci evliliğini yaptığı Mehmed Ali Bey’in hânesi de Namık Paşa’nın konağının karşısında, Pervititch’in 1926 haritasında Taşlı Çıkış Sokağı’nın iç köşesi olarak gösterilen yerdeydi. Bu da benim aklıma hepsinin Namık Paşa ille bir şekilde hısımlık ilişkisinin bulunduğunu getiriyor.

BİR RİVAYATE GÖRE ANNELERİ KARDEŞ

Ahmed Midhat’ın annesi Nefise Hanım Adığe’ydi ve daha önce Hağur Hüseyin ile evliydi. Anapa kalesi düşünce, kocası onu ve oğlunu yanında çalışan Hüseyin ile İstanbul’a göndermişti. Aslında, Adığe halkı Çar tarafından 1828-1829 savaşından sonra Kafkasya’dan kitlesel göçe zorlanmıştı ve pek çok Adığe İstanbul’a gelmişti. Bir rivâyete göre Ahmed Midhat’ın annesiyle Fıtnat Hanım’ın annesi kardeşmiş. Bu hususta sıhhatli bir kayıt yoktur. Ama, Fıtnat Hanım’ın annesi de Adığe halkından olabilir. Daha önemlisi, Namık Paşa’nın boşadığı zevcesi Gülfidan Hanım da kuvvetle muhtemel bir Adığe’ydi. Namık Paşa’nın torunlarından Ahmet Nuri Sinaplı, dedesinin Gülfidan Hanım’ı aklî dengesi bozuk olduğu için boşadığını söylemişti. Fıtnat Hanım’ın annesinin ve Nefise Hanım’ın bu Gülfidan Hanım ile bir akrabalık ilişkisinin olduğunu düşünüyorum. Belki Fıtnat Hanım’ın ikinci kocası bile ana veya baba tarafından bu hısımlık ilişkisine dahildi.

Epeydir iyi bir aşk hikâyesi okumak istiyordum. Bu yüzden ‘Son Nefese Kadar’ı elimden bırakamadım. Bu kitabın herkesin yaz mevsimini daha sıcak kılacağına inanıyorum. Dolayısıyla, mektupları yayına hazırlayan Ömer Hakan’a, kitabın editörü Oğuzhan Murat’a ve Ötüken Neşriyât’a müteşekkirim. Sanırım, ‘Son Nefese Kadar’ sayesinde Fıtnat Hanım’ın izini sürmeye yeniden devâm edeceğim. Onun hakkında hâlâ çok şeyi bilmememizse edebiyatımızın en büyük ayıplarından biri...

AHMED MİDHAT’IN ‘İKİNCİ KALP ÇARPINTISI’

Ahmed Midhat Efendi ile Fıtnat Hanım arasındaki ilişkinin pek kısa sürdüğü kesindir. İlişkileri başladığında Fıtnat Hanım ilk kocasından boşanmış, 35 veya 36 yaşlarında bir dul olmalıdır. Evli Ahmed Midhat Efendi, “otuz dört yaşıma geldiğim ve çocukluktan beri birçok tehlikeler geçirdiğim hâlde, ikinci kalp çarpıntısını, bu akşam mektubunuzu Mürsel getirip de okuduğumda hissettim” diyor. Fıtnat Hanım ona ‘Senin cariyen’ imzalı mektuplar göndermektedir. “Midhat, baştan ayağa cân Midhat, seviyorum, seviyorum, pek seviyorum seni!”. Son mektuptan 20 Mayıs 1878 gününde on sekiz saat boyunca bir ‘kaçamak’ yaptıkları anlaşılıyor. Sevişmelerine düşen silâh sesleriyse, Çırağan Baskını’ndan geliyordur. İkisinin de umurunda değildir. Ahmed Midhat, “Sizinle on sekiz saat geçirdim ki, o kadar bin senelik mesut ömürlere bedeldir” diye yazar. Son mektup edebî açıdan çok güzeldir ama, maalesef mektuplardaki aşk da burada sonlanıyor. Bundan sonra aralarında neler oldu, bilinmiyor. Ama, ‘Meşâhîrü’n Nisâ’ 1879 yılının başında yayınlanıyor ve kitaptan Fıtnat Hanım’ın artık Bahriye mektupçusu Mehmed Ali Bey’in nikâhında olduğunu öğreniyoruz.

29.jpg

İKİ AYDA YAZILAN 26 MEKTUP

Ahmed Midhat Efendi sadece ‘kırk beygir gücünde bir yazı makinesi’ değildi, aynı zamanda ‘kırk beygir gücünde bir çapkın’ olarak da tanınmıştı. Şâire Fıtnat Hanım ile yaşadığı aşkın mektupları önce 1928 yılında, sonra da 1948 yılında yayınlanmıştı ama, o mektuplar çoktan unutuldu. Vefâkâr Ömer Hakan unuttuğumuz aşk mektuplarını yeniden yayına hazırlamakla büyük iş yapmış. Toplamda yirmi altı mektup var, hepsi de 1878 yılının iki ayı içinde yazılmış. Mektupların bu kadar olmadıkları muhakkaktır, ama diğerleri kayıptır. Yirmi altı mektubunsa bir kısmının başları, bir kısmının da sonları noksandır.

Öne Çıkanlar
YORUMLAR
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
Diğer Haberler
Son Dakika Haberleri
KARAR.COM’DAN