Osmanlı Filistin’i sömürge yapmadı, modernleştirdi

Osmanlı Filistin’i sömürge yapmadı, modernleştirdi

İstanbul’da sanatseverlerle buluşan Kuşbakışı Filistin Sergisi’nin küratörü Prof. Dr. Salim Tamari, Filistin tarihindeki temel kırılma anlarını KARAR’a anlattı. Prof. Tamari ile geçmişten bugüne Filistin’in dönüşümü, bölgedeki Osmanlı etkisini ve sergiyi konuştuk.

ERCAN ÇANKAYA

İstanbul’daki Kuşbakışı Filistin Sergisi’nin açılışında KARAR’a konuşan tanınmış sosyolog Prof. Dr. Salim Tamari, Filistin meselesinin tarihini ve bölge tarihindeki temel kırılma anlarını anlattı. Sergide bu kırılma anlarının olduğunu belirten Tamari, I. Dünya Savaşı öncesi, savaş sırasında ve sonrasında Filistin’i sömürmek yerine modernleştirmeye çalışan Osmanlı mirasına odaklandıklarını söyledi.

‘EN ÖNDE GELEN FİLİSTİNLİ TARİHSEL SOSYOLOG’

1945 yılında Yafa’da doğan Salim Tamari, Filistin Birzeit Üniversitesi’nde sosyoloji profesörüdür. Georgetown, California (Berkeley), Cambridge, Venice ve daha birçok üniversitede misafir öğretim üyesi olarak dersler verdi. Kudüs Araştırmaları Enstitüsü’nün müdürü, Jerusalem Quarterly ve Havliyyat el-Kuds dergilerinin editörüdür. Şehir kültürü, siyaset sosyolojisi, biyografi ve Doğu Akdeniz’in toplumsal tarihi alanlarında çok sayıda çalışması vardır. Kudüs 1948: Arap Mahalleleri ve Savaştaki Kaderi (1999), Tarihi Kaydı Yeniden Yorumlamak (2000), Osmanlı Kudüs’ü (Issam Nassar ile, 2002), Cevheriye Müzakerelerinde Osmanlı Kudüs’ü ve Diğer Milletler İçin Tutanaklar, Denize Karşı Dağ: Filistin Kültürü ve Sivil Toplum Çalışmaları (2005) başlıca eserleridir. Columbia Üniversitesi’nde Edward Said Modern Arap Çalışmaları Profesörü olan Rashid Khalidi, Tamari’yi ‘En önde gelen Filistinli tarihsel sosyolog’ olarak nitelemiştir.

Ramallah’ta 2021 yılında Filistinli izleyicisiyle buluşan Kuşbakışı Filistin Sergisi, 19 Mart itibarıyla İstanbul’da sanatseverlerin ziyaretine açıldı. Serginin dört küratöründen biri olan Birzeit Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Salim Tamari, açılış için geldiği İstanbul’da KARAR’ın sorularını cevapladı. Filistin kent ve sosyal tarihi üzerine olan çalışmalarıyla tanınan Tamari’yle geçmişten bugüne Filistin’in dönüşümünü, bölgedeki Osmanlı etkisini ve sergiyi konuştuk.

screenshot-4.jpg

Siz Filistin üzerine çalışan bir kent tarihçisi ve sosyal tarihçisiniz. Osmanlı’dan bugüne savaşlar Filistin’de siyaset ve toplumu nasıl şekillendirdi?

Modern Filistin tarihini etkileyen en önemli savaş, aynı zamanda Osmanlı yönetiminin Yakın Doğu ve Suriye üzerindeki egemenliğinin sona erdiği I. Dünya Savaşı’dır. Filistin, bu savaşa kadar bir sancaktı. Sancağın merkezi Kudüs’tü. Birinci Dünya Savaşı, Osmanlı İmparatorluğu’nun Doğu üzerindeki dört yüzyıllık egemenliğini sona erdiren yıkıcı bir andı. Bu savaştan sonra Arap coğrafyası, Sykes Picot Anlaşması çerçevesinde devletlere bölündü. Bu anlaşmayla Fransa ve İngiltere, Filistin’in, Kudüs-ü Şerif sancağından ve Beyrut vilayetinden alınan topraklarla ayrı bir yapı olarak ortaya çıkmasını sağladılar.

Bu bölünmenin bir parçası olarak İngiltere’nin Filistin üzerindeki manda yönetiminde Balfour Deklarasyonu’na yer verildi ve İngiltere, Filistin’de bir Yahudi ulusal yerleşiminin kurulmasını taahhüt etti. Bu durum, yerleşim projesiyle Filistin ulusal hareketi arasında, aynı zamanda Suriye ulusal hareketiyle de bir dizi çatışmanın başlangıcına yol açtı. Çünkü Filistin, Suriye’den ayrılmıştı. Ve bu isyanın başlangıcını oluşturdu. Bunlardan en önemlisi İngiltere’ye ve Siyonist projeye karşı olan 1936-1939 Arap Ayaklanmalarıydı. Ardından II. Dünya Savaşı geldi. İngiltere ve Fransa, diğer koloniyalist güçlerle ittifak yaparak 1948’de İngiliz manda yönetiminin sonlanmasına sağladı. Filistin, Yahudi devleti ve Arap devleti olarak bölündü. Yahudi devleti, Arap devletinin büyük bir kısmını aldı ve Filistin üçe bölündü. Bir kısmı İsrail’in egemenliği altına girdi, Ürdün Batı Şeria’yı, Mısır Gazze’yi kontrol etti.

İşte bu savaş, Filistin’in sosyal olarak parçalanmasına ve Filistinli mülteci sorununun ortaya çıkmasına neden oldu. Mülteciler Lübnan, Suriye, Irak, Ürdün, Mısır’a dağıldı; bir kısmı da Gazze ve İsrail içinde kaldı. Gazze’de nüfusun yüzde yetmişi, 1948 savaşının mültecilerinden oluşuyordu. 1948 ile 1967 Filistin farklı Arap devletlerinin kontrolü altında kaldı. Ve Filistin ulusal dirilişi de bu dönemde doğdu. 1959’da El Fetih kuruldu ve 1967-68’de, Arap kontrolündeki Filistin topraklarının İsrail tarafından işgal edilmesi nedeniyle direniş hareketi bir araya geldi. 1967 savaşı, modern Filistin direniş hareketinin doğuşu ve Filistin Kurtuluş Örgütü’nün (FKÖ) ortaya çıkışı açısından çok önemliydi. FKÖ, 1964-67 arasında Mısır’da örgütlenen gerilla hareketiyle birlikte çeşitli direniş gruplarının kontrolüne girdi. 1967’de tüm Filistin, İsrail kontrolü altına girdi ve bu da Filistin içinde yeni bir sivil direniş dalgasının, dışarıda ise Suriye, Lübnan ve Ürdün’de askeri direnişin başlamasına yol açtı.

FİLİSTİN HALKI HAMAS’A OSLO ANLAŞMALARI’NDAN SONRA YÖNELDİ

1967’den itibaren oluşan milliyetçi ve sosyalist eğilimli bir direniş, giderek İslami bir direnişe dönüştü. Bunun sosyal, toplumsal sebepleriyle ilgili neler söylemek istersiniz?

İki türlü direniş vardı. Birincisi Filistin içinde ve çoğunlukla sivil bir direnişti. Lübnan, Suriye ve başlangıçta Ürdün’de de askeri milislerin yürüttüğü silahlı bir direniş vardı. Bu iki direnişin iç içe geçmesini sağlayan şey, 1993’teki Oslo Anlaşmaları sonrasında FKÖ’nün Batı Şeria’ya dönmesi oldu. Ardından, çoğunlukla İslami Cihad ve Müslüman Kardeşler’den oluşan yeni bir İslami direnişin doğduğunu görüyoruz.

Müslüman Kardeşler, 1988’de kurulan Hamas’ın özünü oluşturuyordu. Yani İslami bileşen, Oslo Anlaşmaları’nın başarısız olmasıyla ortaya çıktı ve bu bağlamda Hamas, Oslo Anlaşması’nın şartlarıyla kendini görmezden gelinmiş hisseden halkı mobilize etmeye başladı. Yaser Arafat liderliğindeki FKÖ ile İsrail arasında imzalanan Oslo Anlaşmaları Filistin’in bağımsızlığını değil, özerkliğini öngörüyordu. Bu da İslami direnişe, FKÖ’ye karşı harekete geçmek için bir sebep sundu ve daha radikal bir Filistin direnişi için zemin hazırladı. Oslo Anlaşmaları’yla oluşturulan Filistin Yasama Meclisi seçimlerine 1996’da İslami örgütler giremedi. Fakat 2006’daki seçimlerde büyük bir zafer kazanarak parlamentoda çoğunluğu kazandılar. Bu dönemde, iki grup arasında Filistinlilerin kontrolü üzerinde bir çatışma yaşandı.

Sonrasında Batı Şeria’ya El Fetih’in, Gazze’ye Hamas’ın egemen olduğu bugünkü durum oluştu. Öte yandan iki grubun Filistin’in kontrolünü eline almak için mücadele ettiği, çatıştığı bu bağlamda İsrail Oslo Anlaşması’nda özerkliği vermekten de vazgeçti. Böylece Filistin’in toprakları A, B ve C olarak üç bölgeye ayrıldı. A, Filistin hükümetinin kontrolündeydi. B, İsrail ile ortak güvenlik kontrolü altındaydı. C, ülke topraklarının yüzde 60’ını oluşturan, Filistin işgali altındaki topraklardı. Dolayısıyla, Filistin çok küçük bir alana, topraklarının sadece yüzde 30’una sıkışmış oldu.

1948’ten sonra savaş dönemlerinde Filistinliler topraklarını kitlesel olarak terk etmek zorunda kaldılar? O günden bugüne farklı ülkelerdeki Filistinli diasporalarının durumu ne oldu?

Ana göç dalgası 1948 savaşından sonra gerçekleşti. İşte o zaman sahil bölgelerindeki Filistinli nüfusun büyük kısmı Lübnan, Suriye, Ürdün ve Gazze’ye sürüldü. Bir kısmı da Yahudi kontrolündeki Batı Şeria’ya göç etti. Bu asıl büyük göç hareketiydi. Daha sonra 1950’ler ve 60’larda, Suriye, Lübnan ve Güney ve Kuzey Amerika ülkelerine ekonomik sebeplerle göçler yaşandı. Çok büyük sayıda insan göç etti.

Ardından 60’larda bir başka göç dalgası Körfez’e doğru oldu: Kuveyt, Birleşik Arap Emirlikleri ve elbette Suudi Arabistan. Bunlar, 48’deki zorunlu sürgünden farklı, ekonomi saikli göçlerdi.

Filistinliler tüm bu bölgelerde mülteci durumuna düştü. Sadece Ürdün’de vatandaşlık aldılar. Bu çok önemli. Lübnan, Suriye ve Gazze’de vatandaşlık verilmedi ve mülteci kamplarında Lübnan, Suriye ve Mısır hükümetlerinin kontrolü altında kaldılar. Arap hükümetleri, eğer vatandaşlık verirlerse Filistinlilerin entegre olacağını ve Filistin’e dönmeyeceklerini iddia etti. Bu temel hakların inkârıydı. Ürdün dışındaki Suriyelilerin durumu, Suriye savaşı sonrası Türkiye’deki Suriyelilerin durumuna benziyordu. Ancak FKÖ’nün kuruluşunun temelini oluşturan işte bu mülteci nüfusu oldu.

screenshot-5.jpg

‘FİLİSTİN’DE ATATÜRK’ÜN MÜCADELESİNİ DESTEKLEYEN GÖSTERİLER OLDU’

Osmanlı geçmişi, 400 yıl Osmanlı egemenliği altında kalmak Filistin’in bugününü nasıl etkiledi?

Şaşırtmacalı soru. (Gülümsüyor) I. Dünya Savaşı’ndan sonra halk, İngilizlerle iş birliği yapmanın bir hata olduğunu düşündü çünkü İngilizler Balfour Deklarasyonu’nu getirmişti. Türk yönetimine karşı bir nostalji duymaya başladılar, en azından o dönemde bir birlik vardı diye düşündüler. Filistin’de, Atatürk’ün Yunanlara ve diğer sömürgeci güçlere karşı savaşını destekleyen gösteriler bile görülmeye başlandı.

Şunu söylemeliyim ki halkın Osmanlı yönetimindeki deneyimi savaşa kadar kötü değildi. Çünkü savaş dönemi, seferberlik demekti. İnsanların büyük bir kısmı savaşta öldü ve o dönemde bölge valisi olarak görev yapan Cemal Paşa’nın dikta rejimi altında yaşadılar. Savaşın olduğu o 4 yıl korkunçtu. 1915’te bir de kıtlık yaşandı. Bu dört yıllık Türk yönetimi farklıydı. Öncesindeki Osmanlı yönetimi gibi değildi, çünkü Osmanlı yönetimi oldukça adem-i merkeziydi, insanlara dil özgürlüğü tanıyordu, mahkemelerde ve eğitimde Arapça ve yerel diller kullanılıyordu. Dolayısıyla savaşla ilgili karmaşık duygular vardı. Savaş dönemi, özellikle Cemal Paşa’nın katı uygulamaları nedeniyle çok olumsuz hatırlanıyor.

‘BU SERGİ FİLİSTİN’DEKİ OSMANLI MİRASINI GÖSTERİYOR’

Son olarak küratörü olduğunuz Kuşbakışı Filistin sergisiyle ilgili neler söylemek istersiniz?

Bu serginin İstanbul’da olması bizim için çok önemli. Çünkü bu sergi, savaş öncesinde, savaş sırasında ve sonrasında Filistin’deki Osmanlı mirasını gösteriyor. Ayrıca Filistin’in, Kudüs-ü Şerif, Hayfa, Yafa gibi şehirleriyle Osmanlı Devleti’ne ne kadar entegre bir vilayet olduğunu ortaya koyuyor. Elimizde haritalar, filmler, fotoğraflar ve hava fotoğrafları var. Sergi, Osmanlı’nın Filistin’deki modernleştirme hamlelerinin çok önemli bir kısmını seçiyor ve sömürgeci nitelikte olmadığını gösteriyor: demiryolları, elektrik altyapısı, yol inşaatı ve ‘nizamiye’ denilen eğitim sistemi gibi. Bu konferansta, Osmanlı mirasını göstermeye çalışıyoruz. Aynı zamanda sonraki dönemdeki savaşların nasıl bir sömürgeci gözetim ve kontrol biçimine dönüştüğünü de ortaya koyuyoruz. Bu sergi, aynı zamanda gözetim tekniklerinin gelişimini, modern insansız hava araçlarının kullanımını, fotoğrafçılığı, telgraf, demiryolu, uçak ve hava fotoğrafçılığı gibi tüm sistemlerin, sömürgeci güçler tarafından nasıl kontrol ve baskı aracı olduğunu gösteriyor.

Öne Çıkanlar
YORUMLAR (3)
YORUM YAZ
İÇERİK VE ONAY KURALLARI: KARAR Gazetesi yorum sütunları ifade hürriyetinin kullanımı için vardır. Sayfalarımız, temel insan haklarına, hukuka, inanca ve farklı fikirlere saygı temelinde ve demokratik değerler çerçevesinde yazılan yorumlara açıktır. Yorumların içerik ve imla kalitesi gazete kadar okurların da sorumluluğundadır. Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar içeriğine bakılmaksızın onaylanmamaktadır. Özensizce belirlenmiş kullanıcı adlarıyla gönderilen veya haber ve yazının bağlamının dışında yazılan yorumlar da içeriğine bakılmaksızın onaylanmamaktadır.
3 Yorum
Diğer Haberler
Son Dakika Haberleri
KARAR.COM’DAN