İstanbul'un tarihi simgelerinden Haydarpaşa Garı, Anayasa Mahkemesi'nin iptal kararına karşın, 'özel proje alanı' statüsüne dayandırılarak tahliye süreciyle yeniden gündemde.
Bu durum, hukuk dünyası, şehir plancıları ve sivil toplum kuruluşları arasında büyük bir endişe ve tepkiye yol açtı.
Hukukçular ve meslek odaları, bu girişimi 'açıkça hukuksuz' olarak değerlendiriyor.
Gar ve liman sahasının geleceği, yirmi yılı aşkın bir süredir devam eden bir belirsizliğin ortasında duruyor.
Bu süreç, sadece bir binanın fiziksel varlığını değil, aynı zamanda kamusal alan, toplumsal hafıza ve ulaşım hakkı gibi temel konuları da içeren çok boyutlu bir mücadeleye dönüştü.

20 YILDIR SÜREN PLANLAR VE HUKUKİ MÜCADELE
Deutsche Welle Türkçe'de yer alan habere göre, 1909 yılında kapılarını açan Haydarpaşa Garı, Anadolu'dan İstanbul'a gelenlerin ilk durağı, İstanbul'dan memleketine dönenlerin ise son uğurlanma noktasıydı.
Ancak, 2005 yılından bu yana gar ve liman sahası, iktidarın rant projelerine açma girişimleriyle karşı karşıya kaldı.
Bu dönemde gökdelenler ve liman projeleri gibi çeşitli planlar gündeme gelse de, Haydarpaşa Dayanışması ve meslek odalarının açtığı davalar neticesinde bu projelerin çoğu iptal edildi.
Hukuki süreçte yaşanan son gelişme, 26 Ekim 2023 tarihinde Anayasa Mahkemesi'nin, Haydarpaşa ve Sirkeci garlarının 'özel proje alanı' ilan edilmesine ilişkin kararı iptal etmesi oldu.
Bu karar, 27 Şubat 2024'te Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe girecekti.
Ancak, kararın yürürlüğe girmesine 9 ay kala, Ağustos 2024'te Kültür ve Turizm Bakanlığı ile Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığı arasında bir protokol imzalandı.
Bu protokol, Haydarpaşa Garı ve arazisinin 71,1 milyar TL karşılığında 29 yıllığına Kültür ve Turizm Bakanlığı'na devredilmesini öngörüyordu.

HUKUKÇULAR VE KENT SAVUNUCULARINDAN SERT TEPKİLER
Mimar ve Haydarpaşa Dayanışması üyesi Mücella Yapıcı, Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın projelerini 'kültür' söylemiyle pazarlasa da asıl amacın kamusal alanı ticarileştirmek olduğunu vurguluyor.
Mücella Yapıcı, Anayasa Mahkemesi'nin iptal kararına rağmen tahliye sürecinin başlatılmasını, yürütmenin yargı denetimini hiçe saymasının açık bir göstergesi olarak değerlendiriyor.
Mücadelelerinin sadece binayı korumakla sınırlı olmadığını, kentin hafızasını, kamusal alanlarını ve ulaşım hakkını savunmayı hedeflediğini belirtiyor.
Yapıcı, Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın bu adımla 'ciddi bir suç işlediğini' öne sürerek, bakanlığın asıl görevinin bu alanı işleviyle birlikte korumak olduğunu ifade ediyor.
20 yıldır süren mücadelelerinin devam edeceğini ve Haydarpaşa'yı unutulmaz kılmak için pazar günleri yapılan nöbetlerin süreceğini de ekliyor.

DEMİRYOLU EMEKÇİLERİ HAYDARPAŞA'NIN SESSİZLİĞİNE AĞLIYOR
Birleşik Taşımacılık Sendikası üyesi, emekli demiryolu işçisi Tugay Kartal, Haydarpaşa'nın sessizliğinin hem duygusal hem de işlevsel açıdan hüzün verici olduğunu dile getiriyor.
Tugay Kartal, bir garın sadece yolcu peronlarından ibaret olmadığını, atölyelerden sinyalizasyon birimlerine kadar birçok tesisle bir bütün oluşturduğunu belirtiyor.
Haydarpaşa'nın bu açıdan eksiksiz bir merkez olduğunu hatırlatıyor.
Tugay Kartal'a göre, Haydarpaşa'nın mevcut durumu 2005 yılından bu yana izlenen saldırı politikasının bir sonucu.
İlk olarak gökdelen projeleri, ardından Dünya Ticaret Merkezi projeleriyle gelindiğini, şimdi ise 'kültür sanat duyarlılığı' maskesi altında dönüşümün hedeflendiğini savunuyor.
Bu süreçte demiryolu çalışanlarının lojmanlarının boşaltıldığını ve birçok birimin prefabrik yapılara sürgün edildiğini belirtiyor.

HAYDARPAŞA DİRENİŞİ TÜRKİYE'NİN EN UZUN SOLUKLU MÜCADELELERİNDEN
Haydarpaşa'da tren seferleri 2013 yılında tamamen durduruldu.
Bu tarihten itibaren başlayan mücadele, 2012 Şubat ayından bu yana her pazar gar önünde eylemler düzenleyen Haydarpaşa Dayanışması tarafından yürütülüyor.
Bu haftaki eylem, tam 707. olacak. Bu uzun soluklu direniş, Türkiye'nin en uzun süren kent savunma mücadelelerinden biri olarak kabul ediliyor.
Dayanışma üyeleri, Haydarpaşa'nın 'sadece taş ve tuğla değil; toplumsal hafızanın mekanı' olduğunu vurgulayarak, bu mücadelenin kentin geleceğini savunma davası olduğunu belirtiyorlar.


