Donald Trump Beyaz Saray’a geri dönme yolunda ilerlerken teknoloji devlerinin “ağamsın, paşamsın” diye destek verdiği bir dönemden, diken üzerinde yürüdükleri bir döneme geçtik.
GÜLAY ERDEMLİ
Meta, Apple, Tesla gibi devler Trump’ın yemin törenine milyon dolarlık bağışlar yaptı, yasal düzenleme cephesinde rahatlama beklentisiyle kolları sıvadı. Ancak karşılarında buldukları şey daha az regülasyon değil, ticaret savaşları, tarifeler ve dijital belirsizlikler oldu.
New York Times’a göre Trump’ın başlattığı tarife savaşı küresel piyasaları sarsarak, teknolojinin dayandığı tedarik zincirlerini hedef aldı. Apple gibi firmalar, son dakika uçaklarla iPhone sevkiyatı yapmak zorunda kaldı. “ABD’de üretim sözü” sadece basın bültenlerinde kaldı; üretim Hindistan ve Vietnam’a kaydırıldı. Ancak bu ülkeler de Trump’ın tarifelerine yakalanmaktan kurtulamadı. Gerçi 90 günlük süre bağışladı ama sözünden o kadar hızlı dönüyor ki net bir şey yazmaya elim gitmiyor.
Trump’ın yapay zekaya olan ilgisi ise dikkat çekici. 500 milyar dolarlık “Stargate” AI altyapı projesi, görünürde destekleyici. Ancak aynı başkan, AI yatırımlarının bel kemiği olan yarı iletkenlerin fiyatını yükseltiyor. Yani bir eliyle sektörü beslerken, diğer eliyle aç bırakıyor.
Üstelik sektörde henüz gerçekleşmemiş ama psikolojik olarak bile yatırımcıları etkileyen bir ‘beyin göçü’ endişesi oluşmuş durumda. ABD’nin de beyin göçü endişesi taşımaya başladığını gördük ya daha ne diyeyim?
ELON MUSK VE ‘PETER RETARRDO’ KRİZİ
Bu çalkantılı ortamda en dikkat çeken figür yine Elon Musk. Başlangıçta Trump’a yakın duran Musk, şimdi çatışmanın merkezinde. Özellikle Trump’ın ekonomi danışmanı Peter Navarro’nun CNBC’ye çıkıp Tesla’yı “otomobil üreticisi değil, Çin’den gelen parçalara dayanan bir montajcı” diye küçümsemesi bardağı taşıran damla oldu.
Musk sosyal medyada adeta patladı: Navarro’yu “bir tuğla çuvalından daha aptal” olmakla suçladı. Ve ardından tepki çeken bir hakaret geldi: “Peter Retarrdo”.
Bu ifadenin kökeni, “retarded” (zihinsel engelli) kelimesinden bozma, İngilizce’de aşağılayıcı ve uzun süredir engelli bireylere karşı ayrımcılığı beslediği için kullanılmaması önerilen bir kelime.
Ancak bu sadece bir öfke patlaması değil; bu, Trump-Musk ilişkisinde bir kırılma noktası. Tesla CEO’su, ticaret savaşlarının kendi şirketini ‘belirsizliğe’ ve ‘ani maliyet patlamalarına’ sürüklediğini açıkça söylüyor.
Musk’ın Trump’a doğrudan tarifeleri yeniden düşünmesi için çağrıda bulunduğu, hatta bunun için Beyaz Saray ile görüşmeler yaptığı bildiriliyor. Ama sonuç? Çin’e akla mantığa uymayan ek gümrük vergisi tehdidiyle karşılık verildi.
TRUMP’IN TEKNOLOJİYLE OLAN GARİP DANSI
Trump, sosyal medya platformu Truth Social’da teknoloji şirketlerini ‘rekabeti bastırmakla’suçluyor. “Büyük teknoloji kontrolden çıktı,” diyor. Yani hem yapay zeka yatırımı peşinde, hem de Google, Meta gibi devleri parçalayacak antitröst davalarını desteklemeye hazır.
Bu noktada ironik bir gerçek daha ortaya çıkıyor: Teknoloji CEO’ları, Trump’a yakın durarak, regülasyondan kurtulabileceklerine inanmış olabilir. Ancak aynı Trump, büyük sermayeyi ‘ulusal egemenliğe tehdit’ olarak gören bir çizgide ısrarla ilerliyor. İşler adeta bir ‘reality show’a döndü.
Trump’ın politikalarıyla şekillenen bu ekonomik satrançta teknoloji devlerinin hamleleri giderek daha riskli hale geliyor. Politik dostluklar artık pazar garantisi sağlamıyor. Bağışlar verilmiş, jestler yapılmış ama gümrük tarifeleri hala geliyor.
Geriye sadece şu soru kalıyor: Silikon Vadisi, bu kez yanlış tarafı mı seçti?
BAĞIMLILIK YAPAN KODLAR
Yapay zeka ile çalışan ‘arkadaş’ uygulamaları artık bilimkurgu değil. Sizi hep anlayan, sizi asla eleştirmeyen, her zaman orada olan ve sizi siz olduğunuz için seven bir ‘dijital arkadaş’ düşünün. Şimdi bu arkadaşın hiç uyumadığını, mesajınıza saniyeler içinde cevap verdiğini ve hatta iltifat dozunu size özel ayarlayabildiğini hayal edin. Cazip mi geldi? Korkutucu mu? Her ikisi de mi?
Yapay zeka ‘arkadaşlarını’ daha önce de yazdım. Ama şimdi bazı gelişmeler var. Geçtiğimiz günlerde Kaliforniya’da bir yasa önerisi gündeme geldi. Florida’da intihar eden bir gencin annesi Megan Garcia, oğlunun bir yapay zeka arkadaşıyla kurduğu ilişkinin ölümüne sebep olduğunu iddia ediyor. Eyalet senatörü Steve Padilla ile birlikte, bu tür yapay zeka ‘yoldaşlarını’ kısıtlayacak bir yasa tasarısı sundular. Onlara göre, çocukları ve gençleri bu dijital arkadaşlıklardan korumanın zamanı geldi.
Ama bu sadece bir eyalet meselesi değil. New York’ta, yapay zeka sohbet robotlarının verdiği zararlar için şirketleri sorumlu tutacak başka bir yasa hazırlığı var. Sorun büyük. Ve sessizce büyüyor.
SADECE BİR AVUÇ KİŞİ KULLANMIYOR
Character.AI gibi platformlar, saniyede 20 bin. Bu, Google aramalarının yaklaşık beşte biri! Üstelik kullanıcılar, bu sohbet robotlarında ChatGPT’den dört kat daha fazla vakit geçiriyor. Z kuşağı bu sistemlerle günde ortalama iki saatten fazla sohbet ediyor. Ve çoğu, gerçek kişilerle değil; kişiselleştirilmiş, yapay, ‘duygusal’ programlarla.
Araştırmacılar, bu uygulamaların sosyal medyadan daha güçlü bir bağ kurma potansiyeline sahip olduğunu söylüyor. Çünkü algoritma artık sizi size karşı kullanmıyor; size ‘kendi sesi’yle hitap ediyor. Karşınızda sizden bir şey talep etmeyen ama sizi onaylayan, dinleyen, ilgisini hiç eksik etmeyen dijital bir varlık var. Şefkatli bir yapay zeka.
Bu nedenle sosyal bilimciler uyarıyor: İnsanların bu sistemlere gerçek insanlar gibi bağlanması çok mümkün. Hatta bazıları için bu arkadaşlıklar vazgeçilmez hale geliyor. Ve bu, yalnızca tehlikeli içerikler (örneğin intihara yönlendirme gibi) üzerinden değil; daha sinsi, daha gündelik bir bağımlılık düzeyinde yaşanıyor.
Replika adlı popüler bir yapay zeka arkadaşlık uygulamasının CEO’su Eugenia Kuyda, bu çekiciliği şöyle açıklıyor: “Sizi hep anlayan, sizi asla yargılamayan bir varlık varsa, ona nasıl aşık olmazsınız?”
Gerçekten. Yalnızlık, reddedilme korkusu, karmaşık insan ilişkileri derken, bu yapay sevgililer ve arkadaşlar kaçış için güvenli bir liman gibi görünebilir. Ama asıl soru şu: Bu liman bizi hayatta mı tutar, yoksa başka bir tür kopuşa mı sürükler?
Bu uygulamalar nasıl çalışıyor? Yapay zeka sistemleri kullanıcıyla geçirdiği zamanı ya da toplanan veri miktarını artırmak üzere eğitiliyor. Yani sizi daha çok sohbet etmeye yönlendirmek için iltifatlar yağdırıyor, sizi ilişkiyi bitirmekten caydırıyor, duygularınızı analiz edip size göre yanıt veriyor. Sonuç? Siz bir ‘sohbet’ ettiğinizi sanıyorsunuz; oysa algoritma sizi tutmak için çalışıyor.
Bu, sadece sohbet değil ilişki simülasyonu. Ve bu ilişkilerin geliştiği, derinleştiği, hatta bağımlılık yaptığı da kanıtlanmış durumda.
BU GELECEKTEN KAÇABİLİR MİYİZ?
Belki de hayır. Çünkü yapay zeka hayatımıza o kadar hızlı entegre oldu ki, yapay arkadaşlıklar da bunun sadece bir uzantısı. Üstelik bu uygulamalar metinle sınırlı değil: Görüntülü, sesli ve hatta avatar bazlı ilişkiler de yolda. Ama bu gerçekliği ‘normal’ olarak kabul etmek zorunda değiliz. En azından, özellikle çocuklar ve gençler söz konusu olduğunda bazı sınırlar çizilmeli. Yasa yapıcıların attığı bu adımlar geç kalmış ama umut verici.
Bu sistemleri yalnızca teknoloji ekseninden tartışmak yetersiz. Bu aynı zamanda bir toplumsal sağlık sorunu. Çünkü yapay olarak onaylanan, hiç reddedilmeyen bireyler, gerçek hayattaki ilişkilerde hayal kırıklığına uğramaya daha açık hale gelebilir. Ve gerçek ilişkiler kurma becerisi zayıfladığında, birey yalnızlaşır, topluluk çözülür.
Şunu fark ettim ki, mesele sadece yapay zekanın ne yaptığı değil bizlerin ondan ne beklediği. İnsan olarak kabul görmek, anlaşılmak, eleştirilmeden sevilmek istiyoruz. Ve bunu bize vadeden herhangi bir şeye, ister insan ister algoritma olsun, gönlümüzü kaptırabiliyoruz. Gerçek bir ilişkinin güzelliği, yargılanma riskini göze almakta. Yapay zeka bu riski sıfırlıyor olabilir. Ama belki de bu yüzden, sunduğu şey sevgi değil, sadece bir simülasyon.
Simülasyonlar bir yere kadar işe yarar. Ama hayat, hala canlı bir şey.
AMERİKAN BİLİMİNİN SESSİZ ÇÖKÜŞÜ: KARİKÓ’DAN KOVULAN ÖĞRENCİLERE, TRUMP’IN BİLİMLE SAVAŞI
2023’te Nobel Tıp Ödülü’nü kazanan Katalin Karikó, kızının oyuncak ayısına diktiği az bir parayla Macaristan’dan Amerika’ya göç ettiğinde, ne pandemiden ne de “Make America Great Again” sloganıyla gelen bilim düşmanı politik atmosferden haberi vardı.
Karikó’nun hikayesi, göçmen bir bilim insanının, insanlık tarihinin en önemli sağlık buluşlarından birine öncülük ettiğinin öyküsü. Ancak bugün, onun bilimsel çığır açışını mümkün kılan sistem yani ABD’nin açık akademik yapısı, cömert federal araştırma bütçesi, nitelikli göçmen politikası Trump yönetimi altında parçalanıyor.
FON KES, UMUDU KIR, GENÇLERİ KAÇIR
Trump yönetimi boyunca, bilimsel araştırmalara sağlanan fonlarda ciddi kesintiler yaşandı. NIH'in (Ulusal Sağlık Enstitüleri) sadece dolaylı maliyetlere yönelik 4 milyar dolarlık kesintisi bile, üniversitelerin doktora programlarını dondurmasına, genç araştırmacıların alanı terk etmesine yol açtı. Fonun yanı sıra, ideolojik nedenlerle yüzlerce hibenin iptal edilmesi ABD bilimini içten içe kemiren bir yozlaşmanın parçası oldu. Ve bu süreç henüz sona ermiş değil. Bilime saldırının en stratejik ayağı ise göç politikaları. Karikó gibi bilim insanlarının geldiği yollar, artık kasıtlı olarak kapatılıyor.
Filistin yanlısı protestolara katılan yüzlerce yabancı öğrencinin vizeleri iptal edildi. ICE (Göç ve Gümrük Muhafaza) ajanları, yeşil kart sahibi araştırmacıları üniversite kampüslerinde gözaltına aldı. New York Times’ın haberine göre, sadece son birkaç haftada 300 uluslararası öğrencinin vizesi iptal edildi. Bu rakam, ABD’nin yılda 400 binden fazla öğrenci vizesi verdiği düşünüldüğünde az gibi görünebilir. Ancak esas mesaj açık: "Burada istenmiyorsunuz." Ve bilim insanları bu mesajı aldı.
Nature dergisinin anketine göre, ABD’deki bilim insanlarının yüzde 75’i ülkeyi terk etmeyi düşünüyor. Genç bilim insanlarında bu oran daha da yüksek. Çin ve Kanada, Amerikalı araştırmacılara teklif üstüne teklif yağdırıyor.
Karikó’nun 1985’te başladığı mRNA çalışmaları 35 yıl sonra sonuç verdi. Bu, SpaceX roketi gibi patladığında nedenini hemen görebileceğiniz bir süreç değil. Bilim, sabır ister, yatırım ister, güvenlik ister. Şu anda ABD’de hiçbiri tam değil.
Göçmen bilim insanları, ABD’nin Nobel ödüllerinin üçte birinden fazlasını kazandı. 1990’dan bu yana ABD'deki inovasyonun yüzde 36’sı göçmenlerden geldi. Yani, bu insanların kovulması sadece bir etik kriz değil aynı zamanda ekonomik ve stratejik bir intihar.
Bu sistem sayesinde ABD, 20. yüzyılın ortasından bu yana dünya biliminde liderdi. Ama şimdi? Trump yönetiminin politikalarıyla bu liderlik, geri döndürülemez şekilde kaybedilebilir.
Çin biyoteknolojide hızla ilerliyor. Avrupa, yapay zeka yatırımlarında ABD’yi yakalıyor. Ve ABD artık yeni Karikó’lara ev sahipliği yapamıyor.
ABD’nin bilimsel başarısı, salt mükemmel beyinlerden değil, o beyinlerin gelişip serpilebileceği politik ve sosyal ortamlardan doğdu. Bugün o ortam sistemli şekilde zehirleniyor.
Ve bu sadece Amerikan biliminin değil, insanlığın geleceği için de riskli bir yol.