Görüşler

Willy Brandt ve Almanya’nın doğu açılımı

Willy Brandt ve Almanya’nın doğu açılımı

Yaşar Aydın, “Willy Brandt’ın Yahudi Gettosu Anıtı önünde diz çökmesinin, Almanya’nın demokratikleşmesine, uluslararası alanda ise yeniden itibar kazanmasına katkısının olduğu yadsınamaz” diyor.

 ‘Alman tarihinin uçurumunda ve öldürülen milyonların ağır vebali altında, kelimeler kifayetsiz kaldığında insanların yaptıklarını yaptım.’ Willy Brandt [1]
 

Aralık 1970’te, tam 50 yıl önce, o ana kadar devlet ve hükümet başkanlarından pek de alışık olmadığımız bir davranış gerçekleşiyordu. Polonya’nın başkenti Varşova’daki Yahudi Gettosu Anıtı’na taşıdığı çelengi bırakan Alman politikacı, birden anıtın önünde dizlerinin üzerine çökerek kısa bir saygı duruşunda bulundu. Federal Almanya Cumhuriyeti’nin ilk sosyal demokrat Başbakanı Şansölye Willy Brandt’ın bu davranışı sadece sembolik bir anlam taşımıyor, Almanya’nın tarihiyle yüzleşme iradesini de ortaya koyuyordu. Aynı zamanda, iç politikada demokratik reformist bir çizginin, dış politikada ise daha uzlaşmacı bir anlayışın dışavurumuydu bu. 

Willy Brandt’ın Yahudi Gettosu Anıtı önünde diz çökmesinin, Almanya’nın Yahudi soykırımı ve Nazi dönemindeki (1933–1945) suçlarla ve uygarlık kaybıyla yüzleşmesine, böylelikle demokratikleşmesine, Doğu Bloku ülkeleriyle yakınlaşmasına, uluslararası alanda ise yeniden itibar kazanmasına ve İsrail ile medeni ve barışçıl ilişkiler kurabilmesine olumlu katkısının olduğu yadsınamaz. 

İkinci Dünya Savaşı’ndan yenilgi ve koşulsuz teslimiyet ile çıkan Almanya, Şansölye Konrad Adenauer (1949–1963) yönetiminde bağımsızlığına kavuşmuş, Batı dünyasında saygın ve demokratik bir ülke olarak yerini almıştı. Adenauer döneminde ve sonrasında dış politikada Batı yanlısı (Transatlantikçi) bir çizgi izleyen Batı Almanya, Şansölye Willy Brandt (1969–1974) döneminde ve sonrasında bu – âdeta koşulsuz – Batı yanlısı politikasını barışçıl bir “Doğu Açılımı” ile dengeledi. Batı Almanya’nın yeni Doğu ve Almanya politikasının mimarı ve uygulayıcısı olan Willy Brandt kimdir? 

SOSYALİST İŞÇİ MÜCADELESİ VE ANTİ-FAŞİST DİRENİŞTEN BAŞBAKANLIĞA

1913 yılında kuzey Alman kenti Lübeck’de tezgahtar bir kadının evlilik dışı çocuğu olarak 18 Aralık’ta dünyaya gelen Brandt’ın gerçek adı Herbert Ernst Frahm idi.[2]Gençlik yıllarında siyasete ilgi duymaya başlayan Herbert Ernst, Almanya Sosyal Demokrat Partisi’ne üye olur, sonrasında ise mücadelesine siyasi yelpazenin daha solundaki Almanya Sosyalist İşçi Partisi’nde devam eder. 1933 yılında Hitler başkanlığında Nasyonal Sosyalistlerin iktidara gelmesiyle birlikte Norveç’e sürgüne gider. Burada gazeteci olarak hayatını idame ettirirken antifaşist direniş hareketinde yerini alır. Willy Brandt takma adını da o dönem kullanmaya başlar. 

Savaş sonrası Berlin’e dönen Brandt, tekrar Sosyal Demokrat Parti’ye üye olur ve Berlin milletvekili olarak Batı Almanya parlamentosuna girer. 1957’de ise belediye başkanı Ernst Reuter’in ölümü üzerine Berlin Belediye Başkanlığına seçilir. 1966 yılında Dışişleri Bakanı olana kadar da bu görevini sürdürür. 1961’de ilk kez Sosyal Demokrat Parti’nin Başbakan adayı olarak Şansölye Konrad Adenauer’ın karşısına çıkar. 1965’te ise ikinci kez aday olur ve bu sefer de Şansölye Ludwig Erhard’a (Hristiyan Demokratik Birlik) karşı seçimi kaybeder. 

Tam politikadan ayrılıp Norveç’e göç etme planları yaparken[3] Erhard başkanlığındaki Birlik Partileri (Hristiyan Demokratik Birlik ve Hristiyan Sosyal Birlik) ile Hür Demokrat Parti koalisyonu yıkılınca, Sosyal Demokrat Parti’ye hükümet ortaklığının önü açılır. Willy Brandt, 1966 yılında Sosyal Demokrat Parti Genel Başkanı olarak Şansölye Kiesinger başkanlığındaki Büyük Koalisyonun Dışişleri Bakanı ve Başbakan Vekili olur. Kiesinger’in kabinesi, geçmişte Nazilerle birlikte olanlarla, anti-faşist direnişe katılanların ve Yahudilerin de dahil olmasından dolayı kamuoyunda uzlaşı kabinesi olarak anılacaktır. 

SOĞUK SAVAŞ KOŞULLARINDA BARIŞI SAVUNMAK

‘İçeride ve dışarıda, iyi komşuların halkı olmak istiyoruz.’  

Willy Brandt, (28.10.1969) 

Willy Brandt Başkanlığındaki hükümet içerde sayısız reformlar gerçekleştirmiş, siyasal katılımın alanını genişletmiş, uluslararası ilişkilerde ise Avrupa’nın birlik sürecini bir adım daha ileriye taşımış, yeni, barışçıl, uzlaşmacı bir Doğu ve Almanya politikasını uygulamaya koymuştu. Ancak bu paradigma değişikliği hiç de kolay ve tartışmasız olmamıştı. Öyle ki Brandt’ın Varşova’daki jesti dünyada övgüyle karşılanmış, barış yanlısı dış politikası Batı’da takdir edilmişti.  Brandt’a Nobel Barış Ödülü verilirken, Almanya’daki sağ kesim tarafından tepkiyle karşılanmıştı. Sağın daha radikal kesimlerinde ise sosyal demokrat Şansölye vatana ihanet ile itham edilmiş, ‘Brandt an die Wand’ (Brandt duvara– yani Brandt kurşuna dizilmeli anlamında) tekerlemesi tedavüle sokulmuştu. 

YAKINLAŞMA YOLUYLA DEĞİŞİM, UZLAŞI YOLUYLA BARIŞ

Willy Brandt, 1950’lilerin ortalarından itibaren Doğu Bloku ve Doğu Almanya ile iletişim ve uzlaşı arayışı içindedir. Sovyetler Birliği Başkanı Kruşçev’in ‘barış içinde bir arada var olma’ konsepti onun hem bir siyasetçi hem de bir yurtsever olarak hedef ve arzularıyla örtüşüyordu. Bundan dolayı Kruşçev’in kendisini Doğu Berlin’deki Sovyet Büyükelçiliğine fikir alışverişinde bulunmak için davetini memnuniyetle kabul etmişti. Fakat müttefik güçlerin itirazı sonucu bu buluşma gerçekleşmeyecekti. 

1963 yılında ise Münih yakınlarındaki Tutzing kasabasında, Protestan Akademisi’nde yaptığı konuşmasında ‘barış içinde bir arada yaşama’ siyasetini Alman kamuoyuyla paylaşıyor, gerilimi düşürme ve diyaloğu geliştirme çağrısında bulunuyordu. Daha sonra Willy Brandt’ın danışmanlığını yapacak olan Egon Bahr da benzeri görüş ve taleplerini 1963 yılında ‘yakınlaşma yoluyla değişim’ (Wandel durch Annäherung) şeklinde formüle ediyordu. 1964’de ise yayınladığı, ‘Doğu Avrupa devletleri ve halklarıyla ilişkiler üzerine’ başlıklı görüş bildirisinde ise kültürel ve ekonomik ilişkilerin geliştirilmesini savunuyordu Willy Brandt. 

KÜÇÜK ADIMLAR DİPLOMASİSİ

Sosyal Demokrat Parti-Hür Demokrat Parti hükümetinin ve Brandt – Scheel (Dışişleri Bakanı, Hür Demokrat Parti) ikilisinin dış politikası dört köşe taşından oluşmaktadır: 

  • Devletlerarası ilişkilerde şiddetin reddi; 
  • Avrupa’da sınırların tanınması ve tek taraflı olarak değiştirilmemesi ilkesi; 
  • Barışın muhafaza edilmesi için gerilimlerin azaltılması; 
  • İyi komşuluk ilişkileri ve bloklar arası iş birliği. 

Willy Brandt’ın başarılı Doğu Politikası Almanya’nın uluslararası arenada barış gücü olarak kabul ve itibar görmesine katkı sundu. Kendisi ise 1973 yılında Nobel Barış Ödülü’nü kazandı.  

Willy Brandt’ın Doğu Politikası, Almanya’nın, Batı ittifakı içindeki yeri ve demokratik ülkeler arasındaki konumu sorgulanmaksızın, Doğu Bloku ülkeleri ile yakınlaşmasına, bloklar arası gerilimin yumuşatılmasına, dolayısıyla da askeri çatışma riskinin azaltmasına katkı sundu. Bununla birlikte Alman Hariciyesi iki Almanya’nın birleşmesi hedefinden feragat etmedi. İki blok arasındaki yumuşama, konvansiyonel silahlarda indirime gidilmesi yönünde müzakerelerin başlatılmasına da olanak sağladı (MBFR). 

ÖZGÜRLÜK VE BARIŞA ADANMIŞ BİR HAYAT VE SİYASET

İsviçreli tarihçi Jacob Burchardt’a göre ‘büyük tarihi şahsiyet’, tarihin akışı içinde yeni bir eğilimin başarılı olmasına katkıda bulunan kişidir. Bu tanımdan yola çıkarsak, Willy Brandt kuşkusuz – hem Almanya bağlamında hem de dünya ölçeğinde – büyük bir tarihi şahsiyettir. Almanya için önemi, onun hem sosyal demokrasiyi yeni toplumsal dönüşümlere, yeni fikirlere açması, modernleştirmesi ve iktidara taşımasından; Almanya toplumunu sayısız reformlarla demokratikleştirmesinden, dış politikada ise Almanya’nın yeniden itibar kazanmasına katkıda bulunmasından gelmektedir. 

Sadece Almanya’nın değil, Avrupa ve dünya siyasetinin de yönünü etkileyen kararların altında imzası bulunan Willy Brandt, Federal Almanya Cumhuriyeti’nin ilk sosyal demokrat Başbakanı idi. 

Dünya siyaseti açısından ise Brandt’ın önemi onun bloklar arası gerilimin düşürülmesine, kültürel ve ticari ilişkilerin geliştirilmesine, dolayısıyla da soğuk savaşın aşılmasına yaptığı katkıdan dolayıdır. Birlikte var olmak kavramının mucidi Brandt değildi, onu ilk kez Sovyetler Birliği başkanı Kruşçev ortaya atmıştı. Ancak o kavramı alıp içini dolduran, siyasi, ahlaki ve pragmatik bir biçimde temellendiren ise Willy Brandt idi. 

Willy Brandt’ın başlattığı süreç Almanya’yı Doğu Bloku’na yakınlaştırarak hem iki Almanya arasındaki ilişkilerin normalleşmesine, ülkenin güvenliğinin tahkim edilmesine, Avrupa devletleri arasında çok taraflı ilişkilerin ve güvenlik mekanizmalarının (AGİK süreci) geliştirilmesi suretiyle Avrupa’nın entegrasyonuna katkı sunmuş, hem de Almanya’nın Batı blokundaki yerini sağlamlaştırmıştır. Bunu yaparken ise usta, kılı kırk yaran bir siyaset ve diplomasi ile yeni bir Rapallo tartışmasının önüne geçmiştir. 

Willy Brandt’ın asıl başarısı, kendi sözleriyle özetleyecek olursak, yaşadığı dönemde ‘Almanya’nın adının ve barış kavramının’ birlikte anılabilmesine katkıda bulunmak olmuştu.[11] Brandt şöyle sesleniyordu tüm Alman ve Avrupalılara: ‘Naziler Avrupa’yı Almanlaştırmak istiyorlardı. Şimdi ise bütün mesele, Almanya’yı Avrupalılaştırmaktır.’ Bunun içindir ki, Willy Brandt’ın Başbakan oluşuyla birlikte, Hitler ikinci ve nihai yenilgisini almıştı.

YAŞAR AYDIN KİMDİR?

Sosyoloji ve ekonomi dalındaki lisans ve yüksek lisans eğitimini Hamburg ve Lancaster Üniversitelerinde tamamlamış, sonrasında ise Hamburg Üniversitesi’nden doktorasını almıştır. Uluslararası İlişkiler, Türk dış politikası, milliyetçilik ve diaspora konuları üzerinde çalışan Aydın’ın, bilimsel makaleleri dışında üç telif kitabı bulunmaktadır. Hamburg Protestan Yüksekokulu’nda görev yapmakta, Alman ve Türk gazetelerine yorumlar yazmaktadır.

240620200302384362235.jpg

 

İlgili Haberler
YORUMLAR (2)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
2 Yorum
Bunlar da İlginizi Çekebilir