Bilal Erdoğan siyasete mi hazırlanıyor?
İlim Yayma Vakfı Mütevelli Heyeti Başkanı olarak katıldığı etkinlikler, iç ve dış temaslar, verdiği siyasi mesajlar sıklaşmış görünüyor...
Daha çok öne çıkması, siyasi mesajlarının daha fazla dikkat çekmeye başlaması ister istemez o soruyu sorduruyor:
Bunlar ısınma hareketleri mi, Bilal Erdoğan siyasete mi hazırlanıyor?
Böyle bir niyeti, arzusu, hazırlığı, siyasi kariyer planlaması, gelecek tasarımı var mı; bilemiyorum.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın siyasi veliahtı gözüyle bakılmasından kendisi memnun mu, rahatsız mı; onu dahi söylemek zor.
Ama şu da bir gerçek ki bu tür yorumlar sebepsiz değil, durup dururken çıkmıyor. Sebebiyet verecek tarzda görünürlüğünün ve mesaj içeriklerinin arttığı ortada. Bunlar da AK Parti’de ya da ülke yönetiminde bir göreve göz kırptığı yorumlarına davetiye çıkarıyor.
Hatta parti teşkilatlarının ona göre dizayn edildiği, kadroların uyumlu olacak şekilde değiştirildiği spekülasyonları da aldı, yürüyor...
Diyelim ki öyle, Bilal Bey’in aktif siyasete soyunmasının ne sakıncası olabilir?
Siyasetçi babaların siyasete giren oğulları görülmemiş şey mi, değil.
Evet, akla gelen örnekler hep babaları aktif siyaseti bıraktıktan, görevden çekildikten sonra siyasete atılan ikinci kuşaklarla ilgili.
Partinin ve ülkenin başındaki bir liderin oğlu daha önce siyasette aktif görev almamış olabilir. Alışıldık bir durum değil, diye yadırgansa bile ne mahzuru bulunabilir? Her deneyim kendine özgü şartlarıyla bir ilktir.
Babadan oğula geçen evladiyelik hanedan düzeni kurulacağından dem vuruluyor da, son kararı sandıkta millet verdikçe nasıl olacak, yersiz endişe.
Babası ayrılmadan oğlu siyasete girerse parti el değiştirecek ve iktidar da havada ikmalle babadan oğula mı geçecek zannediliyor, nedir?
Şartları taşıyan her vatandaşa hakken siyaset, Bilal Erdoğan’a yasaklanmayacak herhalde. Cumhurbaşkanı’nın oğlu olduğu için siyasetten men mi edilsin?
Muhalefetin niye şu açıdan bakmadığını bir türlü anlayamıyorum...
Ekonomiden eğitime, hukuktan dış politikaya; ülkenin nereye gittiği ve nasıl yönetildiğiyle ilgili konuşan barolara, TÜSİAD başkanlarına, akademisyenlere, dernek ve vakıf yöneticilerine AK Parti’nin standart tepkisi neydi:
Çok meraklıysanız, hevesiniz varsa kayıt dışı siyaseti bırakın; hariçten gazel okuyacağınıza cübbenizi, şapkanızı çıkarıp siyasete girin, ya partinizi kurup yahut bir partiye katılarak çıkın karşımıza, sandıkta mertçe yarışalım, kararı millet versin...
Gerçi kendi içinde sorunlu bir yaklaşım, düşünce ve ifade özgürlüğüne aykırı, iktidara eleştiri hakkını partilerin tekelinde görüyor, iktidara destek açıklayan STK’lara da uygulanmadığı için ayrıca çifte standartlı.
Meselâ TÜSİAD başkanlarına söylenen ‘siyasete girme, yerini haddini bil, milli iradeye parmak mı sallıyorsun, sizin iktidara ayar verdiğiniz o eski Türkiye’niz artık yok, yeni Türkiye’ye alışın, kiminle konuştuğunuzu sanıyorsunuz’ uyarısı... MÜSİAD ya da İlim Yayma başkanlarına söylenmiyor, bunda haklısınız...
Fakat madem iktidar bu klişeyi tepe tepe kullanıyor, muhalefet de kullanabilir. Aynı kriter neden Bilal Erdoğan için de geçerli olmasın?
Bilal Erdoğan, vakıf başkanı olarak yandan siyaset yapacağına doğrudan parti görevi üstlense daha tercih edilmez mi? Zaten siyaset yapıyor, dışında kalmıyor ki...
Muhalefetin, yermek yerine Bilal Bey’i aktif siyasete teşvik ve buyur etmesi, gerekirse meydan okuması daha akıllıca sanki.
Nasıl karşılayacağına bırakın da parti kadrolarıyla millet karar versin.
