Tekkeye şeyh mi arıyoruz Hayrettin Hocam?
İlahiyat otoritesi Hayrettin Hoca, tam bir hayret avcısı çıktı. Yeni Şafak’taki ‘olay yazılar’ serisiyle dikkatleri üstüne çekmeye devam ediyor.
Serinin son yazısı, pazar günü yayınlandı.
Prof. Hayrettin Karaman, bu denemesinde bir İslami demokrasi teorisi geliştirmeye çalışıyor.
İslam’ın, ümmeti parçalayan ayrı devletlere izin vermediği gibi, üniter devlet modeline de izin vermediğini öğreniyoruz yazısından.
Bu ‘ümmet devleti’ teorisine göre, merkeziyetçiliği de yasaklıyor din.
Hem birden fazla bağımsız devlet caiz değil, dinin tek devleti olacak, ümmetin birliği korunacak...
Hem üniter devlet de caiz değil ve katı merkeziyetçilik de haram olduğundan...
Geriye adem-i merkeziyetçi modeller kalıyor. Özyönetime sahip yerel idarelerle özerk eyaletler ve otonom birimleri birbirine bağlayan modeller...
Aradaki bağların yumuşak tutulması gerektiğini de bilhassa vurguluyor Hoca. Yani en İslami devlet modelinin, gevşek bir federasyon olduğunu söylüyor.
Bu federasyon, çatısı altında İran’dan Suud’a birçok üniteyi toplayarak bir arada barındırıcak.
Halifelik anlaşmazlıklarından dolayı ayrı düşüp ihtilaflarını asırlardır çözememiş, iktidar kavgaları yüzünden mezheplere bölünmüş bir ümmet, halifeliğin yürürlükte olmadığı mevcut düzende bu işe ne der, bilemem.
Şii İran’la Vahhabi Suud kimin baş olacağı konusunda anlaşır mı, ayrı tartışma konusu...
Bu teokratik devletin nasıl yönetileceğine bakalım biz.
‘İmamlık sistemiyle yönetilecek’ diyor Hayrettin Hoca.
Ve bu önerisiyle, kendisinden Suud Krallığına, Bahreyn Sultanlığına, Katar Emirliğine filan nispetle Türkiye Ululemirliği teklifi bekleyenleri ters köşeye yatırıyor.
MUHAFAZAKAR DEMOKRASİYE UYMAZ BU FETVA
Yalnız, ortaya attığı şu İslami siyaset teorisi, AK Parti’nin muhafazakar demokrat siyasetine uzaktan, yakından benzemiyor. Nasıl uzlaştıracak ikisini, tam bir muamma.
Hatta AK Parti seçmenini hor, hakir gören hazımsız muhaliflere çok daha yakın. Hani şu ‘bidon kafalı’, ‘göbeğini kaşıyan adam’ ya da ‘dağdaki çobanın oyuyla benimki bir mi’ türünden seçmen aşağılamalarına...
Devlet başkanını, biatla işbaşına gelen bir imam, baş imam yapmakla kalmıyor çünkü Hoca. Her vatandaşa da seçme hakkı tanımıyor artık.
“Seçmenler heyeti, ülkenin bütün vatandaşları değildir” diyor. “Bu vatandaşlar, propagandanın etkisi ile ahlâksız, liyakatsız hatta ikiyüzlü münafık kimseleri de seçip iş başına getirebilirler” gerekçesiyle...
Yani serbest bıraksan halkın davulcuya mı, zurnacıya mı varacağı, kime gönül vereceği belli olmaz.
Cahil halka güven olmayacağı için de seçmenler heyeti, cami cemaati içinden doğal ayıklanma ile oluşur. Bu heyet imama, ümmet adına oy vermekle onu ümmet adına denetleme haklarına sahiptir. Hoca’nın dediği bu...
İÇİNDEN ÇIK ÇIKABİLİRSEN
Fakat bu ‘seçkinci’ yöntemle cami cemaatine imam bile seçebilir misiniz? Cemaatin geri kalanı itiraz etmez de, oy hakkının elinden alınmasına rıza mı gösterir?
Cemaati birbirine düşürmeden camiye imam seçemeyeceğin yöntemle, devletler devletine başkanlar başkanı seçmek ha, vay be!...
Cami cemaati arasından seçkin bir zümrenin söz hakkı olacak, bir ruhban oligarşisi başkanı seçip denetleyecek, geriye kalan vatandaşlara da biat etme görevi düşecek, öyle mi?
Oysa Cumhurbaşkanı Erdoğan, ‘İslamcıları partiden tasfiye’ tartışmasında, “Tekkeye mürit aramıyoruz” dememiş miydi?
Hoca duymamış olmalı ki devlete baş seçmiyoruz da tekkeye şeyh arıyoruz zannediyor.
Duymuş olsa, vatandaşları din vasıtasıyla siyasete müritleştirmeye, ümmeti iktidar karşısında dilsizleştirip tebaalaştırmaya soyunur muydu hala?