İnsanları hem dinden hem de siyasetten soğutuyorsunuz

Yine bir seçim sathı mailindeyiz. Yine siyasetçilerimizin dillerinin olmayan kemiklerinin hepten yok olduğunu gördüğümüz günlerdeyiz.

Siyasetçilerin kendi seçmenlerini hatta tutabilmek için bol keseden vaatlerde bulunduğu, oluşan seçmen kaybını tamamlayabilmek için rakip partinin seçmenlerine şirin görünüldüğü, dahası rakip partili seçmelerin ‘oy verme’ ilkelerinin ve hassasiyetlerinin dikkate alındığını gösteren vaatlerde bulunulduğu, hamasetin popülizmin tavan yaptığı bir süreçten geçiyoruz.

Politikacılar hakkında en güzel tanımlamayı yapanlardan Nikita Khrushchev şöyle diyor:

“Politikacılar dünyanın her yerinde aynıdır, nehir olmayan bir yere köprü yapacaklarına söz verirler.”

***

AK Parti Van milletvekilinin “AK Parti kaybederse başörtülü kadınlar sokaklarda yürüyemeyecek” sözleriyle seçmeni tehdit ettiği, korkuttuğu açıklama henüz gündemde sıcaklığını koruyorken, insana ne oluyoruz dedirten bir açıklama da AK Parti milletvekili İsmet Yılmaz’dan geldi.

AK Parti dönemlerinde Milli Eğitim Bakanlığı, Milli Savunma Bakanlığı ve TBMM Başkanlığı yapmış bir isim olan İsmet Yılmaz, bakın partisinin Sivas Belediye Başkan adayı olan Hilmi Bilgin’e oy verecek seçmeni şöyle müjdeliyor:

“İnanıyorum ki Hilmi Bey’e vereceğiniz destek yarın ruzi mahşerde (kıyamet günü), yine sizin berat belgelerinizden (kurtuluş) biri olacağını düşünüyorum.”

Gördünüz mü?
AK Partili bir milletvekili “korkutuyor” bir diğer milletvekili “müjdeliyor”.

Belediye başkanlığı seçiminde Van’lı seçmen AK Parti’ye oy vermediğinde “başörtülüleri sokaklarda yürüyemeyecek” iken, Sivas’lı seçmen sadece oyunu AK Parti’ye vermiş olmayacak aynı zamanda oyu “cennete girecek belgesi” olacak.

“AK Parti kaybederse, başörtülüler sokakta yürüyemeyecek” diyen AK Parti Van Milletvekili korku siyaseti yapıyor.

Peki, İsmet Yılmaz’ın insanı sadece siyasetten değil neredeyse dinden soğutma noktasına getiren bu sözlerinden yola çıkarak “dinin siyasete alet edildiğini, dinin istismar” edildiğini söyleyebilir miyiz?

Ortaya çıkan tepkiler üzerine skandal sözlerini daha sonra tevil etmeye çalışsa da İsmet Yılmaz’ın konuşması din istismarı kavramının yeniden gündeme gelmesine yol açtı.

Nedir dinin siyasete alet edilmesi, dinin istismar edilmesi?
Dini kuralların, dini hükümlerin, kendi amacı dışında, doğrudan ya da dolaylı olarak siyasetçinin kendi çıkarları için kullanılması, suiistimal edilmesi, haksızca siyasi menfaatler uğruna fayda sağlanması.

Dinin sırtından yararlanılması, din sömürüsü yapılması, dindar kişilerin dini inanç ve duygularından maddi ve manevi çıkar sağlanması.

Dinin siyasete alet edilmesi, dinin politikacılar tarafından siyasi çıkarlar uğruna istismar edilmesi ne bugün ortaya çıkmış bir sorun ne de bugünün meselesidir.

Tarih boyunca iktidarların vazgeçilmez hazineleri olmuştur din. Seçmen tavırlarını direk olarak etkileyen bir unsurdur din.

Seçim dönemlerinden dini siyasete alet etmeyen, dini siyasi çıkarları için kullanmayan, dini sembolleri ve terimleri ağzına almadan konuşma yapan siyasi lider yok denecek kadar azdır. Hatta yok diyebiliriz.

Fakat son yıllarda dinin siyasete alet edilmesi çok daha vahim boyutlara ulaşmış durumda.

Dinin siyasete alet edilmesinin geldiği vahamet konusunda sözü Diyanet İşleri Eski Başkanı Ali Bardakoğlu’na vermek istiyorum. Zira ikaz niteliğindeki şu sözleri oldukça kıymetlidir:

“Din-siyaset ve din-ticaret ilişkisine bir sınır getirilmeli. Dini her işe koşuyoruz, dini duyguları her alanda geçer ölçü yapıyoruz. Sonunda din yoruluyor, din algısı tahrip oluyor.”

Dini her işimize koşmak!

Gelinen boyut ne kadar vahim değil mi?

Din algısı tahrip oluyor diyen sadece Ali Bardakoğlu değil.

Başbakanlığı döneminde ABD’de onur konuğu olarak katıldığı Sun Valley Konferası’nda Erdoğan, din üzerinden siyaset yapılmasının dine yapılan bir suikast olduğunu söylüyor.

“Din üzerinden siyaset yapmak, dini ideolojik bir araç haline getirmek dine, demokrasiye ve insanlığa karşı suikast düzenlemekten farksızdır.” ( 7 Temmuz 2005)

Bakınız, dindar siyasetçilerin dine referanslarda bulunması, dini değerlere atıflarda bulunmasından daha doğal bir şey yoktur. Ve bu dinin siyasete alet edilmesi değildir.

Sorun dinin her geçen gün siyaset için kullanışlı bir ideolojiye dönüştürülmesidir. Dünyevi bir seçim faaliyetinin iman küfür seçimi gibi sunulmasıdır. Bakınız fıkıh alimi Hayrettin Karaman’ın referandumda verdiği “evet oyu farzdır” fetvası. Dinin siyasete edilmesi, dinin her işe koşturulması demek, yapılan hataların din ile örtülmeye çalışılması ve siyasetçilerin kendilerini dini bir kategoriye sokma çabalarıdır.

Bir rahat olalım. Bu sadece yerel bir seçim. 31 Mart sabahında sandığa giden seçmen kendisini yönetmesini istediği bir aday için oyunu kullanacak.

Bu ülkenin normalleşmesi için siyasetin siyaset olarak yapılması ve siyasetin normalleşmesi gerekiyor.

YORUMLAR (136)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
136 Yorum