Hayal satışına devam...
Bir toplum ya da bir insan hayalle ne kadar yaşayabilir? Hayale dayalı bir dünya kurup o hayalle gerçeklere sırt çevirirseniz hayatınız ne olur?
Nisan 2017 Başkanlık Referandumunda ne vaatler verilmişti? Güçlü Meclis demişlerdi mesela... Bakın TCMB bürokratı bile bilgi vermedi o Meclise...
Başkanlık gelince kutuplaşma bitecek diyorlardı... Burada nereye geldiğimizi size bırakıyorum.
Ama ekonomi... Başkanlıkla beraber istikrar gelecek ve bu istikrar sayesinde büyük yatırımlar başlayacaktı. Yüzyılın Türkiye’si Başkanlıkla beraber kurulacaktı.
Ne oldu?
2017-2022 arası ekonomide bırakın ilerlemeyi adeta geri viteste hız denemesi yapıyoruz.
Ekonomide yıkım üstüne yıkım yaşıyor, sefalet ve yoksullukta fakir ülkelerle yarışıyoruz.
Yok, diyeceksiniz ki etraf zenginlerle dolu... Zaten asıl meselelerden biri de bu... Fakirden alıp zengine verilen sistemlerde dar gelirlinin durumunu kimse görmez. Onlar kenarlarda, evlerinde acı üstüne acı yaşarlar ama görülmezler...
***
Acı gerçekleri biraz yazalım:
1994 sonrası ikinci büyük enflasyon şokunu yaşıyoruz. Bu sefer hem enflasyon hem de işsizlik yüksek. Oysa yakın tarihte (80 sonrası) böyle bir şok yaşamamıştık.
Hem enflasyon hem de işsizlik yüksek olunca bunun yanına bir de dar gelirlinin durumunu koymak gerekir.
Bu sefer yüksek enflasyon düşük ücret sarmalına da kapıldık.
Temmuz ayı itibari ile yeni zamlardan sonra ülkemizde asgari ücret 5.500 lira ve ortalama ücrette 8.030 lira oldu. Türk-İş ise açlık sınırını ekim ayında 7.425 lira olarak açıkladı.
Eskiden açlık sınırı ile asgari ücreti karşılaştırırdık. Şimdi ise ülkemizde ortalama ücret artık açlık sınırında seyrediyor.
Örnek vereyim: Ekim 2020:
Asgari ücret: 2.325 TL
Ortalama ücret: 3.403 TL
Açlık sınırı: 2.462 TL
Bu iki dönem arasında fark şu: 2 yıl önce açlık sınırı ile ortalama ücret arasında yüzde 30 civarı bir fark vardı. Şimdi sadece yüzde 7 fark var. Yüksek enflasyon sayesinde bir kaç aya kalmaz ülkede ortalama ücret ile açlık sınırı eşitlenir. Zaten Haziran ayında böyle olmuştu.
***
Çalışanlar, dar gelirliler hem işsiz hem de düşük ücrete mahkûm durumda...
GSYH’dan ücretlilerin aldığı pay yüzde 33’lerden yüzde 24’lere geriledi. Yani zengin daha zengin fakir ise daha fakir oluyor.
Kiracılık oranı son 10 yılda yüzde 22’lerden yüzde 27’lere çıktı. Her 4 kiracının yanına 1 kiracı daha eklendi.
Millet çocuk bile yapamaz noktaya geldi. Her bir aile daha 2014 yılında 2,2 çocuk yaparken ekonomik duruma bağlı olarak geçen yıl 1,70 çocuğa düşmüş oldu.
Ülke nüfusu bizden artmıyor. Yabancılara verilen kimliklerle ülke nüfusu artıyor gözüküyor. Demografik yapımız hızla bozulmaya devam ediyor.
Ama bunların ötesinde bir şey var: Türkiye yapısal yıkım yaşıyor... Yani yapısal olarak kurumlar ve kurallar bozuldukça temel dayanaklarımız da çöküş içerisinde.
Yapısal yıkıma Arjantin örneğini verebilirim: Bir zamanlar dünyanın en zengin 7. ülkesiydi... Şimdi 27. sırada...
***
Bugününü kaybetmiş olmasının ötesinde yarınını asıl harcayan ve evlatlarının, torunlarının geleceğini 3-5 Hazine garantili müteahhide satan anlayışın “Türkiye Yüzyılı” kurmasını nasıl karşılayabiliriz.
Daha 2018 yılında “hele siz bu kardeşinize yetkiyi verin, dövizle faizle nasıl baş edilirmiş” derken şu an geldiğimiz noktaya baktığımızda... Yarınınız emanet etmekten emin misiniz?
Hayal satışı ile daha nereye kadar yıkım yaşayacağız?
Düşünüyor musunuz?