5 Aralık tecavüzü…
Beyoğlu’nda geçen yıl iki kişi yolda yürüyen kadına saldırdı, bir tanesi kadını zorla yere yatırdı, diğeri yardım etti. Kadın çevredekilerin müdahalesiyle kurtuldu.
Polis iki saldırganı yakaladı ama “kadın şikayetçi olmadı” gerekçesi ile her nasılsa serbest bırakıldılar.
Sonra insanların bu olaya büyük tepki göstermesi üzerine iki saldırgan tutuklandı. Sokakta bir kadına saldırıp yere deviren, tecavüz etmeye kalkışan iki kişi kamuoyunun tepkisi olmasa tutuklanmayacaktı.
Geldiğimiz duruma bakın… Kamu görevlileri, kadınlara saldırıp tecavüz etmeye kalkanların davranışını “makul” buluyor ve onları tutuklamıyor. İyi ki hala “değerlerini” kaybetmemiş insanlar var bu toplumda.
Daha sonra dava açıldı… İddianamede şüphelilerin kadının hem hürriyetini kısıtladığı hem de cinsel saldırıda bulunduğu belirtilmiş, ikisinin de 10 yıl altı aydan 30 yıla kadar hapsi istenmişti.
Mahkeme heyeti, ‘birden fazla kişiyle birlikte cinsel saldırı’ suçundan sanıklardan birine dokuz yıl, diğerine de yedi yıl altı ay hapis cezası verdi… Verdi ama hükümle birlikte sanıkları tahliye etti.
Gerekçe; sanıkların tutuklulukta geçirdiği süre idi. Sanıkların tutukta geçirdiği süre 1 yıl 3 ay… Aldıkları ceza 9 yıl, 7.5 yıl.
Küçük bir kıyaslama yapabilmeniz için söyleyeyim, Fatih Altaylı 4 yıl 2 ay ceza aldı ve tahliye edilmedi.
İstatiksel olarak her gün en az dört kadının öldürüldüğü, şiddete maruz kaldığı ülkede, gece vakti canı çekti diye yolda yalnız yürüdüğünü gördüğü kadına saldırmak, yere yatırıp üzerine abanmak ve cezaevinde 1 yıl 3 ay yatıp çıkmak.
Mağdur kadın ya… Geceleyin sokakta yürüyor ya… O zaman tecavüz normal.
Bu aklı, bu ahlak anlayışını, bu şiddet destekleyiciliğini anlamak ve kabul etmek mümkün değil.
Kadın şikayetçi olmamış.
O kadın neden şikayetçi olamadı dersiniz?
Cevabını hepimiz biliyoruz, değil mi?
Erkek egemen toplum… Kurban kadınsa, tecavüz de tehdit de cinayet de “normal”, saldırganlar biraz yatar çıkarlar.
Erkek egemen toplumun yargısı da cinsiyetçi yargı oluveriyor işte. Yargının tarafsız ve bağımsızlığı sorunu kadar cinsiyet hiyerarşisine bağlılığı sorunu da var maalesef.
Cinsiyet hiyerarşisi, böyle yargı kararları ile boy gösteriyor işte. Böyle kararları kaç kez gördük…Kadınlara saldıranlar, kadınları katledenler mahkemelerde bir anda “iyi halli” oluveriyorlar genelde. Ya da “kadınlar onları tahrik ettiği için mecburen suç işledikleri” kabul ediliyor…
Erkek egemen anlayış üzerine inşa edilmiş geleneksel yapı ile sadece aile içinde değil sosyal hayatta da cinsiyetçi bir sistem fanusu içine hapsedilmiş kadınlar.
Bugün 5 Aralık…
5 Aralık 1934’de Atatürk “kadına seçme ve seçilme hakkı” kanunu kabul edildiğinde bakın ne diyor?
“Bu karar, Türk kadınına sosyal ve siyasi hayatta bütün milletlerin üstünde yer vermiştir” diyor.
Atatürk “hem sosyal hem siyasi hayat” demekle belli ki kadının seçme ve seçilme hakkına kavuşması ile sosyal hayatta da bir dönüşüm yaşanacağını düşünmüş.
Ama bu kıymetli hakkın 91 yıllık tarihsel yolculuğuna bakalım.
Siyasi hayatta nispeten aşama kaydedilmiş olduğu söylenebilir.
Ya sosyal hayatta… 91 yıllık böylesine kıymetli bir kazanıma rağmen, cinsiyet hiyerarşisinin değişik suretli trajedileri yaşanmaya devam ediyor.
Demek ki yasal haklar ile elde edilen kazanımlar, kadının eşitliği ve özgürlüğü mücadelesinde yeterli değil.
“Erkek egemen toplum” gerçeği, toplumsal dönüşümü yapamadığımızı önümüze en yakıcı halleri ile koyuyor.
Erkek egemen toplumda kadın olarak yaşamak nedir? Kadın olmak nedir? Kadınların kendi yaşamları üzerindeki özgürlük sınırları nereye kadardır? Özgürlüğünün sınırlarını belirleyen faktörler nelerdir?
Bu soruların bugün halen iç ferahlatan cevapları yok.
Geleneksel ve kültürel kodlar halen çok etkin.
Öyle ki bu yıl 5 Aralık’ı… Beyoğlu’nda sokakta bir kadına tecavüze kalkışmanın fiili cezasının 1 yıl 3 ay olduğu bir ortamda kutluyoruz…
Hepimize hayırlı olsun…
Biz bu yargıyla daha çoook tecavüze, cinayete, saldırıya tanıklık ederiz.
Saldırırlar, vururlar, öldürürler… Sonra da ellerini kollarını sallaya sallaya giderler.
Anlaşılan yargıya göre cezayı hakkeden tek bir suç var bu ülkede: Muhalif olmak.
Muhalif olma da ne istersen yap…
Hele kadınlara bir şey yapmak istiyorsan… Yürü, yol açık… Vur, kır, öldür… Kim tutar seni.
