Artık ‘kuru laf’ karın doyurmuyor

 AK Parti lideri ve Cumhurbaşkanı Erdoğan her ne kadar son iki hafta içinde yaptığı açıklamalar ve gerçekleştirdiği görev değişiklikleriyle ekonomi yönetiminde bazı yanlış işler yapılmış olduğunu zımnen kabul etmiş olsa da iktidar habitatının sakinleri bunu kabullenmeye hazır değil. Nitekim hâlâ “Faiz enflasyonun sebebidir” diye manşetler atılıyor… Hâlâ “Türk ekonomisine operasyon çekildiğini” okuyoruz veya işitiyoruz her gün bir yerlerde…

Türk ekonomisine -jargon da dikkat çekici bu arada- “operasyon çekildiğine” ve bu yüzden sıkıntılar yaşandığına gerçekten inanan bir kitle var. Bu geniş kitlenin ekonomi bilgisi döviz kurundaki hareketleri “Amerika dolara zam yapıyor” şeklinde açıklayacak seviyede olduğu için bu anlamda bir propagandaya maruz kaldıklarında algılarının manipüle edilmesi kolay oluyor. Zaten propaganda dediğimiz hadise bir topluluğun seçkinleriyle o topluluğun geniş kitlesi arasındaki ilişkinin bir şekli. Bilginin dağıtıcısı olan taraf bu bilgiyi ham haliyle değil, tüketime uygun hale dönüştürerek sunuyor karşı tarafa. Tam da bu yüzden sosyal psikoloji sahasının uzmanları “Bilginin manipülasyonu” diye tanımlıyorlar siyasi propagandayı.

Ancak olayın daha insani bir boyutu da var. Kabahat samur kürk de olsa kimse üstüne almaz demiş atalarımız. İnsan psikolojisi bu. Yanlış bir şey yapmışsak buna mutlaka bir bahane ararız. Hiç değilse ortaya çıkan olumsuzluktaki kendi payımızı küçük gösterme gayretine gireriz. Karakterimiz müsaitse daha da ileri gideriz, kendi işlediğimiz suçu başkasının üstüne atarız. Aynı durum “başarı” için de geçerli. Başarılarımızı abartırız, bunları başkalarının gözüne sokmak için çaba gösteririz. Ortak başarılarda ise kendi payımızı olduğundan büyük göstermeye çalışırız. Karakterimiz müsaitse daha da ileri gideriz, başkalarının başarılarını sahipleniriz.

***

Siyasetçi de insan. O da işlediği hatayı mazur gösterip kendini aklamak için savunma mekanizmalarına başvuruyor. Gerçi Freud’a göre bu sistem bilinçli olarak değil, bilinçaltımızın sevkiyle işliyor ama bunun siyasetçi için geçerli olmaması teoriyi de geçersizleştirmez herhalde! Şaka bir yana, bir siyasetçinin birey olarak kendi bilinçaltının etkisinde benimsediği tutumlar başka bir konudur, toplumun bilinçaltını harekete geçirmek suretiyle kitleleri belirli tutumlara yöneltmeye uğraşması çok daha başka bir konudur.

Bugünkü siyasi iktidarın sözcülerinin gözümüzün önündeki gerçeğin yerine bir başka gerçek ikame etmeye uğraşmalarını, ekonomik krizden söz edenleri “ekonomimiz pik durumunda” diyerek susturmalarını, kötü yönetimin suçunu birtakım hayali düşmanların ve bilhassa dış güçlerin üstüne atmalarını, son zamanlarda rakamlarla bile oynamaktan geri durmayışlarını vs. ayıplamak değil niyetim. O aşama çoktan geçildi zaten. Bilakis bu yöntemin AK Parti iktidarının bekasına hangi ölçüde katkı sunabildiğine dikkat çekmek istiyorum.

***

Dış güçlerden, üst akıldan, “Beka” mücadelesinden söz edilmeyen, “Esenyurt düşerse Kudüs de düşer” gibi iddialarda bulunulmayan, seçim mitinglerinde “Ey Hollanda, ey Fransa…” diye konuşmalar yapılmayan bir dönemi var AK Parti’nin… İyi kötü, doğru yanlış “iş” yapılan dönem… “Eski AK Parti” zamanı…

O günlerde konuşulmayan konular neden bugün iktidarın retoriğinin temelini oluşturuyor? Bu sorunun o basit cevabını herkes biliyor: İşler iyi giderken başarı bizimdir, işler kötüleşince bunun sorumlusu başkaları olur. Nitekim üst akıl, beka, iç ve dış düşmanlar retoriği ne zaman benimsendi diye bakarsanız Erdoğan’ın partisini ve ülkeyi tek başına yönetme gayreti içine girdikten sonra baş gösteren sorunlarla karşılaşırsınız o tarihlerde. O tarihlerden bu yana AK Parti’nin sorun çözerek veya icraat yaparak değil, tamamen siyasi ve toplumsal kutuplaşmanın etkilerini manipüle ederek ve girdiği her seçimi başka bir şeyin seçimi olarak topluma sunma imkânı bularak iktidarda kalmayı başardığını unutmamak lazım.

İşte tam da bu sebeple artık sürdürülemez durumdaki bir yöntemden söz ediyoruz. Mevcut gerçeğin yerine ikame edilen alternatif gerçek, eğer pazarda talep yoksa elde kalır. Türk toplumunun önemli bir kısmı AK Parti iktidarının son yıllarında gerçeğin “dönüşümü”nden fazla rahatsız olmadı. Buna göz yumdu, çünkü gerçeğin gerçek olmasından ziyade “karın doyurması” önemlidir. Artık laf karın doyurmuyor. Dolayısıyla bu yöntem müşteri çekmiyor. Aksine eski günlere geri dönüşün, onarımın, normalleşmenin ihtimal dahilinde olmadığını haber vermesi bakımından “müşteri kaçıran” bir özellik. 

YORUMLAR (58)
YORUM YAZ
UYARI: Hakaret, küfür, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış, Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır. (!) işaretine tıklayarak yorumla ilgili şikayetinizi editöre bildirebilirsiniz.
58 Yorum